Erdoğan: Golan Tepelerinin işgalinin meşrulaştırılmasına asla izin vermeyiz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Golan Tepelerinin işgalinin meşrulaştırılmasına asla izin vermeyiz, veremeyiz." dedi.

Erdoğan: Golan Tepelerinin işgalinin meşrulaştırılmasına asla izin vermeyiz

             Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Düzeyinde Açık Katılımlı Acil İcra Komitesi Toplantısı’nda konuştu.
Saygıdeğer Bakanlar, Sayın Genel Sekreter, Değerli heyet başkanları, Kıymetli misafirler, Allah’in selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle, hürmetle selamlıyorum. Ülkemize, ikinci eviniz Türkiye’ye bir kez daha hoş geldiniz. Sizleri 565 yıldır ezanların gökyüzünü süslediği, Peygamber Efendimizin övgüsüne mazhar güzel İstanbul’umuzda ağırlamaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyorum. Buradan, yüreği bizimle birlikte atan dünyanın dört bir köşesindeki tüm Müslüman kardeşlerimizi sevgiyle selamlıyorum. Sözlerimin hemen başında içinde bulunduğumuz, Efendimizin “Allah’ın Ayı” diyerek tarif ettiği mübarek Receb-i Şerifinizi tebrik ediyorum.

 


            Terör saldırısı sonrasında yaralarını saran Yeni Zelandalı kardeşlerimizin acılarını paylaştığımızı tekrar ifade etmek istiyorum. Yine buradan Afganistan’dan Pakistan’a, Irak’tan Somali’ye kadar terörle mücadele eden kardeşlerimize dayanışma mesajlarımızı gönderiyoruz.

 


          Yeni Zelanda’daki eylemde hayatını kaybedenler başta olmak üzere terörün vahşi yüzüne kurban verdiğimiz aziz şehitlerimizi rahmetle yâd ediyorum. Yaralılarımıza acil şifalar temenni ediyorum. Şehitlerimizin yakınlarına ve tüm Müslümanlara sabr-ı cemil diliyorum. Yeni Zelanda halkına bu menfur eylemden dolayı taziyelerimi iletiyorum. Saldırının hemen ardından Cumhurbaşkanı Yardımcımı ve Dışişleri Bakanımı Yeni Zelanda’ya gönderdim.

 


        Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı Sayın Peters’a, Etnik Topluluklar Bakanı SayınSalesa’ya, Avustralya’nın İslam İşbirliği Teşkilatı Özel Temsilcisi Büyükelçi Sayın Cevdet’e de toplantımıza teşrifleri için ayrıca teşekkür etmek istiyorum.
Yeni Zelanda makamlarının burada olması, bizim için, maktullerin aileleri için ve tüm Müslümanlar için son derece anlamlıdır, değerlidir. Zirve Dönem Başkanı olarak yaptığımız davete çok kısa sürede icabet ettiğiniz için her birinize şükranlarımı sunuyorum. Toplantımızın ve yapacağımız istişarelerin hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

 


            "Kudüs’ün hakkını korumak, teşkilatın birinci vazifesidir"
Öncelikle bir hakikatin altını çizmekte fayda görüyorum. İslam İşbirliği Teşkilatı, üye sayısı bakımından Birleşmiş Milletlerden sonra en büyük beynelmilel kuruluştur. Bu Teşkilatın gayesi ise Kudüs Davası başta olmak üzere İslam dünyasının en önemli meselelerine sahip çıkmaktır. Elbette İsrail yönetiminin aralıksız tacizlerine, saldırılarına maruz kalan ilk kıblemiz Kudüs’ün hakkını korumak, teşkilatın birinci vazifesidir.

 


        "Golan Tepelerinin işgalinin meşrulaştırılmasına asla izin vermeyiz"
Son olarak dün Amerikan Başkanı Trump’ın Golan Tepeleriyle ilgili talihsiz açıklaması, bölgeyi yeni bir krizin, yeni bir gerilimin eşiğine getirmiştir.
Golan Tepeleri 1967’den bu yana İsrail’in işgali altında bulunmaktadır. 1967 senesindeki İsrail işgali, sadece bölgedeki Arapları değil Türkmenleri de kendi topraklarından göçe zorlamıştır. Türkiye’nin ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın böyle hassas bir meselede sessiz kalması, emrivakilere boyun eğmesi düşünülemez. Golan Tepelerinin işgalinin meşrulaştırılmasına asla izin vermeyiz, veremeyiz.

 


            "Mesuliyet üstlenmemiz gerekiyor"
Bununla beraber Müslümanların huzurunu, bekasını, hayat hakkını hedef alan her kritik hadise, her saldırı biz ve teşkilat için önemlidir. İslam İşbirliği Teşkilatının, İslam dünyası ile tüm insanlığın geleceğini tehdit eden olaylar karşısında bigâne kalması, kayıtsız davranması düşünülemez. Bilhassa bu hassas süreçte, doğrudan bizi ilgilendiren hususlarda daha aktif, daha girişken olmamız ve mesuliyet üstlenmemiz gerekiyor.

 


            "Bu kalleş saldırı, asla sıradan bir hadise olarak görülemez"
Teşkilatın her zamankinden daha çok inisiyatif alması gereken bir dönemden geçiyoruz. 15 Mart’ta Yeni Zelanda’da gerçekleşen kanlı terör saldırısı, işte böyle bir eylemdir. Cuma Namazı için toplanan 51 kardeşimizin şehadeti, 47 kardeşimizin yaralanmasıyla sonuçlanan bu kalleş saldırı, asla sıradan bir hadise olarak görülemez. Bu olay, kökleri derinlere inen bir kinin, saplantının ve nefretin inkarı mümkün olmayan bir dışavurumudur.

 


          "Ne ilk ne son saldırıdır"
Manifestodan dehşet verici görüntülere, saldırganın silahının üzerindeki tarih, isim ve yerlere kadar pek çok husus bu gerçeği ispat etmektedir. Bu saldırı buzdağının görünen yüzüdür. Yeni Zelanda saldırısı, Müslümanları ve masum insanları toplu olarak hedef alan ne ilk, ne de son saldırıdır. Bundan önce de dünyanın farklı noktalarında Müslümanlar, şiddete, zorbalığa ve katliamlara maruz kalmıştır.
 1993 yılında Solingen'de Neonaziler, evlerini ateşe vererek 5 vatandaşımızı kalleşçe şehit etti. 1994 yılında El Halil’de İsrailli bir sivil işgalci Halil İbrahim Camiinde sabah namazı kılan 29 Müslümanı şehit etti, 125 Müslümanı yaraladı. 2011 yılında Oslo yakınlarındaki Utoya Adası'nda 77 can, beyaz ırkın üstünlüğüne inanan bir cani tarafından öldürüldü.

 


            2015 senesinde Çapel Hill kentinde 3 gencimiz yine bir ırkçı tarafından evlerinde vurularak katledildi. 2017 yılında Kanada’daki cami saldırısında 6 Müslüman hayatını kaybetti. Batı Avrupa’da, 2013-2017 yılları arasında Neo-Nazigruplarınca gerçekleştirilen 113 terör saldırısında 66 masum cana kastedildi.

 


         "Çoğu zaman bu nefret suçlarının failleri bulunmuyor"
Gün geçmiyor ki, bir ibadethaneye, sinagoga, mescide, işyerine, derneğe yapılan saldırı haberini almayalım. Gün geçmiyor ki, Müslümanların demokratik haklarını kısıtlamayı amaçlayan bir uygulamayla karşılaşmayalım. Gün geçmiyor ki, göçmenleri, etnik, dini, kültürel kimliği farklı olanları hedef alan bir sorunla muhatap olmayalım. Yükselen kültürel ırkçılıktan yalnızca Müslümanlar değil, aynı zamanda Museviler, Afrikalılar, Asya kökenliler, Romanlar da mağdur oluyor.
Çoğu zaman bu nefret suçlarının failleri ya bulunmuyor; bulunduğu zaman ise “psikolojik rahatsızlık” denilerek, “münferit, adi suçlu” denilerek, olay örtbas ediliyor.

 


          Saydığım saldırıların faillerinden hiçbiri İslam düşmanı, yabancı karşıtı ve terör suçlamasıyla hâkim karşısına çıkarılmadı. Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütünün işlediği ırkçı cinayetlerin, medya ile Alman resmi makamları tarafından “dönerci cinayetleri” yaftasıyla küçümsendiğini, önemsizleştirildiğini özellikle hatırlatmak isterim.

 


        "Sosyal hastalıkları yok sayarak tedavi edemeyiz"
Sorunları halının altına süpürerek çözemeyiz. Sosyal hastalıkları yok sayarak tedavi edemeyiz. Problemlerden kaçarak, saklanarak, gizlenerek kurtulamayız. Bizi ve tüm insanlığı tehdit eden meseleleri sükûtla geçiştiremeyiz. Bilakis biz görmezden geldikçe sorunlar katlanacaktır, büyüyecektir.

 


          "Biz sesimizi yükseltmedikçe, batılı hükümetler konforlarını bozmayacaktır"
Biz tepkimizi çok güçlü bir şekilde göstermedikçe, Neo-Nazi virüsü bünyeyi daha fazla saracaktır. Biz sesimizi yükseltmedikçe, batılı hükümetler konforlarını bozmayacaktır. Biz birilerini rahatsız etme pahasına tavrımızı ortaya koymadıkça, saldırılar daha da pervasızlaşacak, ırkçı fanatikler daha da azgınlaşacaktır. Sonuçta, Allah korusun 1940’larda Avrupa’da olduğu gibi telafisi mümkün olmayan felaketler yaşanacaktır.

 


         Sadece kendimiz için değil, evlatlarımızın istikbali için de bu sorumluluğu üstlenmeliyiz. Bunu, gülücükleriyle camilerimizi şenlendiren 3 yaşındaki şehitlerimizin hatıraları için yapmalıyız. Bunu, katiline bile kapıyı “merhaba kardeşim” diyerek açan Mümin yürekler için yapmalıyız. Bunu, hayat arkadaşını toprağa verdikten sonra “saldırganı affettim” diyen müşfik gönüller için yapmalıyız.
Bunu, coğrafyamızdan yükselen feryatlara yenilerini eklememek için, kör şiddetin kararttığı ufukları sulh şafağıyla kucaklaştırmak için yapmalıyız. Bunu, umudunu bize bağlamış, gözünü ve gönlünü bizim alacağımız kararlara dikmiş mahzun kalpler için gerçekleştirebilmeliyiz. Bir daha benzer acılar yaşanmasın, camilerimiz kan gölüne dönmesin, fitne tohumları boy vermesin diye tavrımızı net bir şekilde ortaya koymalıyız.

 


           Teşkilatın Zirve Dönem Başkanı sıfatıyla, sorumluluğumuzun hakkını vermek için uzun süredir muhataplarımız nezdinde bu meseleyi gündeme taşıyoruz. Hemen her fırsatta onların dikkatini nefret suçlarına çekmeye çalışıyoruz. 6,5 milyon vatandaşı dünyanın 195 ayrı devletinde yaşayan bir ülke olarak yabancı karşıtlığını ve İslam düşmanlığını kendi meselemiz addediyoruz. Türkiye ile beraber teşkilat üyesi ülkelerin hepsinin yurt dışında kendine hayat kuran; okuyan, çalışan, rızkının peşinde koşan vatandaşları var.

 


        Bugün İngiltere nüfusunun yüzde 7’si Müslümanlardan oluşuyor. Müslümanların sayısı Avrupa'da 44 milyonu, Amerika’da 5 milyonu aşıyor. Dünya genelinde 400 milyon civarında Müslüman diaspora ve azınlık bulunuyor. Bu insanların kahir ekseriyeti 5-10 yıldır değil, birkaç nesildir, birkaç asırdır bu ülkelerde hayatlarını devam ettiriyor; geleceklerini de yine burada görüyor.
Neo-Nazi örgütler, ırkçı çeteler, fanatik sağ partiler, İslam düşmanlığı üzerinden iktidar hevesi kuran muhteris siyasetçiler; işte bu insanları, sayıları yüz milyonlarla ifade ettiğimiz böyle bir kitleyi hedef alıyor.

 


          "Paydaşlarımızın sayısını artırmalıyız"
Müslümanlara yönelik nefret suçlarını tespit ve takip edecek, bunları sürekli gündemde tutacak güçlü bir mekanizmaya ihtiyaç var. Teşkilatın kurumsal olarak kedini bu asimetrik tehdide adapte etmesi şarttır. Teşkilat bünyesindeki Bağımsız İnsan Hakları Komisyonu’nun güçlendirilmesi dâhil elimizdeki siyasi, bürokratik ve sivil toplum araçlarını nasıl daha etkin olarak kullanabileceğimizi burada tartışmalıyız.

 


         Ayrıca İslam düşmanlığını Birleşmiş Milletler ile Avrupa Birliği gibi platformlara taşıyarak paydaşlarımızın sayısını artırmalıyız. Hepsinden önemlisi ümmetin bekasını ilgilendiren hususlarda tek yürek, tek bilek olup beraberce hareket etmeliyiz.

 


             "Kısa vadeli çıkarlar, orta ve uzun vadeli menfaatlerimizin önüne geçmemelidir"
İslam dünyasının ve insanlığın ortak geleceğini tehdit eden meselelerde kısa vadeli çıkarlar, orta ve uzun vadeli menfaatlerimizin önüne geçmemelidir. Türkiye olarak, Zirve Dönem Başkanı olarak elimizden gelen her türlü katkıyı vermeye hazır olduğumuzu özellikle ifade etmek istiyorum.

 


          Bu düşüncelerle sözlerime son verirken Yeni Zelanda saldırısında şehit olan kardeşlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralıların en kısa sürede tekrar sağlıklarına kavuşmalarını Rabbim’den niyaz ediyorum. Şehitlerimizin ailelerine ve Yeni Zelanda halkına başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

 


            Yeni Zelanda Hükümetine hassasiyetleri için, dayanışma, sahiplenme ve işbirlikleri için özellikle şükranlarımı sunuyorum. Bugün burada vereceğiniz mesajların İslam düşmanlığı, yabancı karşıtlığı ve kültürel ırkçılıkla mücadelede bir mihenk taşı olacağına inanıyorum. Teşrifleriniz için sizlere bir kez daha gönülden teşekkür ediyorum.Rabbim yar ve yardımcımız olsun.

Güncelleme Tarihi: 22 Mart 2019, 13:22
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner29