Bağımlılık…

   Geleceğimizin gençleri bugünün çocuklarına verdiğiniz değeri aman çocuğum yere düşmesin, aman çocuğum acı çekmesin, aman çocuğum ne olacak kaygısından ziyade onları hayata hazırlamak zorundayız.
   Çocuklara sorumluluk ve aidiyet duygusunu, bilgiden önce bilinç ile vermeliyiz.
  

  Uygulamalı eğitimler göreceli kavramlar ve kazanımlarla çocuğu gelecek kaygısı taşımadan donanımlı bir şekilde yetiştirmeliyiz. Bu günün çocukları başta uyuşturucu madde bağımlılığı olmak üzere her türlü bağımlılıktan uzak, kendi ayakları üzerinde durabilecek birer birey olarak; topluma yöneltilmiş genç bir beyin ile hayatın tüm zorluklarını bilerek yetiştirmeliyiz.....
 

  Ülkemizi kasıp kavuran bağımlılık her gün gençlerimizi ölüm çukuruna çekiyor. Bu çukur emperyalist güçlerin kirli emelleri ile doldurdukları başta esrar, eroin, kokain ve sentetik uyuşturucular olarak bonzai, flaka, skunk, jamaika, med ve sentetik hapları ile dolup taşarken kimilerin ceplerini dolduruyor kimilerin canlarını alıyor kimi devletlerin geleceğini yok ediyor. Işte tam bu noktada dur demek ve çocuklarımıza sahip çıkmak için;

   Dünyanın neresinde olursa olsun çocukların, diğer bütün canlılarla kusursuz bir uyum içinde yaşayabildiğini; her canlının yaşam hakkını, ekolojik dengeleri ve doğa yasalarını kendiliğinden, koşulsuzca koruduğunu görmek, insanın yetişkinliğe evrilirken geçirdiği karmaşık "özünden uzaklaşma" dönüşümünü anlatıyor. "Büyüyen" insanın hızla doğallıktan vazgeçişini, ait olduğu gezegene, damlası olduğu insanlık okyanusuna düşmanlığa kadar nasıl dönüşüverdiğini görmek, içinden geçmeye çalıştığımız şu son karanlık çağın nedenlerine de adeta ışık tutuyor.

   Günümüzde yetişkin dünyanın "çocuk" hayalinde rol oynayan duygusal, sosyolojik, antropolojik, dinsel etkenlerin hiçbiri; dünyaya gelen her çocuğun koşulsuzca hak ettiği özgür, eşit, adil, güvenli yaşama hakkını sağlayamıyor. Sınıfsal farklar, inançlar, töreler, yoksulluk, eğitimsizlik, ayrımcılık, savaşlar, doğal afetler ve ölümle iç içe yaşamak; çocukluğun muhtaç olduğu sevgi, şefkat, saygı ve anlayışı neredeyse olanaksız kılıyor. Dünyanın büyük bölümünü ele geçiren şiddet, en çok çocukları vuruyor. Bir yandan teknoloji, iletişim baş döndürücü bir hızla gelişiyor; bir yandan her gün sayısız çocuk katlediliyor, taciz ediliyor, istismara uğruyor. Bu sarsıcı zıtlık gelecek endişesini kat kat artırıyor.

    Artık hızla farklı davranmak durumundayız. Sevgi ve umut yeşertmek tutkusuyla dünyaya getirilen çocukların, ilk andan başlayarak aslında ailelerine "ait" olmadığını; bağımsız, özgür ruhlar olarak büyümeyi hak ettiklerini; dünyayı değiştirme güçlerini bir an önce açığa çıkaracak düşünsel ve duygusal ortamları sağlamak zorundayız. Çocukların önünde yürümekten vazgeçme zamanımız çoktan geldi. Şansımız varsa, onların usulca yanında yürüyebiliriz. Yine de çoğunlukla arkada kalacağımız ve ancak soluk soluğa yetişmeye çabalayacağımız açık. Bu gerçeğe, bu hak edişe, bu değişime bir an önce teslim olmak, kabullenmek, alışmak, artık ebeveyn-çocuk ilişkisini sürdürülebilir kılmanın da tek koşulu belki de.

   Elbette sabır gerek öncelikle. Sabır içinse, bilginin yarattığı güven gerekir. Çocuklu yaşamın gerektirdiği güven, sabır, hoşgörü ve sağduyuyu çoğaltmak, genişletmek için kesintisiz kaynaklardan biri edebiyattır. Edebiyat metinlerinin yüreğimizde sonsuzca birikmesi, yaş farklarının silinmesini, birbirini anlamayı ve yaşamda birlikte daha cesur adımlarla yürümeyi mümkün kılar; nesiller arasında zamanla farkına varılan mucizeler yaratır. Bir diğer önemli kaynak, ülkemizde niteikli örnekleri epeyce ender görülen bilgilendirici kitaplardır. Sedef Örsel'in "Çocuklarla El Ele Ebeveynlik Yolcuğum" kitabı işte bu ender değerli kaynaklardan. Beylik, alışılagelen söylemlerin dışında, çocuk hakları, ülke ve dünya gerçekleriyle uyumu açısından bence benzersiz olan kitap, altını çizerek, tartışıp düşünerek okumak için bire bir.

   Çocuk basit değildir. İnsanoğlunun milyonlarca yıllık dünya yolculuğunun tüm kodlarıyla donanmış mükemmel bir varlık olarak geldiği dünyada, gelişkin ve yaratıcı bir yaşam sürdürebilir. Bunun tek koşulu, yetişkinlerin onlara engel olmamasıdır. Hayatı okurken, tartmamız gereken tam da budur. Her koşulda çocukların, gençlerin tarafında olabiliyor muyuz; dünyaya, olaylara bakış açımızda, ilişkilerimize tutunma seçimlerimizde bunu başarabiliyor muyuz?

YORUM EKLE

banner29