Koskocaman yalnızlık

       Bir insanın en büyük yalnızlığı herhâlde en çok sevildiği ve en çok kalabalık olduğu anda anlaşılır.
Düşünün bir toplumun büyük çoğunluğu sizi seviyor; bir sözünüz üzerine insanlar sokaklara dökülüyor; bir sözünüz üzerine ölümü göze alabiliyor.
İnsanlar size dua ediyor..
İnsanlar sizi ölümüne seviyor..
İnsanlar sizi bir an olsun görmek ve dokunmak için ne çabalar sarf ediyor…
Ama siz yalnızsınız…
Belki de yapayalnız…
Bu kişi tabii ki Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değil…
Peki, bu nasıl yalnızlık derseniz?
Bana göre koskocaman bir yalnızlık!..
Çok büyükçe bir yalnızlık!...
Peki, nedir bu yalnızlığın büyüklüğü ve kocamanlığı?...
Recep Tayyip Erdoğan, 17-25 Aralık Fetö darbe girişiminden sonra aslı yalnızlığını gördü ve hatta açıkça televizyonlarda bunu dile getirdi: bakanlar dâhil birçok kişinin kendisini yalnız bıraktığını söyledi açık açık…
Kimse de çıkıp o dönemde ben arkanızdayım diyemedi…
Demedi…

   
     Diyen bir avuç el de o günden bugüne onunla beraber…
Hatta o gün arkasında kalanlar başbakan oldu, bakan oldu…
Sonra 15 Temmuz darbesi bu yalnızlığı daha da büyüttü. Evet, koca bir halk arkasındaydı ama o yapayalnızdı.
Düşünsenize en yakını (yaveri) bile onun arkasında bir canavar gibi duruyordu.
Yani halkın büyük bir teveccühü sizi kalabalık yapmıyordu. Asıl önemli olan bu ülkeyi yönetecek kişilerle büyüyecek yolda kalabalık yürümekti.
Ama bu yol dikenli ve tehlikeliydi..
Tıpkı Abdülhamit Han gibi…
Evet, Recep Tayyip Erdoğan’ın yalnızlığı Abdülhamit Han’ın yalnızlığıydı…
Yani bu yalnızlık kişisel değildi devletseldi..
Koca Abdülhamit bir devletti.
Koca Reis de bir devlet…
İşte, asıl yalnızlık kişilere değil devlete karşıydı…
Osmanlı’yı ve Türkiye’yi ayakta tutmaya çalışan, büyüten, imar eden ve gelecekte büyük bir potansiyeli harekete geçirmeye namzet olan devleteydi bu düşmanlık!...
Onlar devletti…
      Birbirini tamamlayan iki büyük devlet!...
Osmanlı ve Türkiye…
Koca Abdülhamit koca bir devleti ve ülkeyi 33 yıl sulh içinde büyüttü.
Eğitimde âdeta devrim yaptı..
Eğer bu barış ve huzur ortamı devam etseydi Osmanlı’yı parçalamak mümkün olmayacaktı.
O nedenle Abdülhamit içten ve dıştan yalnız bırakılmalıydı..
Öyle de oldu ve onu Halledince devlet de parçalandı…
Şimdi?...
     Şimdi, sıra Koca Reis’te!...
Senin neyine gerek bu devleti büyütüyorsun?
Sana ne bu halkı uyandırıyorsun?
Bizler (namussuzlar) ne güzel Abdülhamit’in bakiyesi Filistin’i darmadağın etmiştik!...
Bizler ne güzel Irak’ı parçalamıştık!...
Bizler ne güzel Lübnan’ı, Afganistan’ı, Yemen’i duman etmiştik!...
Suriye’den sonra da sıra sizdeydi….
Sana neydi ki Türkiye’yi bir tutmaya, büyütmeye çalışıyorsun?!...
Kardeşliği, birlik beraberliği pekiştiriyorsun…
Bırak FETÖ gelsin de Ilımlı İslam (!) adı altında tüm İslam ülkelerini tarihe gömelim…
Bırak da büyük davamızı (!) tamamlayalım…
İşte, anladınız mı Tayyip’in yalnızlığını!...
Neden onun üstüne o kadar gidildiğini?...
Gerisi mi?
       Sezai Karakoç ne güzel tamamlıyor:
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
  Sevgili
     En sevgili
   Ey sevgili

YORUM EKLE

banner29