BİR ÇİFT DOST SÖZÜ DİNLER MİSİN?
Hayırlı olsun tabii ki!
Her görev şahsımıza yapışmaz elbette!
Başka görevler de olabilir. Amma velakin bu görev artık olmazdı.
Neden olmazdı derseniz bazı sözler vardır ki tam da buna uyuyor.
Eskiler "Şuyuu vukuundan beter!" derlerdi. Yani "bir şeyin dedikodusunun yapılması, onun gerçekleşmesinden daha kötüdür"" anlamında kullanılan bir söz.
Maalesef Ak Parti Van İl Başkanlığı meselesi de buna dönmüştü. Bu konu etrafında o kadar dedikodu üretildi ki artık herkes İllallah dedi. Bu nedenle başkanın değişmesi elzemdi. Aynı durum Burhan Yenigün'de de böyleydi. Ancak o zaman inat edildi. Değiştirilmedi. Nitekim sonuç ortada.
Peki, neden böyle derseniz?
Doğu ve Güneydoğu'nun kaderi böyle!
Bu coğrafya adam harcama yerleri.
Kim bu tür siyasi makamlara gelirse gelsin, sonuç aynı oluyor. Yani bizim memleketlerde özellikle icraatcı bir partiden önemli bir yerde siyasi görev yapıp da bir kişinin yıpranmaması çok zor. Amma velakin imkânsız da değil!
Mutlaka yolu var. Olmalı. Yoksa bu kirlilik nesilden nesile bulaşır.
Efendim, nedir bunun yolu derseniz?
Tartışalım.
Birincisi her şeyden önce siyasi liderin kadrosunu çok iyi kurması lazım.
Yani sizin dürüst olmanız yetmiyor. Birlikte çalıştığınız kişilerin de en az sizin kadar dürüst olması ve kirlenmemesi lazım.
Siyaseti bilenler hatırlar Ecevit-Hüsamettin ilişkisini. Ecevit'in dürüst olması maalesef onu kurtarmadı. Zira Hüsamettin faktörü onun etrafını ister istemez bulandırdı. İşte Van'da da böyle olması gerekir. Yeni il başkanı kim olursa olsun bu meseleye ciddiyetle yaklaşması lazım.
Demek ki neymiş: Birinci madde: Başkan, yardımcılarını temiz ve dürüst kişilerden seçecek. Toplumda en az başkan kadar kabul görecek. Tanınacak ve sevilecek.
İkinci önemli nokta: siyasi bir kişiliğin çok açık fikirli ve şeffaf olması gerekir. Bu tarzda bir kişi, naz da olsa dedikodulardan münezzeh kalır.
Peki, ne demek şeffaf olmak? Her yerde aynı davranmak, açık fikirli olmak. Topluma yalan söylememek. Kimseyi aldatmamak. Boşu boşuna söz vermemek.
Üçüncüsü; etik değerler!
Bir siyasi kişilik her şeyden önce etik değerlere önem vermeli. Yani dürüstlüğe, adalete, ahlaka önem vermeli. Hatta Müslümanca yaşamanın da şartları bu değil mi? Biz dürüst ve adaletli olmadıktan sonra Müslümanca yaşayabilir veya örnek olabilir miyiz?
Bir diğer şart: ihale, gelir getirici işlerden uzak durmalı. Hatta kendisi ve ekibiyle.. Yani başkanın ihalelere katılması yetmez. Kendisiyle birlikte yardımcıları, tüm ekibi hatta akraba ve taallukatıyla…
Ve liyakat meselesi. Bir ildeki atamalarda mutlaka liyakata önem vermeli. İlla ki bizden olsun dememeli! Eğer öyle yapar, yani adam kayırırsa bunu vebali üzerine olur. Liyakatsiz kişilerin yapacağı her işten mesul olur. Velhasıl günahkârdır o lider.
En önemlisi işe adam yerleştirme! Allah korusun. Ne kadar vebali büyük bir sorumluluk! Mesela İŞ-KUR'dan adam alınmasına asla karışmamalı. Ciddi bir araştırmadan sonra İŞ-KUR'a atamalar kura ile olmalı. Ne kendisi karışmalı ne de başkasının karışmasına müsaade etmeli!
Eğer ki bunları yapamazsa yeni gelen Başkanımız!
Yazı ortada…
Yıllar sonra bu konuyla ilgili aynı yazıyı yazmaya devam ederiz.
Amma velakin o kişinin itibarı veya günahından biz mesul değiliz.
Buralar çabuk harcar adamı!