Bayramlar, mutluluk, neşe ve sevinç günleridir. Her toplumda ve her kültürde insanlar, yılın belli günlerini, dini veya tarihi olaylardan dolayı bayram yaparak, sevinerek, dini ve milli şuuru canlı tutmaya çalışırlar. Müslümanların da, iki tane dini bayramları vardır. Bu bayramlarımızdan biri Ramazan Bayramı, diğeri de Kurban Bayramıdır.
Hz. Peygamber (sav), Mekke'den Medine'ye hicret ettikten sonra gördü ki, Medine halkı cahilliye döneminden kalma iki günü bayram yapıyorlardı. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz (sav) onlara:
“Allah, size o iki gün yerine daha hayırlı iki bayram vermiştir. Bunlar Ramazan ve Kurban bayramlarıdır” Buyurmuştur.
Bayramlarımız muhtevalarını İslam'dan almaktadırlar. Dolayısıyla dini ölçüler içerisinde her türlü sevinç gösterisi ve eğlence meşrudur, bayramlaşma meşrudur.
Ancak günümüzde toplumun önemli bir kesimi bayramı sadece bir tatil olarak değerlendirmekte, bayramın dini boyutunu unutmaktadırlar. Türkiyede neredeyse senenin 1/3’ü tatille geçmektedir. Halbuki fert ve toplum olarak daha çok çalışmamız gerektiği halde daha çok tatil yapmaktayız. Sadece tatili ön plana alıp bayramın manevi havasını teneffüs etmemek müslümana yakışmaz.
Bayramlar, dostların kucaklaştığı, dargınların barıştığı, uzaklarda olanların bir araya geldiği müstesna günlerdir. Bayramlarda mutlaka aile büyükleri ziyaret edilmelidir. Eğer ziyaret etme imkânı yoksa en azından telefonla hal hatırları sorulmalıdır.
Bağışlayıcı ve hoşgörü sahibi olmak, Müslümanların temel vasıflarındandır. Bu vesile ile dargın olanlar varsa, mutlaka barışmalı, aralarında kin ve nefreti ortadan kaldırmalıdırlar. Bu konuda genelde bizler hep karşı tarafın ilk adımı atmasını bekliyoruz. Oysa ilk adımı biz atmaya gayret etmeliyiz. Gelmeyene gitmeyi, vermeyene vermeyi Sevgili Peygamberimiz (sav), hep yaşadı ve bizlere de tavsiye etti. Bu konuda Yüce Allah, Kur'anı Kerimde şöyle buyurmaktadır: "Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir" (Araf199)
Bu ayeti Kerime günlük hayatımızda karşılaştığımız üç önemli unsuru vurgulamaktadır. Affedici olmak çok önemlidir. Zira affedeni Yüce Allah da affeder. Yine devamlı olarak iyiliği yaşayıp ve onu çevresine emretmek de dinimizin önemli prensiplerindendir. Ayette vurgulanan üçüncü unsur da kişi, kiminle oturup kalktığına, kiminle dostluk ve arkadaşlık ettiğine çok dikkat etmelidir. Zira kişi arkadaşının hal ve hareketlerinden etkilenir. Onun için akıllı kişi cahilden ve cahillikten uzak durmalıdır. Bazen iyi niyetli de olsa cahil iyi ile kötüyü birbirinden ayıramadığı için zarar verebilir.
Bayramlarda mutlaka çevremizdeki yetim ve kimsesizleri de görüp gözetmeliyiz. Peygamberimiz (sav) bizleri şöyle uyarmaktadır: "Fukarayı arayın, onları görüp gözetin. Siz ancak, fakirleriniz sayesinde yardım görür ve rızıklanırsınız."(R.Salihin c.I, s.314). Bir diğer hadislerinde ise Peygamberimiz şahadet parmağıyla işaret parmağını birleştirerek: "Ben ve yetimin işlerini görüp gözeten kimse, cennette böylece beraber bulunacağız."(R.Salihin c.I, s.308). Buyurarak yetimleri sevindirmenin önemini vurgulamıştır. Onun için varsa kendi ailmizdeki ve çevredeki yetimleri sevindirmeye garet etmeliyiz.
Sevgili Peygamberimiz (sav) hadisi şerifte: “bir müslümanın kurban bayaramı günlerinde yapacağı en gezel işin kurban kesmek olduğunu” söylemiştir. Hal böyle olunca durumu uygun olan müslümanlar mutlaka kurbanlarını kesip fakir fukaraya tasadduk etmelidirler...
En içten duygularımla sevdiklerinizle beraber, hepinizin "Ramazan Bayramını" şimdiden tebrik eder, bayramın milletimiz, devletimiz, İslam âlemi ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini Yüce Allah'tan niyaz ederim.