BEKÇİ BAKIR

         Bakır Yurtsever, namı diğer “Bekçi Bakır”, kendine has üslûbu, güzel ve gür sesi ile şöhreti Urfa sınırlarını aşmış, yörenin en iyi mevlit, gazel ve hoyrat okuyucularındandır. Bu özelliklerinin yanı sıra bestekâr olup Urfa halk müziğinin kaynak kişisi olarak da bilinmektedir.

          1908 yılında Urfa’nın Yusuf Paşa Mahallesi’nde 205 no'lu hanede doğmuştur. Babası Çolakoğulları’ndan Halil, annesi ise Kısmetler ailesinden Hanım’dır. Bakır Yurtsever 6 yaşında babasını kaybetmiş, daha sonraki yıllarda annesi İsrafil isminde biri ile evlenmiştir. 18 yaşına kadar üvey babasının yanında kalan Bakır Yurtsever, bir süre de üvey babasının Koyun Pazarı’ndaki bakkal dükkânında çalışmıştır. Daha sonra Emniyet Müdürlüğü’nde “bekçilik” yapmaya başlamıştır. Bekçilik görevini 1932 senesinde asker oluncaya kadar devam ettirmiştir. Bu meslekten dolayı “Bekçi Bakır” lakabıyla tanınmıştır.

          Askerliğini Siirt’te Birinci Piyade Alayı’nın 9. Bölüğü’nde yapmıştır. 1934’ün Nisan ayında teskere alıp geldikten sonra bekçilik görevine Urfa Emniyet Müdürlüğü bünyesinde 10 sene devam etmiştir. Sonra Gaziantep’e gitmiş ve orada da sekiz sene bekçilik yapmıştır. Daha sonra tekrar Urfa’ya dönmüş ve 1940 senesinde gardiyan olmuştur. Dört sene de gardiyanlık yaparak, Belediye Başkanı Ömer Alay zamanında, belediyeye geçmiştir. İki sene de belediye zabıta memuru olarak çalıştıktan sonra, İl YSE Müdürlüğü bünyesine geçmiş ve orada da yedi sene bekçilik yaptıktan sonra, yaş haddinden 1975 yılı mart ayında emekli olmuştur.

          Yaşadığı şehri ve yurdunu çok sevdiğinden, soyadı kanunu çıktığında ısrarla “Yurtsever” soyadını seçmiştir. Bakır Yurtsever, Rukiye hanımla evli olup altısı kız, dördü erkek on çocuk babasıdır. Çocuklarının isimleri ise Halil, Zeki, Ulviye, İsmet, Zekiye, Osman, Nimet, Hikmet, Yeter ve Mehmet Ramazan’dır. Dostları ve yakınları Bekçi Bakır’ın zeki ve çok çalışkan; esprili, hoşgörülü, mütevazı, yardımsever ve duygusal biri olduğunu söylemektedirler. Bekçi Bakır okumaya çok hevesli olmasına rağmen okula gidememiş, bu nedenle çocuklarının okuması için çok gayret sarf etmiştir. Bekçi Bakır, ilkokulu dışarıdan bitirmiş olmasına rağmen Arapça, Farsça ve Kürtçe’yi çok iyi bilirdi. Urfa müziğinin bu günlere gelmesinde büyük katkıları olan Bakır Yurtsever 09.06.1985 tarihinde vefat etmiştir. Şanlıurfa’da, Bediüzzaman Aile Mezarlığı’na defnedilmiştir.

          MÜZİK HAYATI

          Bakır Yurtsever, müziğe küçük yaşlarda başlamıştır. Ustası Pehel’in oğlu, Pazar Camii müezzini Ahmet Hafız’dır. Ustası iki gözden âmâ olup musikiye vakıf ve her türlü makamı bilen biridir. Bakır Yurtsever Kuran-ı Kerim’i ve bütün makamları bu ustasından öğrenmiştir. Urfa’nın meşhur gazelhan ve mevlithanı Hacı Nuri Hafız’dan mevlit okumasını öğrenmiş ve onunla birlikte sekiz sene mevlitlere gitmiştir. Mevlitlerde Hacı Nuri Hafız’ın zâkirliğini yapmıştır. Daha sonra ustasının müsaadesi ile mevlit okumaya başlamış ve 30 sene kadar da mevlithanlık yapmıştır. Urfa’da kışın sıra gecelerine, yazın bağ ve bahçelere, bahar aylarında ise dağ yatısı’na gidilir. Bu yerlerde ustalardan oluşan musiki meclislerinde saatler süren fasıllar geçilir. Bakır Yurtsever de bu musiki meclislerine sık sık katılmıştır. Zamanın meşhur ustaları Damburacı Derviş, Mukım Tahir, Kel Hamza, Karaköprülü İsmail, Tenekeci Mahmut, Marangoz Halil, Muallim Cevdet Bey gibi usta sanatkârlarla meşk etmiştir. Bekçi Bakır, müziğe vakıf biri olup makam ve usule riayet etmeyenlere çok kızardı. Ezan okurken makamı beceremeyen bir müezzin duysa gider, onu uygun bir şekilde uyarıp örnek verirdi. Bazen ezan okuduğunda birçok insanın duygulanarak ağladığı anlatılmaktadır. Cuma günleri gittiği camide ezandan önce sela okurdu. Dini yönden de kendisini son derece yetiştirmiş olan Bakır Yurtsever, hafızdı. Kuran-ı Kerim’i çok güzel okur ve Türkçe açıklamasını yapardı. Halk müziği, sanat müziği ve tasavvuf müziğini de ileri düzeyde bilirdi. Mani, hoyrat, gazel, türkü, şarkı ve ilahi repertuarı çok genişti. Çok güzel def çalar, tarağa sigara kağıdı takarak “mey” sesi çıkarır, okuyuculara eşlik ederdi. Sesini çok iyi kullanabilirdi, taklit yeteneği vardı, hayvan seslerini ve tanınmış kişilerin seslerini çok iyi taklit edebilirdi. Urfa ve yurdun birçok yerinde konser programlarına davet edilirdi. Her yıl 11 Nisan’da Urfa kurtuluşu ile ilgili düzenlenen TRT’nin Radyo programlarına ve Halkevi konserlerine katılırdı. Bekçi Bakır, Ankara Radyo Evi’nde Muzaffer Sarısözen’in hazırladığı “ Yurttan Sesler” programı ile Diyarbakır Radyosu’nca hazırlanan programlara katılmıştır. Muzaffer Sarısözen, kaynak kişi olarak Bakır Yurtsever’den Urfa türkülerini derlemiş ve TRT Türk Halk Müziği arşivine kazandırmıştır.

          1976 yılında da Milli Folklor Araştırma Dairesi (MİFAD)’nin Yaşar Doruk başkanlığında Şanlıurfa’da yaptığı derleme çalışmalarında Bekçi Bakır’dan kaynak kişi olarak derlemeler yapılmıştır. Bu derlemelerin bir kısmı daha sonra “Urfa’dan Derlenmiş Türküler ve Oyun Havaları” adlı kitapta yayımlanmıştır. Bekçi Bakır’ın, plak kayıtlarının yanısıra birçok mahalli kasete de ses kayıtları yapılmıştır. Özellikle Abdullah Uyanık tarafından Galeri Müzik Bant Stüdyosu’nda kaydedilen üç kaseti sevenleri tarafından zevkle dinlenmektedir. En büyük oğlu Halil Yurtsever’in de sesi güzel olup “Fırat köprüsünden” ile “Öt bülbül yar dağıdır” parçalarını 1970 yılında Yakışan Plak’a okumuştur. Bekçi Bakır’ın, sesinin güzelliği kadar, volümü de yüksek ve tizdir. Bu nedenle konserlerde mikrofon kullanmamıştır. İstanbul’da plak’a doldururken, sesinin kuvvetinden mikrofonun bozulduğu söylenir. (Bu nedenle okurken mikrofona doğru değil, yüzünü ters tarafa döndürüp okuturlarmış).

          Araştırmacı Halil Binbaşıoğlu, Bekçi Bakır’ın sesinin yüksekliği ile ilgili dinlediği bir anekdotu şöyle anlatıyor; “Muzaffer Sarısözen, konser vermek üzere gelen Bekçi Bakır ve ekibini dinlerken Bekçi Bakır’ın sesinin yüksekliği dikkatini çekiyor. Ona “Sen ekipten 5-6 metre arkada dur, sesin diğerlerini bastırıyor. Senin sesinden iyi bir tren düdüğü olur, ben hayatımda böyle yüksek bir ses duymadım” demiş. Hoyrat okuma tavrı ve gırtlak nağmeleri “nevi şahsına münhasır”dır. Okuma tavrı yönünden birçok sanatçıyı etkilemiştir. İzzet Altınmeşe, Selahattin Alpay, Kubilay Dökmetaş gibi birçok halk müziği sanatçısı uzun havaları, onun tavrında okumaktadırlar. Hayatı boyunca yörenin bütün sanatçılarına gerek eser, gerek bilgi yönünden her türlü desteği vermiştir. Urfa’ya gelen sanatçılar kendisini evinde ziyaret eder, yeni parçalar alır, sesini dinlerdi. Selahattin Alpay, İzzet Altınmeşe, daha önceleri Nurettin Dadaloğlu, Ramazan Şenses, Nuri Sesigüzel, Saniye Can bunlardan bir kaçıdır. Kendisinin derlediği birçok parçayı değişik sanatçılar çeşitli dönemlerde plak veya kasetlerinde okumuşlardır. Mahmut Tuncer, Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses, Selahattin Alpay, İzzet Altınmeşe, Mahsun Kırmızıgül, Nuri Sesigüzel bunlardan ilk akla gelenlerdir.

          Bekçi Bakır ustasına hizmet etmeyenlere, eserlerin sözlerini doğru okumayanlara çok kızardı. 1980 yılında Abuzer Akbıyık’ın kendisi ile yaptığı derleme çalışmasında “Şu anda hoyrat okuyanların birçoğu hoyrat okumasının bilmiyor, makamı bilmiyor, bilene de sormuyor, eline mikrofonu alan sahneye fırlıyor” diyerek, bazı okuyuculara kızgınlığını dile getirmiştir. Hafızası kuvvetli olduğundan yüzlerce hoyrat sözünü arka arkaya okuyabilen biridir. Yine aynı sohbette “Ben bu yaşımda okuyanlarla yarışa hazırım. Abide’den çıkalım Aynzeliha’ya kadar her adımda bir hoyrat okuyalım, kendine güvenen varsa çıksın” demiştir. Bekçi Bakır’ın plakları ve konserleriyle ünü bütün yurt çapında yayılmıştır. Hemen hemen Türkiye’ nin birçok yerini gezerek, o yörenin sanatçılarıyla bir araya gelerek müzik bilgisini ve repertuarını alabildiğince zenginleştirmiştir. Malatya, Elazığ, Diyarbakır, Gaziantep sık sık davetli olarak gittiği yerlerdir. Diyarbakırlı Celal Güzelses’le birçok müzik meclisinde bulunmuştur.

          Buradan bir atlı geçti” uzun havasının hikayesi:

          Bakır Yurtseveri yurt çapında üne kavuşturan eserlerden biri “Buradan bir atlı geçti” adlı uzun havadır. Söz ve müziği kendisine ait olan bu eser; çok sevdiği kızının ölümü ve ardından hanımının hastalığı ile dert üstüne dert eklenen bir babanın çaresizliğinin öyküsüdür. II. Dünya savaşı yılları, halk büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Moral bozukluğu had safhadadır. Bu sıkıntılar yetmezmiş gibi Bekçi Bakır’ın çok sevdiği ikinci çocuğu çok hastadır. 8 yaşındaki kız çocuğu ateşli bir hastalığa yakalanmış, gün geçtikçe kötüleşmektedir. Biricik yavrusu gözleri önünde gün be gün erimektedir. Baba ise çaresizdir. Günün şartlarında yapılan tedaviler sonuç vermez ve biricik kızı vefat eder. Zaten duygusal ve içe dönük bir yapısı vardır Bekçi Bakır’ın. Kızının ölümüne çok üzülür, sonsuz kederlenir. Bu yetmezmiş gibi hanımı da hastalanır. Artık iç dünyası gittikçe kararmıştır. Ne yapacağını bilemez. Saatlerce kahvehanede oturup düşüncelere dalmaktadır. Yine böyle bir günde, kahvenin önünde oturmuş, dalgın dalgın çayını yudumlamaktadır. O sırada yoldan bir atlı geçer. Atın üzerindeki adam çok mahzun biridir. Üstü başı çok perişandır. Kahvede oturmakta olan Bekçi Bakır’ı görünce daha da mahzunlaşır, boynunu büküp gider. Sanki o da anlamıştır Bekçi Bakır’ın içindeki derdini. Zaten çok üzgün olan Bekçi Bakır, bu birkaç dakikalık olaydan çok etkilenir. Ağzından, “ Buradan bir atlı geçti / yarama baktı geçti” uzun havasının sözleri dökülür. Bakır Yurtsever, daha sonra bu eserini plağa okur. Çok sevilen bu eser, o günden bu güne söylenmektedir. Bekçi Bakır’ın vasiyeti üzerine, bu uzun havanın ikinci dörtlüğü mezar taşına yazılmıştır.

Buradan bir atlı geçti 
Yarama baktı geçti 
Tabip yaramı elleme 
Yaramın vakti geçti

Kurbanam her gelene 
Zülfünden ter gelene 
Mezarımı yüce yapın 
Yavrularım gele gölgelene..