Bir zamanlar yeni Van sineması

Nerede o eski sinemalar? – 
Ahh… Nerede o eski yazlık sinemalar… 
Nerede hayallerim… Nerede o bol yıldızlı gökyüzüne yükselen film sesleri! 
Nerede… Nerede!
Duyduğumuz özlem, eskiye mi, çocukluğumuza, gençliğimize mi? Belli değildir. Nerede o eski sinemalar?” sorusunun cevabı ise gerçekten eski sinemalara özlemi içeriyor. Ben eski sinemaları, o sinemalar sokağını şimdi ne kadar çok özlüyorum.
Bu gün Yeni Van sinemasından bahsetmek istiyorum. Yeni Van Sinemasının 60 lı yılların içinde açıldığını biliyoruz ancak kesin tarih konusunda bir tarih vermek mümkün değil. Çünkü aynı yıllarda Şehir ve Emek sinemaları da faaliyete geçtiğinden bir diğerine gadirlik etmek istemiyorum Belki de Van’ın eski sineması Yeni Van’dır ama bunu bu gün tam teyit edebilmiş değiliz. Muhtemelen Şehirde olabilir Emek’te.
Sinemayı rahmetli Enver Dilaver açtığı için sinemaya Dilaver sineması da denmiştir zamanında. Rahmetli Askeri Diş Tabibi idi daha sonra Van Devlet Hastanesinde Baştabiplik yaptı. Ancak bunun yanı sıra sosyal bir kişiliği olduğu için yazarlığı ve şairliği de vardı. Hatta bir şiir kitabını da görmüş bulunuyorum. Bütün bunların yanı sırada sinemaya el atması da onun ne kadar sosyalitesinin olduğunu gösterir.
Eskiler bilirde yeni nesil bilmez ben söyleyeyim bu Yeni Van Sineması’nın yerini. Şimdiki Özgür Centerin olduğu yerdeydi. Kerpiçten duvarları vardı ve yoldan geçerken biraz boylansaydınız sinemayı görürdünüz. Yalnız sinemanın ömrü kısa olmuştur. Ben bu sinemada sadece bir kez Mevlana adlı bir filmi seyrettiğim hatırlıyorum. Çünkü ilkokul sıralarındaydım çok net hatırlamam mümkün değil.
Bu sinemada kısa sürede Karayolları 11.Bölge Müdürlüğünde vazifeli iken makinistlik yapan Hasan… Adlı bir şahsın makinistlik yaptığını biliyoruz. Teşrifatçı büfe işleten kısmına baktığımız da ise tespit edebildiğimiz bir isim de maalesef yok. Yalnız bu sinema Van’daki diğer yazlık sinemalara göre daha küçüktü fazla kapasiteli bir yazlık sinema değildi.
İşte o küçükte olsa hayatımızın renkli anılarını ihtiva eden sinemalar maalesef tatlı bir anı olup mazide kaldı. Bu güne baktığımızda ise;
Yeni sinemalar ruhsuz, hissiz çok mekanik, çok endüstriyel sinemalar daha doğrusu büyük yer kaplasalar bile maalesef cep sineması demek daha uygun olur. Sadece filmleri ile değil, her şeyiyle. Mesela milyon dolarlar harcayıp aksiyon sahneleri çekiliyor ama aklınızda bir mesaj kalmıyor. Etkilendiğiniz bir tek sahne yok. Üstelik bütün televizyonlar, bütün gazeteler, bütün sinema yazarları “Büyük proje” diye bu filmden bahsediyor.
İşte onun için ben ve benim gibi eski sinemalı günleri yaşayanlar hep geçmişe dönerek;
Nerede o eski sinemalar? Demekten vazgeçemiyoruz.
Yeni filmler çok şişiriliyor ve Bu bakış açısı oyuncusundan, senaristine, yapımcısından yönetmenine kadar yansımış. Hatta sinema salonlarına bile. Sinema şimdi eskiden bizim zamanlarımızda olduğu gibi eş dostun arkadaşın bir araya geldiği mekânlar değil artık.
Gişede oturan bilet kesen kimseyi tanımız ve bilmez onun için herkes müşteridir. Gişenin önünde bekleyen herkes 12 liradır bilet satan için. Yer seçerken bile yüzünü kaldırıp size bakmaz görevli. Önünüze bir ekran çevirir, “Yerinizi” seçin” der.
Her sinemada perde aşağıdadır. Sinema perdesi aşağıda olur koltuklar merdiven gibi yukarıya doğru sıralanır. Öndeki görüşe engel olmasın diye. İçeriye girince hevesle arka sıralara yürümeye başlarsınız, bahşiş istemeye bile tenezzül etmeyen görevli, “Yeriniz önde” der, şaşırırsınız. Nasılsa müşteri hazırdır, kaçacak yeri de yoktur. Bilet paraları iade edilmez. Mecburen izleyeceksiniz.
Uzun sözün kısası, sinema bildiğiniz sinema değildir artık. Sinemanın eski tadı var mı? Elbet teki yok. Ne çok film seyreder ve ne çok hayal kurardım o zamanlar… Bütün bunları o yılların Van’daki Yeni Van Sineması, Şehir Sineması, Emek Sineması ve Yıldız Sinemasına borçluyum. 
Gerçekten sinemanın Van’da çok önemli bir yeri vardır kırklı yıllardan yetmişli yılların ikinci yarısına dek. Anılar… Hep hatırlarım neredeyse üç sinemanın Yazlık ve kışlık Emek sineması ile yazlık Şehir Sineması) yan yana olduğu ve özellikle yaz günleri o serin Van akşamlarında birinden diğerine koşturduğumuz sinemalı günler. 
Altmışlı yıllar yeni anayasa ve ardından gelen göreceli özgürlük ortamının da etkisiyle yerli film piyasasının hareketlendiği yıllardır. Sinemada toplumsallığın vurgulandığı ve var olan çelişkilerin gerçekçi bir üslupla aktarıldığı filmlerle, yerli salon filmlerinin, melodramların yoğunlaştığı yıllardır bu dönem. 
Van’daki hayatımın belki de en güzel anılarını oluşturur o sinema denen canlılık. O sinemalı günler işte o anılarımın içinde elbette ki Yeni Van Sinemasın da kaleme alıp ifade etmem gerekirdi. Çünkü daha önce Yıldız ve Şehir Sinemasını anlatmıştım bu günde Yeni Van Sinemasını dile getiriyorum inşallah bir diğer yazımda da Emek Sinemasını kaleme alacağım.
Yazlık sinemalarda salon düzenini koruyabilmek için sandalyeler ya birbirine telle bağlanır ya da altlarından geçirilen takozla sabitlenirdi. Annem evden getirdiği ıslak toz beziyle oturmadan önce sandalyeyi siler, üzerine gazete serip minder koyardı. Rahmetli babam ailece sinemaya gitmeyi de kendisi tek de gitmeyi pek sevmezdi o yüzden rahmetli annem hep sinema arkadaşım olmuştur. Tahta sandalyede uzun süre oturmak insanı zorlardı. O yüzden çoğu zaman evden ince minderle sinemaya gelirdik.
Yazlık sinemada "kabuklu yemiş yemek serbest" olduğundan film boyunca siyah çekirdek yerdik. Hem ucuzdu hem de çıtlaması daha güzeldi. Annem kabukları yere atmamız için gazete kâğıdından yaptığı külahları elimize tutuştururdu. O zaman bile çevreciydik.
Bazen ani başlayan yağmur yüzünden film yarıda kesilirdi bilet parası iade edilmez ve siz bir müddet bekler daha sonra istemeye istemeye sinemayı terk ederdiniz. Polisiye, kovboy ve macera filmlerini severdim. Gördüğüm filmlerin adını küçük bir cep defterim vardı bir yarısına okuduğum kitapları yazardım. Öbür yarısına da gittiğim filmleri yazar ve sayardım. Saydığımda hep filmler kitap sayısını bastırırdı. Bazen bir file birkaç defa gittiğim bile olurdu. Sırf sinemasız gün olmasın diye…

O dönemin oyuncuları mı? Birilerini söylesem diğerleri eksik kalır... O dönemin filmleri mi? Birilerini saysam, diğerleri eksik kalır. Ama yine de bende iz bırakan bazı isimleri sayayım;
Ayhan Işık, Yılmaz Güney, Sema Özcan, Ediz hun, tarihi filmleriyle Cüneyt arkın, Kartal Tibet, Serdar Gökhan. İşte komedi filmleriyle Sadri Alışık (turist Ömer), Öztürk Serengil , Horoz Nuri tiplemesiyle Vahi Öz, Yılmaz Köksal, Gülistan Güzey, Ayşecik (Zeynep Değirmencioğlu) Parla Şenol ve daha niceleri. Yazmaya kalksam sayfalar yetmez.
Anılarımda unutamadığım filmler var. İşte Muradın türküsü, Kaptan Grantın Çocukları, 501 numaralı Hücre, Hıçkırık, Samanyolu, Kazablanka, 10 Emir, Spartaküs, Ben Hur, Sezar krallar kralı, Cleopatra, Roma İmparatorluğunun çöküşü, Çölde bir İstanbul kızı, Kap itan, 501 numaralı hücre, Senede bir gün, Bir millet uyanıyor ve daha niceleri.
Evet, "Ne Yapsam İçimde O Eski Sinemalar" derken kendime bir kez daha soruyorum: "Nerede Eski Ben?"
Akşam serinliğinde ailecek yapılan kısa bir sürelik yürüyüşün ardından da çarşıdaki sinemalara varılırdı. Zaten bizde Eski Ziraat Banka Sokağında oturduğumuz için öyle aheste aheste yürüyerek çarşıya ve sinemalar sokağına varmamız pek fazla sürmezdi. 
Ancak öylesine büyük bir ilgi vardır ki, sinema önünde kuyruk olup bilet bulabilmek, sinema kapısında yığılmış insanları aşıp biletleri görevliye “kestirebilmek” ve nihayet yer gösteren “teşrifatçıların” refakatinde yerine oturabilmek büyük bir başarı sayılabilirdi. Teşrifatçılar, yer gösterme hizmetlerinin karşılığı olarak bahşiş alabilmek için gözlerinizin içine bakardı.
Sonunda avucuna sıkıştırılan bir miktar bozuklukla mutlu bir biçimde bir başka seyirciyi karşılamak üzere oradan uzaklaşırken yerleşmek için birbirine bitişik düzen çakılmış tahta sandalyelerle baş başa kalınırdı. Saat dokuza doğru havanın tam kararmasıyla birlikte başlayan sinema gecesinde ilk dakikalar, sonraki haftalarda gösterilecek filmin reklamına (fragmanına) ayrılırdı.
Akşam olmuş ama siz biraz geç evden çıkmışsınız ve çarşıya vardığınızda sinemaların Birinde film başlamıştır mesela…-Aaaa… Film başlamış! -Eh, o zaman haydi ötekine bakalım… - Emekte Turan Seyfioğlu ile Gülistan Güzeyin Çölde bir İstanbul kızı> oynuyor. Haydi, Şehir Sinemasına gidelim. Bakıyorsunuz orada da Kartal Tibet’le Tülin Elgin’in başrollerini paylaştıkları filmi oynuyor. 
anne beğense de çocuklar beğenmediği için bu kez koştura koştura Yeni Van Sinemasına yöneliyoruz orada da Şoförler kralı> var eh işin içine zamanın kralı Ayhan Işık’la devrin sultanı Türkan Şoray bir arada olunca hemen bilet alıp sinemaya giriyoruz.
Acele gişeden bilet almalar… Teşrifatçı eşliğinde içeri girmeler, yer beğenmeler… Bu arada sinemada kimler var diye sağa sola bakışmalar. Perdeye görüş açısını ayarlamalar… Uzun boylu biri öne oturduğunda yer değiştirmesi için ricalar… Söyleyemediğin zamanlarda nasıl perdeyi göreceğim sancısı…
Film sesi adeta yarışırcasına her yandan gökyüzüne yükselirdi. Bu arada pırıl pırıl, bol yıldızlı bir gökyüzü… Film başlamadan ve film oynarken yanından geçen; “- Soğuk ayraaan, gazozzz! Uludağ Gazozuuu… Uludağ Gazozunu yapan Yakup Sandıkçıydı ve Van’da ondan başka gazoz yapan da yoktu. Zaten kola benzeri şeyler daha Van’da bilinmiyordu. O yıllarda gazozun şişesi de 25 kuruştu. Yaz günleri sinemada gazoz içmekte bir ayrıcalık sayılırdı. Film ara verdiğinde Yok mu gazoz isteyen?” ya da “- eğlence isteyen?”, “
O Yıllarda Türk Sineması’na İlgi Büyüktü Yazlık Sinemalar Sosyalleşme Mekânıydı. Filmlerin tanıtılmasında “Gelecek Hafta”, “Yakında”, “Pek Yakında” gibi kategorik ifadeler kullanılırdı. Sonra ilk film, kısa bir aradan sonra da ikinci film başlardı. Seyirci filmleri adeta çocuksu bir saflıkla izler, başkarakterle özdeşleşir, onun tarafını tutar, başarısını coşkuyla ıslıklar ve alkışlarla karşılar; karşı karakteri yani kötü olanı ise yuhalardı. 
Bazen arıza olur; film kopar, yanar ya da bir sebeple yani cereyan kesildiğinde film kesintiye uğradığında da ıslıklarla protesto edilir, filmi gösteren makinist protesto edilirdi. Oysaki düşünemezdik ya film kopmuştur tamirle meşguldür. Veyahut ta cereyan kesilmiş se ve de sinemanın jeneratörü yoksa zavallı makinist ne yapsın.
Sinema kimi zaman genç kız ve erkeklerin birbirini görebilmesine olanak sağlayan sosyalleşme mekânlarıydı. O yıllarda sigara konusunda bu günkü kadar duyarlılık oluşmamış ve henüz yasaklamalar getirilmemiş olduğundan açık hava sinemalarında sigara içilmesi yasak değildi. Dışarıdan bakıldığında sinemanın üzerinden bir fabrika bacası gibi yoğun dumanlar yükselirdi. 
Film başladığında nefesler tutulur sessizliğe gömülür, en küçük bir sese, fısıltıya, öksürüğe, kağıt hışırtısına tepki verirdik. Filmdeki gelişmeler seyircinin iklimini etkilerdi. Mesela; "kötü adam" cezalandırıldığında, "iyi adama yapılan haksızlık giderildiğinde, âşıklar kavuştuğunda salondan alkış ve ıslık sesleri yükselirdi. Filmde ezan okunduğunda tüm izleyiciler yerinden kıpraşırdı.
Filme ara verildiğinde gözler aydınlığa zor alışır, salonda hareketlilik başlardı. Arayı tuvalet kuyruğunda geçirmeyelim diye çabucak o işimizi bitirir, büfe kuyruğuna girerdik. Büfeden ve satıcıdan aldığımız "Uludağ Gazoz"u şişesinin içine nohut (beyaz leblebi) atıp, şişmesini bekleyip öyle içerdik bazen. Ne büyük keyifti: o tatlanmış nohutları yemek...
Biraz film, biraz bu rol çalan raks gösterisi, etrafta film izlemeye gelen sıra dışı ilginç insan tipleri ve bir de gökteki yıldızlar bu keyifli sinema gecesinin seyirlik unsurları olurlardı. Gazoz şişelerinin şıngırtısı, çekirdek ve çerezlerin bin bir çıtırtısı ile Yılmaz’ın, Cüneyt’in, Hülya’nın, Türkan’ın perdeden yükselen haykırışları; kurşun, yumruk efektleri ya da yanık müzik sesleri birbirine karışırdı. Bu sesler yüksek sinema duvarlarını aşar komşu damlara ve oradan da diğer damlara ulaşır, damdan dama aşarak yüzlerce hatta kimi zaman kilometrelerce ötelere yayılırdı. 
Ahhh… Şimdi gel de deme Nerede O Eski Yazlık Sinemalar… 
Van’da iklimin de etkisiyle kısa geçen yaz mevsimleri ve sıcaklar “Yazlık Sinemaları eğlence dünyasının başköşesine yerleştirmiştir. Gerçekten de yetmişli yılların ortasına kadar Van altmışlı yıllarda adeta yazlık sinema bolluğu yaşayan bir şehir olmuştur. Uzun yaz gecelerinde, Vanlının çoluğu çocuğuyla, eşiyle dostuyla, çekirdek ve soğuk gazozlarıyla vazgeçilmez bir yoldaşı olmuştur sinemalar.
Altmışlı yıllarda sayıları dördü bulan yazlık bu sinemaların çoğu Sinemalar sokağında olurken diğer ikisi Cumhuriyet Caddesinde idi. Ama senelerce en hızlı rekabet yazlık Şehir ve Emek Sinemaları arasında olmuştur. Çünkü ikisi de yan yana idi. Şehir sineması biraz yukarda olması itibariyle Balkonda sağ tarafta oturduğunuz zaman Emek Sinemasının perdesini yukarıdaki yarı perdesini görebiliyordunuz. 
Sinema filmlerinin anons edildiği faytonlar vardı o zamanlar. Bir afiş faytonun arkasına diğeri oturanların elinde tutularak cadde ve sokaklar gezilerek o gün oynanacak filmin tanıtımı yapılırdı. Şehri gezen faytonlar da yapılan anonslarla hangi sinemada hangi filmin oynadığı duyurulur, sinema önüne ve şehrin belli yerlerine bez film afişleri asılırdı. Sinema dış duvarlarındaki camekânlı çerçevelerde filmin orijinal afişi ve fotoğrafları bulunurdu.
İşte güzel günlerdi o günler. Sinemalı güzel günlerdi. Çocukluk ve gençlik yılarımızı süsleyen bize tatlı hayaller yaşatan o Belgin Doruklar, Filiz Akınlar, Fatma Girikler, Orhan Günşiraylar, Cilalı İbolar, Horoz Nuriler, Konforlu Neclalar ve daha niceleri hala sanki hafızamızda dün gibi tazeliğini korumakta.
İşte Unutulmayan aşk filmlerinin yönetmeni Ülkülü Erakalın, Kemal Filmin ünü rejisörü Osman Seden, Lütfü Akad, Metin Erksan gibi ünlü yönetmenleri nasıl unuturuz? 
Velhasıl kelam biz bu tatlı sinema nostaljimizi Yeni Van Sinemasının müsteciri Enver Dilaveri rahmetle anarak noktalayalım.
Ahhh nerede o eski Van sinemaları diyerek bitirelim.
Bir diğer yazımda inşallah Emek Sinemasını ele alacağım.