Günümüzde, özellikle ülkemizde en çok tartışılan konulardan biri de basın meselesidir. Öyle ki basın kimine göre birinci kimine göre ikinci kimine göre de üçüncü güçtür. Tabii bu bakış açısı basına yüklediğiniz anlama göre değişiklik gösterebilir.
Malumunuz çağımız iletişim çağıdır. Herkes her şeyden haberdar olmak ister. Bunu isteyen insanımız iletişim kaynaklarına kimlerin hükmettiğiyle ilgilenmiyor. Bu nedenle bizler bu çağda hangi kirli ilişkilerin sonucunda biçimlendirilen haberleri alıyoruz, bunu net olarak bilemiyoruz. Bilsek de tepkisizlik ruhumuza işlediğinden, bana dokunmayan yılan misali oyunlar oynuyoruz.
Basın patronları ve onların temsilcileri halka istedikleri haberi istedikleri biçimde ulaştırıyorlar. Bazen de bu haberlerle kamuoyu oluşturup yeni ve sanal bir gerçeklik meydana getiriyorlar. Yalan üzerine gerçeği yansıtmayan bir dünya tesis ediyorlar. Basının gücünü bir şantaj, tehdit aracı olarak kullanıyorlar. Şantajın sonucunda birçok ihale koparıyorlar. İlişki ağı o kadar çirkef boyutlara geliyor ki ekran maymunluğu için yapılmayan kepazelik kalmıyor. İhaleleri almak için programlı tilkilik öyle ustaca yapılıyor ki tereyağından kıl çeker gibi kimse tuzağı ve oynanan oyunu fark etmiyor bile.
Kullanılan cümleler dolaylı yoldan aba altından sopayı göstermeler gibi bir çeşit fırıldaklık anlayacağınız.
Ama bizde bir iki tane kendini bilmez, sözde basın diye geçiniyor menfaatlandığı adamların yalakalığını yapıyor…
Siz eleştiriyorsunuz, eleştirdiğiniz insanlar size cevap vermiyor paralı silahşorları size karşılık veriyor… Hem de yalan ve iftiralarla…
Yeteneksiz, kimliksizlerin faydacı uzantıları anlayacağınız.
Bazıları yalan yanlış yağlama haberlerle süslemeler yaparak bu kente o kadar zarar veriyorlar ki, nasıl bir vicdan, nasıl bir insanlık anlamak çok zor.
Bunun hesabı çok ağır olacak. Aslında bu insanlar kötü niyetleri ile hem kente hem de o yalakalık yaptıklarına büyük ihanet ediyorlar.
İşte bunlarında adı gazeteci diye lanse ediliyor topluma.
Herkes basın ahlakından tarafsız olduğundan bahseder, ama kim çok yalakaysa, yani dövlet böyükleri ve para babalarına yaranmak için haberler yapıyorsa, onun yeri daha değerli (!) oluyor bu toplumda. Bu da gösteriyor ki yöneticilerin de önemli bir kısmı yapılanlara çanak tutuyor. Oysaki yöneticiler ve basın ile ilişkisi olan herkesin doğru, dürüst ve ilişkilerinde şeffaflığı ön plana alan insanlar olması artık kaçınılmazdır. Herkes işini doğru yaparsa zaten sıkıntı yok. Basın mensubu dürüstse, doğru olan haberi zaten yapacak. Bir gazeteci asla hissi, kişisel davranamaz, kendi çıkarını düşünemez, sırf kendisine yapılan haksızlık üzerine bir gündem oluşturamaz, toplumun çıkarını kendi menfaatinden üstün tutmak zorunda olduğunu bilmelidir. Ama maalesef bizde bu durum tam tersidir, kişiler bulundukları konumları merdiven olarak kullanmanın büyük çabası içindeler. Zaten birkaç kişi çeşitli oyunlarla ve başkalarına yaranma adına yaptıkları haberlerle kendilerini bir yerlere atmanın hesabında. Ne acıdır ki bunlarda kendilerine gazeteci diyor ve kamuoyuna böyle aktarıyorlar. Hiç hak etmedikleri halde oluyor bunlar.
Sağlıklı bir iletişim kanalının oluşması için; ideal, vicdanlı, Allahtan korkan, kendini satmayan, kendi menfaatini düşünmeyen, tarafsız, uşak olmayan, objektif olan, liyakatli insanların basın alanında yer alması lazım.
Şimdi bir benzetme yapayım, sosyal hayatta sıkça karşılaştığımız ve dillendirdiğimiz bir söz. Siz dostunuza hakaret eder misiniz? Yalan yanlış iftira atar mısınız? Onun elinden haksız kazanç sağlar mısınız? Basın, dosta gönderilen bir mektup gibidir. Dost sevinir veya üzülür, ama mutlaka gerçeği bilir ve gerçeklerle yüz yüze gelir. İşte burada şunu çok iyi anlamalıyız ki ideal basın her gün dosta yazılan bir mektup gibidir. İdeal basın yani gerçek basın, evlerin en aziz dostu olmalıdır. Elbette herkesin bir kaç dostu vardır. Dost ve arkadaş var ki, insanı melekleştirir. Dost ve arkadaş var ki, insanı şeytanlaştırır. Ancak insanların en önemli dostu, vefalı edepli basın olmalıdır. Dostluk ideal basınla daha bir güzelleşir.
Bir basın mensubunun bir fikri olmalıdır, bir fikir yürütebilecek analiz yapabilecek birikimi olmalıdır. İdeal basın masumu ve mazlumu korur. Oysa bizde tam tersi yapılıyor. Bir şeyi elde etmek başka elde ettikten sonra muhafaza edebilmek daha başkadır. O da erdemdir sözün namusudur, duruş ve kişiliktir. İdeal basın hiçbir parti gözetmez, ayrım yapmaz. Düşünceleri ile görüşleri ile yol gösterir. Alan alır almayan almaz, yani dayatıcı olmaz. Kısaca ideal basın iyiliği anlatır kötülükten uzaklaştırır fitne olmaz. İdeal basın mesleğini dürüstçe yapar, dava bilinciyle yürütür.
Basının sorunlarının tartışılacağı bir çalıştay olmalı ve bir basın etiği mutlaka oluşmalı. Çalıştay’da çalışma ilkeleri belirlenirse geleceğe dair umudumuz da yeşerebilir. Tabi önce hizmetiçi eğitim vermeli her kurum kendi içinde. Çünkü gazeteciliğin hiçbir kıstası, ölçütü kalmamış. Emeğe saygı bitmiş, herkes gazeteci olmuş, bu mesleğin bir adabının olması gerekmez mi artık dostlar?
Umarım kimsenin kendini bilerek ya da bilmeyerek kullandırtmadığı, mesleğini silah olarak kullanmadığı, birilerinin habercisi olmadığı basın yayın anlayışı görürüz. Yani basın değil ideal basın olan, dürüst, vicdanlı, soran, sorgulayan, birikimli, liyakatli insanların hâkim olduğu bir alanda bulunuruz.
Candaş, yandaş yalaka değil, objektif bir ideal basın olması dileğiyle.