EĞRİYE EĞRİ, DOĞRUYA DOĞRU DEMEYİ BİLMELİYİZ!

   İnsanlık ailesinin dün olduğu gibi bugünde hak, hukuk, doğruluk, adalet, merhamet, iyilik, şefkat gibi hasletlere her şeyden daha fazla ihtiyacı var. Özellikle İslam coğrafyası büyük bir sömürü ve insan haklarının göz göre göre ihlal edildiği, her gün kan, gözyaşı ve acının yaşandığı, insanlık onurunun ayaklar altına alındığı günler yaşıyor.
   Ulusal çıkarların öncelendiği, haklının değil güçlünün söz sahibi olduğu bir zamana şahitlik ediyoruz. İşte tam da bu nedenle Kuran ahlakına her zamankinden daha çok muhtaç haldeyiz.
Tarihi çok fazla bilmesem de okuduklarımdan aklımdan kalanlar üzerinden hatırlamamız gereken birkaç notu sizlerle paylaşmak istiyorum.
   3 kıta ve 7 denizde hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu uzun bir süre saydığımız değerleri tüm insanlık ailesi adına kendinde en güzel şekilde himaye etti.
   Kaderin cilvesi ya Osmanlı imparatorluğunun yıkılıp sonrasında aynı topraklarda 24 ülkenin kurulmasıyla müslümanlar bölük pörçük ve himayesiz bir duruma düştüler.
Bu yapay ülkeler toplum mühendisliğine tabi tutulup, batı emperyalizmine hizmet edecek şekilde bir üst akıl tarafından ciddiyet ve titizlikle dizayn edildiler.
  Osmanlının kalbi olan Anadolu'da ise Türkiye Cumhuriyeti devleti kuruldu. Genç devlet, Sovyetler Birliğinin iştahlı tehlikesi karşısında Amerika Birleşik Devletlerinin kucağına düştü. Devletin gelişme çabaları müttefikimiz tarafından sürekli olarak örtülü bir şekilde engellendi.
   Medeniyet birikimimiz, inanç ve kültürel değerlerimiz yok sayılmaya, kendi değerleriyle, tarihiyle, kültürüyle kavgalı bir millet inşa edilmeye çalışıldı.
Tüm bunlarla beraber askeri darbe ve idamlara varan türlü yöntemlerle vatansever yöneticilerin önü sürekli kesildi. Kimi zaman ise ilginç kişiler tarafından yönetildik. Öyle ki kumar masalarında dayak yiyecek kadar sorumsuz şahıslar tarafından dahi yönetildi bu ülke.
   Sonrasında ise bu ülkenin öz evladı olan, bu toprakların mayasıyla şahsiyet hamuru yoğrulan Recep Tayip Erdoğan sahneye çıktı. Milletimiz onu İstanbul belediye başkanı iken tanıdı. Cesur, yakışıklı ve çalışkan başkan güçlü hitabetiyle milletin gönlünde kısa sürede taht kurdu. İstanbul'da belediye başkanı olarak görevi devraldığında öncelikle liyakat esaslı ehil bir ekip kurarak çalışmaya başladı.
    Şehrin su, çöp gibi o günün en temel sorunlarını tek tek ve kalıcı olarak çözüme kavuşturdu. Bu arada başkanın ansızın fakir aileleri ziyaret edip onların sofrasında çorba kaşıklaması beni hep duygulandırmıştır.
Hayal meyal hatırlıyorum. Televizyonda başkanın yaptığı bir ihale anlatılıyor. İhaleyi alan firma, meblağın %10 nu Başkana vermek istemiş. Başkan: "%10 bana vermeyin, anaparadan düşün:" demiş. Bu dürüstlükle başkan gönüllerimizin başköşesine oturdu.
Gel zaman git zaman, yaşanan onca müdahale, yasak ve engellemelere rağmen Ak Parti ve başında Recep Tayip Erdoğan, milletin teveccühü ile seçimleri defalarca kazanmaya başladı. Ülkeyi istikrar ve beklenen onca hizmetle buluşturdu.
   Bu süreçte ülke baştanbaşa imar edildi. Yollar, köprüler, hava limanları, hastaneler, okullar yapıldı. İnşaat sektörü, savunma sanayi vb. hızla yerli ve milli bir bakışla gelişmeye başladı.
   İlk yıllarda siyasilerde ve bürokratlarda tevazu, Allah korkusu, çalışkanlık hâkimdi. Dava şuuru ve millete hizmet etmenin hakka hizmet olduğu bilinci samimi gayretlerin yakıtıydı. Yürekler samimi ve iyi duygularla çarpıyor, gece gündüz demeden alın teri, yürek ve zihin teriyle buluşuyordu. Tüm bunlar ise "bereketi" beraberinde getiriyordu.
Hiç unutmam partinin ilk milletvekilleri tasarruf yapmak ve halkla iç içe olmak düşüncesiyle MTBMM lojmanlarını bile satışa çıkarmıştı.
   Türkiye'de kronik hale gelmiş olan enflasyon ve pahalılık nihayet düşmüş, devletin sosyal yönü de günden güne güçleniyordu.
Devlet ihaleleri ucuz yapılıp inşaatlar hızla sonuçlandırılıyordu. Balkanlar da, Afrika'da ve gidilebilen tüm yerlerde hayırlı faaliyetler yapılıyordu.
   3 milyonu aşan Suriyeli olmak üzere birçok mülteciye kucak açılıyor, daha birçok güzel iş yapılıyordu. Tüm bu güzel çalışmalara olumlu katkısı olan herkesten tekrar Allah razı olsun.
Sonraları adeta bu güzelliğe birşeyler çarptı. Milletin sahibi olan partiye üçkâğıtçılar, yalancılar, ihale düzenbazları, içi dışı bir olmayanlar sızmaya başladı. Böylece işin tılsımı bozuldu.  İşler tersine dönmeye başladı. İcraatlar ters yüz oldu.
Görevlendirmelerde ehliyet ve liyakat yerine, torpil ve adam kayırmalar geçerli oldu. İhalelerde milletin menfaati yerine şahısların menfaati ön plana geçti.
Şatafatlı hayat tarzı, haram para, israf günden güne daha da normal görülmeye başlandı.
Bunun acı neticesi ise maalesef ortada;  1 $= 6500 TL
   Bu tabloda elbette dış güçlerin de parmağı var. Ancak bizim bünyemiz sağlam olsa kimse bize bir şey yapamaz. Mesela ekonomik saldırılara maruz kalan Çin, Rusya gibi ülkelere diş geçiremiyorlar. Biz ise yıllardır cari açık sorununu çözemedik.
Az kazanıp, çok harcıyoruz. Van'da bile karayolları hizmet binası, lojman ve köprüsü gibi isabetsiz ve israf noktasına varan yatırımlar yapılıyorsa varın Türkiye genelini siz düşünün dostlar.
Çözüm mü?
  Fabrika ayarlarımıza geri dönmek.
  Kuran ahlakına teslim olmak.
  Son seçimde milletimiz Cumhurbaşkanına güvenini ve desteğini artırarak devam ettirmiştir. Ama kendisinden de artık bu konuda bir şeyler yapmasını bekliyor.
  Cumhurbaşkanı, behemehâl televizyona çıkıp, o tatlı kadife sesi ve etkili hitabeti ile yolsuzluğa, adam kayırmacılığa, adaletsizliğe ve de israfa savaş açmalıdır.  
Hem ülke gündemini hem de yereli takip ettiğimizde karşımıza çıkan tablo maalesef böyle. Ahlaksız fırsatçılar tarafından adeta yağmaya uğrayan halimiz yaman.
Görüyorsunuz fırsatçı fırıldaklar kur üzerinden her türlü yağmaya başladı bile.
Ulusal marketlerde ve yerel marketlerde bir ay önce beş kilo salça 19 lirayken şimdi 40 liranın üzerinde.
Şimdi sormak lazım bu fiyat artışlarında doların etkisi nedir?
Hemen yöneticilere hatırlatmak isterim devletin fiyatlar konusunda denetleme zafiyeti fazlasıyla görünüyor.
Bu başıboşluğa derhal dur denmeli aksi halde faturası çok ağır olacak.
Görünen o ki bu pahalılığın ve doların yükselmesinin önüne geçilmezse bu durumun faturasını AK Parti çok ağır ödeyecek gibi görünüyor.
   Çünkü ülkemizi içeriden ve dışarıdan birçok konuyu bahane ederek yok etmeye çalışanlar dolarla çökertmeye başladılar. Tutmadı şimdi içimizdeki Amerikalıları devreye koyarak fiyat artışları ile yok etmeye çalışıyorlar.
İnsanın midesine giden yollara fahiş fiyatlarla zam yapılması en can alıcı nokta olarak seçildiği bellidir.
   Şu bilinmeli ki millet durumdan çok rahatsız ve biz bu durumun acı faturasını önümüzdeki aylarda katlanarak göreceğiz. Şimdi millet sermayeden yiyor.
  Aşırı önlemler alınmalı içimizdeki Amerikalılar her türlü sansasyonel oyunlarını oluşturdukları algı ile yürütüyorlar.  Bu bir manipilasyondur…
Tabi suçu içimizdeki Amerikalılara atıp bir kenara çekilemeyiz, özeleştiri yapmalıyız.
Biz nerede hata yaptık diye sorgulama içine girmeliyiz.
Bu konu tek siyaset kurumunun işi değil. Biraz zorlansak da top yekûn ayaklanarak birlikte üstesinden geleceğimiz bir mesele.
   Yukarıda bahsettiğim gibi Sayın Erdoğan ilk kuruluş/kurucu ayarlarına geri dönmeli hem de çok acil!
Her ne kadar bu süreç içinde Fetö ve açılım sürecinde arkadan vurulsa da bu kez daha temkinli ilk kuruluş ayarlarına dönmeli.
Aslında şu an bizden istenen şu, siz Fetö'ye teslim olacaksınız, terör örgütlerine diz çöküp boyun eğeceksiniz ve Türkiye'yi bize teslim edeceksiniz.  Sizi biz yöneteceğiz diyorlar.
Ya severek kabul edeceksiniz yâda biz size farklı oyunlarla kabul ettiririz demeye getiriyorlar.
   Hala anlamadık mı?
Ey onur izzet şeref sahipleri teslim mi olacağız yoksa namusluca dimdik mi duracağız.
    Bu savaşta Allah yardımcımız olsun.