Günlerden bir gün (en az 25 yıl önce) Van'da faaliyet gösteren Bölge Gazetesi'ndeyim.
Gazetenin ortaklarından Bişar Ulutaş ile uzun yıllara dayanan bir muhabbetimiz var. Gazetenin diğer ortağı Cafer Karakoç da oradaydı. Yaşça benden büyük bir ağabeyimiz.
Bişar, beni ismimi söylemeden Cafer beyle tanıştırdı ve üniversitede hoca olduğumu söyledi. Cafer abi: "Benim delikanlı da Tarih bölümünde okuyor," dedi. Oğlunun adını söyledi: "Ali Kemal Karakoç."
Benimle muhabbeti olan biriydi. Bazı öğrencilerin adını bile doğru dürüst öğrenemeden mezun olup gidiyor.
Bu hadisenin en azından bir 25 yılı vardır.
Hacı Cafer: "O bölümde Tufan Hoca diye bir hoca varmış," diye söze girince sohbet hararetlendi. "İslâm kelimesinin a'sına şapka koymayanı sınıfta bırakıyormuş!"
Öğrenci artık beni nasıl anlatıysa, Hacı bu duruma kızmıyor, daha çok şevke geliyordu. Ben de durumu açık etmeden muhabbetin nereye gideceğini, nasıl bir hal alacağını takip ediyordum.
"Ben ona hayran oldum. Hoca dediğin doğrusunu öğretecek, talebe de doğrusunu yazacak!" dedi.
Bişar Ulutaş da kenardan muhabbetin nereye gideceğini gülümseyerek dinliyordu.
Bu minval üzere giden konuşma sonunda Cafer abi: "Hocam, sen Tufan Hoca'yı tanır mısın?" dedi.
"Tanırım," dedim.
Hacı: "Ona, Bölge Gazetesi'nden Hacı Cafer Karakoç'un çok selâmı var der misin?"
"Tabii derim Hacı, demez miyim, ama istersen sen şimdi diyebilirsin selâmını," deyince şaşkınlıkla baktı.
"Hacı, Tufan Hoca benim," dedim. Cafer abinin kahkahası ile yüzündeki şaşkınlık ve sevinci bugün gibi hatırlarım.
Bişar da aynı şekilde gülüyordu.
Hacı Cafer, Bişar'a dönüp: "Sen Tufan Hoca'yı biliyordun değil mi?" deyince o da "Biliyorum tabii, biz onunla yıllardır Âşıklar kahvesinde oturup muhabbet ediyoruz," dedi. "Ama hoca bakalım muhabbeti nereye getirecek diye adını söylemedim," dedi.
Ömrü uzun olasıca Cafer Karakoç ile muhabbetimiz hâlâ devam ediyor. Biz Cafer abiye şaka yapmanın, o ise İslâm'ın 'a'sına şapka koymayan, bu yüzden talebeleri sınıfta bırakan hocayla tanışmanın mutluluğunu yaşıyordu.