HALKIN NAMUSUYLA OYNAMAK!

      Her halde Türkiye demokrasi tarihi açısından hiçbir seçim ülke gündemini 31 Mart yerel seçimleri kadar meşgul etmemiştir. Aradan günler geçmesine rağmen daha sandıklarda oy sayımı ve itirazları devam eden İstanbul gibi mega kent var. Ve tartışmalar her gün canlılığını korumaya devam ediyor. Bu özelliğiyle de 31 Mart yerel seçimleri demokrasi tarihinde de ilginç bir sayfa olacak şekilde yerini almış durumda.

 

      Birçok kişi bu durumu farklı yorumluyordur elbet! İstanbul'u teslim etmemek için bürokratik bir direnç olarak görenler de var, demokrasiye darbe vuruldu diyenler de. Ancak biz konuya her zaman olduğu gibi mantık çerçevesinde, aklıselim bir şekilde bakalım istiyoruz.

 

    Tabiki seçim süreçleri içinde farklı zamanlarda karşı karşıya kaldığımız sandık güvenliği/seçmen iradesinin muhafaza edilmesi gibi konularda özellikle İstanbul'da yaşanan ciddi sorunlar devam ederken il seçim kurulunun YSK'nın kesin kararını beklemeden alelacele Ekrem İmamoğlu'na mazbatasını vermesi de önümüzdeki günlerde yeni tartışma ve sorunlara gebe duruyor.

 

     (YSK İstanbul için "seçim yenilenmesi" yönünde karar verirse mazbata alan Ekrem İmamoğlu'nun mazbatası geçersiz olacak ve muhtemel seçim tarihi olan 2 Haziran'da yeniden aday olamayacak. Bu da işin farklı ve can alıcı noktalarından biri!)

 

     Siyasi partiler elbette ki yerel veya genel iktidara gelmek adına teşkilatlarıyla tam kadro halinde yoğun geçen bir seçim kampanya dönemi geçirerek halkı/seçmeni ikna etmek ve oylarını almak için çaba ortaya koyar. Halka sağlıklı iletişim kuran, güven veren, proje, ekip, aday ve söylemleriyle seçmeni ikna edenler elbette bunun karşılığı olarak seçimden zaferle çıkarlar. Bunu başaramayan siyasi partiler ise halkın iradesine/tercihine razı olup sandıktan gerekli cevabı alır. Adeta sandığa gömülür kalırlar. Halk her zaman olduğu gibi ferasetiyle iradesine talip olanlara en güzel cevabı vermiş olur.
Tüm bu süreçlerde anlattıkları demokrasinin bir gereği olarak halk iradesini kullandığı oylarla güvendiği siyasilere teslim etmiş olur. Halkın iradesi bu anlamda tek tek bireylerden öte bir bütün halinde tüm toplumun bugünü, yarını ve geleceğini şekillendirmekle kalmayıp daha öte anlamlar taşır.

 

    Kullanılan her oy, oy olmaktan öte; irade, güven, istikrar, huzur, kalkınma, refah, birlik, umut, gelecek anlamına gelir aslında.

 

     Kullanılan her oy, oy olmaktan öte; neslin, ekinin, hayatın/canın, özgürlüğün, aklın/düşüncenin korunması için gerekli iradenin devri anlamına gelir.

 

     Kullanılan her oy, oy olmaktan öte; tek tek bireylerin ve bir bütün olarak toplumun onur, şeref, haysiyet ve namusunun korunması için muhataba duyulan güven anlamına gelir.

 

     Hatırlarsanız hep dediler ya oy namustur…!
Kullanılan her oya böyle bakıldığında elbette ki seçim öncesi ve sonrasıyla üzerinde ciddiyetle durulması gereken en önemli zaman ve konuya dönüşmüş olur. İşte tamda bu nedenle özellikle İstanbul ve devamında farklı il veya ilçelerdeki seçimlere yönelik devam eden itiraz ve analizler anlaşılmış olur. Derinlemesine bir bakışla her bir oyun ne anlama geldiğini idrak etmiş oluruz.

 

     Tamda burada özellikle İstanbul'daki seçimlerde şahit olduğumuz usulsüzlük, irade gaspı, organize oy hırsızlığını detaylıca irdelediğimizde şunu merak ediyor ve soruyorum;
"-Arkadaş, bu nasıl seçim ki bırakın geçerli oyları, geçersiz oylardan 14 bine yakın bir fark çıkıyor!
Birçok ilde ve ilçede bu usulsüzlüklerden dolayı başkanlık el değiştiriyor. Haydi, eski dönemlerde "açık oy gizli tasnif" dönemi de değil!
Nihayetinde her şeyin teknolojiyle hüküm sürdüğü bir çağdayız. Bu ne menem şeydir ki vatandaşın oyuna hatta daha da ileri gidelim "namusuna" sahip çıkılmıyor.
Evet, kusura bakmasın kimse ama vatandaşın namusuna halel getirilmiştir. Buna hiç kimsenin hakkı olmadığına inanıyorum.
Batıda CHP merkezli ittifaklar sonucu ön planda duran adaylar Doğuda ise HDP merkezli ittifaklar seçimde Millet İttifakı olarak seçmen karşına çıktığında ortadaki büyük oyunun ve hedeflenen kaosun boyutunun neler olacağı sık sık dile getirilmişti.
Birbirinden farklı değerlere, siyaset jargonuna, geçmişe sahip partilerin "bir üst akıldan emir almışçasına" tabanlarının ve savundukları siyasi ilkelerin bir tarafa bırakılarak kol kola girilerek ortak bir paydada buluşmuşlardı. Her biri bu senaryodaki rolüne sadık kalarak süreçte adım attı.
Aynı dili konuşan bu farklı ama ruh ikizi partiler en temelde ülkemizin huzuruna, kalkınmasına, istikrarına, özgürlüğüne, refahına, birlik ve beraberliğine göz diken iç ve dış mihraklı şer odaklarının maşası olmayı kabul ettiler. Recep Tayyip Erdoğan gitsin başka bir şey istemiyoruz mealindeki tüm siyasi söylemler seçim öncesinden sonrasında tüm detaylarıyla hesaplanmıştı.
İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve diğer birçok büyükşehirde CHP adayları üzerinden kurulan ittifak ve devamında işletilen senaryo Doğuda ise HDP eliyle hayata geçirilmek isteniyor.
Türkiye açısından ülkenin bir özeti ve aslında omurgası olarak kabul edilen İstanbul'da Ekrem İmamoğlu emziği alınmış bebek gibi mızmızlık yapıp, çocukça söylem, tavır ve sabırsızlığıyla 31 Mart sonrası Anıtkabir krizi başta olmak üzere "145 Yıllık demokrasi mücadelesi" çıkışlarıyla temsil ettiği ittifakın bilinçaltı kodlarını açığa vurarken, Doğu'da ise ciddi oy kaybına uğrayan HDP KHK ile görevden uzaklaştırılmış kişileri aday göstererek aslında seçim sonrası hayata geçirilmek istenen gizli ve sinsi bir planın uygulayıcı olma görevini üstlenmiş gibi.
Bu çerçevede HDP ye sormak gerek;
"-Arkadaş, siz nasıl bir akılla hareket ediyorsunuz? Kayyum dönemi apaçık ortada. Bu devlet, teröre pirim vermeyeceğini defalarca ilan etti! Siz, size oy verenlerle veya devletle dalga mı geçiyorsunuz? Siz vatandaşın namusuna böyle mi sahip çıkacaksınız?
Adam, terörden ceza almış! Üstelik devlet memurluğundan atılmış! Siz de tutmuşsunuz bu tür sakıncalı kişileri, devletin gözüne soka soka belediye başkan adayı yapıyorsunuz?
Vatandaş da tabii bu ayrıntıyı bilmiyor veya bilen olsa ne yazar! Bilenler de sizin gibi düşünüp devlete rağmen bu adaylara oy veriyor.
Adam, KHK ile atılmış! Üstelik terör suçundan! Devlet de bu adam seçildi diye göreve başlatıp aklayacak öyle mi?
Ya devletle dalga geçilir mi?
Vatandaşa böyle bir zulüm reva görülür mü?
Halen akıllanmadınız mı? Bakın oylarınız patır patır dökülüyor. Vatandaşı siz "eli mahkum veya çantada keklik" mi görüyorsunuz?
İnsaf ya hu!
Sizin içinizde, partinizde teröre bulaşmamış kimse yok mu? Hiç mi bir aday çıkartamadınız?

 

     Bedia Özgökçe farkı mı?
Hakkında fezlekelerin olduğu biliniyor. Peki, yarın vekilliği düşürülünce benzer sorun burada da yaşanmayacak mı?
Yaşanacağı aşikâr. Peki, o zaman neden böyle bir yola başvurdunuz?
Neden halkın en tabii hakkı olan demokrasi seçeneğini zora soktunuz?
Size oy verenlerin namusuyla neden dalga geçtiniz?

 

     Bu nasıl seçim ya devlet sandıklara sahip çıkamıyor? Demek ki devlet içinde, devlet adına kurumlarda, bürokraside, yargıda görev alan devletine, milletine ihanet eden nice hainler varlığını daha koruyabilmiş.
Bu arada Ak Partililer de sandıklara sahip çıkmamış. Güçlü bir lider olan, milletinin gönlünü fetheden Recep Tayyip ERDOĞAN'IN gölgesinde yine bir seçim geride bırakılmış. Ak Parti teşkilatlarının tam bir sorumsuzluk örneği sergileyip seçim sonrası itirazlarla ilgili ortaya koydukları performansı seçim öncesi halkı ikna etmek için kullansalardı bunlar yaşanmazdı.
"-REİS çalışsın, biz çalışmasak ta olur" denilmiş. Müşahit, sandık kurulu ve başkan görevlendirmeleri hiç dikkate alınmamış. Bu nedenledir ki seçim günü milletin iradesi çalınmış, namusu kirletilmiş de kimsenin haberi olmamış.
Aradan günler geçmiş hâlâ sandıklar sayılıyor. Aradan günler geçmiş itirazların ardı arkası kesilmiyor. İtiraz derken sadece Ak Parti'nin değil, tüm partililer kuyruğa girmiş. Bu nasıl bir dönemdir?
Bu nasıl bir güvensizlik, nasıl bir hiledir?

 

    Kayyumlardan dolayı Doğu ve Güneydoğu'da millet hizmet siyasetiyle buluşmuş. Bu arada huzur ortamını, istikrarı ve birlik ve beraberliğimizi korumak adına devlet, terörden dolayı kimsenin gözünün yaşına bakmayacağını açıkça beyan etmiş. HDP'liler de bunu bile bile halkla dalga geçiyor!

 

     Tüm bu soruları sormaya devam ederken YSK kararıyla Edremit, Tuşba ve Çaldıran ilçelerinde Ak Parti adayları mazbatalarını alarak görevlerine başlamış oldu. Ve yargı bu konuda milletin ve devletin haklarını koruyarak son kararını vermiş oldu.

 

     Bu kararda yeni bir sayfayı açmış, yeni bir deneyimi başlatmış oldu. Herkes bu önemli süreci sağduyu ve sükûnet içinde değerlendirmeli diye düşünüyorum.

 

     Özellikle YSK kararıyla belediye başkanı olarak mazbatasını alan Ak Parti adaylarının bu süreçte sorumluluklarının bir kat daha artığını belirtmek isterim. Sizler sandıkta başarılı olup seçim yarışını önde bitiremediğiniz için kendinizi halka daha iyi anlatabilmeli, hizmet siyasetiyle gece gündüz demeden daha fazla çalışmalı, tevazu-samimiyet-gayret içinde milletinize hizmetkâr olma iddianızı ispatlamalısınız.
YSK tarafından sizlere millet adına verilen bu görevi/sorumluluğu her türlü şaibe, iltimas, hile ve şüphe uyandıracak işlerden ve ilişkilerden korumalısınız.
Milletin emanetine "gözünüz gibi bakmalısınız". Bu sizin boynunuzun borcu, bunu böyle bilmelisiniz!
Niyetiniz hâyr, akıbetiniz hâyr olsun inşallah.