Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz, bir çocuğun gözlerinin içine bakın.
Fakat öyle yetişkin gibi değil, içinizde saklanan çocuk gözleriyle bakın.
Bakın ki gördükleri size sizi hatırlatsın…
Mesela bizler o kadar şükürüz davranıyoruz ki, hiçbir şeyin kıymetini bilmiyoruz.
Ne yaşamaktan mutluyuz, ne yaşayamamaktan.
Sahi biz nelerden mutluyuz ki?
Daha adını koyamadığımız mutluluk beklentilerimiz var ama bunun için
bir çabamız yok, sadece isyanımız var…
Soruyor muyuz kendimize hiç "NEDİR BU İSYANKÂRLIK "diye…
Gelin beraber bir şey yapalım…
Hayata birde onların gözünden bakalım…
Onlar kim mi?
Bizim için, hayatımızda her şeyimize karışan anne ve babalarımız.
Onlara göre ise, hayatlarında en büyük özlem ANNE VE BABA…
Bir önceki yazımda dile değirmiştim bunu, ama şimdi ele almak istiyorum bu konuyu…
Mesela; siz hiç yetim bir yürekten baktınız mı hayata?
Ben baktım…
Sorsanız o gözleri hüzün dolu yetime, mutlu olmak, nedir diye?
" Bir kere bile olsa annem ve babama sarılmak olur der.
Sizlere; Benim için en anlamlı ve benim şükür sebebime sebebiyet katan bir anımı anlatmak istiyorum.
"Bunda 4 yıl önce İstanbul da, arkadaşlarımız ile Çocuk Esirgeme Kurumunu ziyaret ettik.
Daha önce hiç böyle bir ziyarette bulunmamıştım.
Uzun zammadır gitmeyi istiyordum fakat bir türlü cesaret edemiyordum. Çünkü onları görünce ne yapacağımı, ne soracağımı bilmediğimden ve güçlü durabileceğimden emin olmadığımdan erteledim hep, daha sonra arkadaşlarımızla gitmeye karar verdik.
Elimizde hediyeler ile kapıdan girer girmez, bize doğru koşan umut dolu çocuklar ve genç kızlarla karşılaştık.
O anki hislerimi tarif edemem, ama herkesin bu hissi tatmasını isterim.
Arkadaşlarımız ile çocukların arasına karışıp onlar ile oyunlar oynadık, sohbet ettik, hem güldük hem de sessizce bir köşede ağladık.
Çünkü böyle bir teslimiyet görmedik. Her şeye rağmen mutlu olmayı bilen kalplerle tanıştık.
İçlerinde birisi vardı beni yaralayan, benim şükür sebebime sebebiyet katan bir küçük kız çocuğu 16 yaşındaki SEVGİ. İsmi gibi sevgi doluydu. Oturup muhabbet etmeye başladık…
Bana sorduğu ilk soru, yüreğime hançer gibi saplandı…
-"ABLA SENİN ANNEN VARMI? Dedi…
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, harfleri birleştirip cümle kuramadığım o anı yaşadım.
Cevap veremedim, gözlerimi kaçırdım ve sonra gözlerimin içine bakarak
"ÜZÜLME ABLA BİZ ALIŞTIK "diyerek tebessüm etti…
İşte o an, hayata birde onun gözünden bakmamı sağladı Sevgi…
İncitmekten çektiğim için, sorularımı özenle seçmeye çalışıyordum.
Aslında neyi nasıl soracağımı bile bilmiyordum…
Dedim ya "siz hiç yetim bir yürekten baktınız mı hayata?
Sevgi başladı heybesindeki yürekli özlemini, sevgisini, mutluluğunu, kaygısını anlatmaya…
"Gözümü burada açtım. Ne Anne dedim birine, nede Baba. Nasıl bir duygu olduğunu anlatsam da anlamazsın abla. Keşke benimde bir ailem olsaydı, evim olsaydı, abim, ablam kardeşlerim olsaydı. Annem ile oturup muhabbet etseydik.
Ev gezmelerine gitseydik, akşam yemeği hazırlasaydık babama 'o öyle olmaz böyle olur' kavları yapsaydık.
Akşam olunca babam eve girerken, terliklerini koysaydım kapının önüne, ellerinden öpüp boynuna sarılsaydım.
Yemek masasında otururken 'orası benim yerim ben orda oturucum' kavgaları yapsaydım abim ve kardeşlerimle.
Elimden tutup annem götürseydi okula, babam katılsaydı veli toplantılarıma, abim ablam sahip çıksaydı okulda bana.
Özlüyorum be abla, Kışın daha çok özlüyorum olamayan sıcak yuvamı. Bazı geceler üşüdüğüm zaman, annem olsaydı sarılırdı üşümezdim diyorum.
Hani derler ya hayatımı anlatsam roman olur diye, aynen öyle bir hayat bizimkisi de işte. Ama her şeye rağmen burada da çok mutluyum müdüre annemiz var, buradaki ablalar var, bide sizin gibi bizi ziyarete gelenler var. Her şeye rağmen hayat güzel mutluyuz ve alışıyoruz abla" dedi
Sevginin anlattıklarından sonra kendime hâkim olmakta zorluk çekiyordum. Sürekli bana tebessüm emesiyle gözyaşlarıma hâkim oldum.
O kadar güzel yürekli bir insan tanıdım ki anlattıkları karşısında, kendime çok kızdım. Oysaki ne kadarda unutmuşuz kiminin özlemlerinin, bizim isyan sebebimiz olduğuna. Öyle bir duruma gelmişiz ki aile kavramlarımızı yitirmiş bulunmaktayız.
Sırf sesini duymayalım diye yanlarında oturmuyoruz bile, ellerimizden düşürmüyoruz telefonlarımızı, bizimle konuşmasınlar diye.
Aile soflarını sermiyoruz artık, hepimiz kendi hayatımıza bakıyoruz, ama bunu yaparken kendimizi, aile değerlerimizi, saygımızı, sevgimizi yitirdiğimizin farkına varmıyoruz.
Bunun farkına varmalıyız. Çünkü bir zaman sonra hayatımızda var olan değerlerimiz, yok olduğunda hiçbir şeyin anlamı kalmayacak ve keşke cümlesi, yerini pişmanlığa, hasrete, özleme bırakacak…
Bu yüzden; Hayata Bir de Onların Gözünden Bakın…
Onları ziyaret edin, onlar ile gülün, aynı sofraya oturup muhabbet edin, beraber oyunlar oynayın, yüreklerine dokunun…
Ve her şeye rağmen mutlu olun…