Haydi Sinemaya

O yıllarda Van’da  vizyona yeni giren  filmlerin tanıtımı başlı başına bir olaydı. Filmin reklamı, özellikle de beklenen, merak edilen önemli bir filmin reklamı günlerce önceden başlardı. Birkaç türlü film tanıtımı vardı.

 

En klasiği şehrin belli yerlerinde duvarlara film afişlerinin iliştirildiği tahta çerçeveli panolar asmaktı. Muhtemelen her sinemanın yeri belliydi. Gösterimdeki filmler değiştikçe bu afişler de değiştirilir, yoldan geçenler göz ucuyla veya bizim gibi çocukların yaptığı gibi uzun süre hayranlıkla ve hesapsız yorumlarla incelenirdi.

Filmi görenler afişteki sahnelere dayanarak en çarpıcı yorumları yaparlardı. Filmlere ilgili yorumların yapıldığı bir yer de sinema kapıları veya giriş kısmındaki afişler ve filmden karelerin yer aldığı küçük fotoğraflardı.

Büyük afişin çevresine dizili fotoğrafların gösteriden önce veya sonra hararetle tartışılması özellikle filmi görmeyenlere gerekli bilgilerin verilmesi (tabiî ki abartılarak) işin en zevkli yönlerinden biriydi.

 

Bir  diğer yöntem faytonla film afişlerinin şehir içindeki sokaklarda dolaştırılmasıydı. Bir faytona film tanıtım afişinin asıldığı tahta pano yerleştirilirdi. Tahminen 1.5 x 1.5 m. boyutlarındaki bu panoya oynayan 2 filmin afişleri çivilenirdi. Çivileme, kağıt film afişinin köşeleri ve delik yerlerine çakılan küçük çivilerden geçirilen  beyaz bir iple yapılırdı.

Bu şekilde  hem afiş rüzgarda havalanmaz hem de afişi değiştirmek daha  kolay olurdu. Film panosunun taşındığı faytona binen görevli tenekeden yapılmış megafona benzer bir aletle birkaç dakikada bir filmi tanıtıcı sözler söylerdi.

’Teneke Megafon’, ağız tarafı küçük, diğer tarafı büyük tepeleri bağlantılı ve açık iki koniden ibaretti. Görevli küçük koniden bağırdığı zaman ses büyük koniden güçlenerek çıkar, dalga dalga çevreye yayılırdı.

Görevli genellikle ‘Dikkaattt …Dikkat.  Bugün saat 2.15  de emek veya şehir Sinemasında …… sinemasında…

Baş rollerde ….zeki müren ve belgin doruk, veyahut Ayhan Işık ve Türkan Şoray veya Yılmaz Güney Nebahat çehre (Genellikle önce erkek artist söylenir)  ve…….(Kadın artistin adı verilirdi). Fayton şehrin bütün sokaklarına kadar girer, özellikle bütün kadınlara sesini duyurur, sonra görevini tamamlar giderdi.

Çocuklar görevlinin yanında faytona binmeye can atar,bu şansı ele geçirenler günlerce en sıkı şekilde havasını atarlardı.

 

Diğer bir tanıtım yöntemi de sinemada filmin başlamasından hemen önce yapılan “Gelecek Program” adı altında yakın zamanda oynayacak filmlerin tanıtımıydı.

Van’da Emek Sinemasın film tanıtım tahtası şimdiki Telekom binasının karşısındaki parkın köşeye bırakılırdı.

Yıldız Sinemasının panosu da şimdiki Yapı Kredi Bankasının  önündeydi

Ayrıca emek ve Şehir sinemasını diğer iki tanıtım panosu de değer iş merkezini karşısında şimdiki orta refüjde olurdu.

İşte gece sinemaya gitmek isteyeler panolardaki filmlere ve filmin lobi kartlarına bakarak hangi sinemaya gideceklerine karar verirlerdi.

Ama biz gitsek de gitmesek de gündüz kaç kara panolara bakar bakar yine gelir bakardık ve bakmaya doymazdık.

 

Tahtaya tek veya film oynuyorsa iki afiş ve bir kartonun üzerende  Filmin oynayacağı saat yazılırdı. Film gündüz oynuyorsa gündüz 2.15 te veya Pazar günü ise 10.15 te yazılırdı.

Yazlık sinemalarda ise yaz ayları  akşam 9 .00 de veya kış ise akşam 8.00 yazılırdı.

Vanda kışlık sinemalarda ilk önceleri tek film oynardı sadece Çarşamba ve Cumartesi günleri gündüz matinesi her iki sinemada da 2.15 ti.

Pazar günleri de asker izine çıktığı zaman doğru sinemaya koştuğu için sabah 10.15 ve öğleden sonra da 2.15 te iki matine olurdu. Ama sivillerde sinemaya giderdi.

 

Yazlık sinemalar ayrı bir eğlence mekanıydı. Kışlık sinemalar gibi yazlık sinemaların da  arka kısımlarında sıra ile localar bulunurdu.  Seyirciler tahta sandalyeler veya uzun tahta  kanepelerde  otururlardı. Oldukça sert ve dayanıklı olan, bağlantıları demirlerle bağlanan bu sandalyeler kışın bir tarafta istiflenir yazın yeniden kullanıma sunulurdu.

Film başlamadan saatler önce sinema çevresinin bütün ışıkları yakılır,yüksek perdeden günün moda müzik parçaları çalınırdı. Filmin sesi olabildiğince açılır, sesin mümkün olduğunca yayılması sağlanırdı.  50 li ve 60 lı yıllarda Van  küçük, yerleşim alanı sınırlı ve yüksek binaların olmadığı bir şehir olduğu için, yaz aylarında  özellikle ilerlemiş saatlerde şehrin herhangi bir yerinden yazlık sinemalardan yayılan  filmin müziğini hatta zaman zaman konuşmalarını takip etmek mümkün olabilirdi.

Yazlık sinemalara komşu evlerin damları azından çoğundan mutlaka birkaç göz açık izleyiciyi misafir ederdi. Hatta bu tip evlere güzel filmler için özel misafir çağrılırdı. Yıldızlarla dolu gökyüzünün altında çaylarını içen erişkinlerin yanında  ilerleyen saatlerde üşümeye başlayan, uykusu gelen ve kıvrılarak hayatlarının en güzel uykusunu çeken çocuklar olurdu.

 

 

Çocukluktan gençliğe geçiş döneminin en önemli işareti artık tek başına veya arkadaşlarla gündüz ve bazen da gece sinemaya gitmekti ve bu durum gençler için artık kendini ispat etme ve statü kazanma göstergesiydi. Bunu elde eden gençlerin elde edemeyen  daha sıkı aile gençlerine karşı belirgin bir moral üstünlükleri olurdu.

 

Çocukluk ve gençlik çağlarında sinema ile ilgili en şaşmaz  kurallardan biri bayramlarda geçerliydi. Bayramlarda, tabii ki dini bayramlar, sinemaya gitmek bayramda yapılacak işlerin başında gelirdi. Gidilecek heyecanlı veya artisti meşhur bir film varsa zaten sorun yoktu.

Böyle bir film olmasa da yine sinemaya gidilirdi. Genellikle bayram günleri sinemalar gündüz seanslarında ikiden fazla film oynatırlardı. Bundan daha iyisi olamazdı. İstediğin zaman gir, sıkıldığın zaman çık. Genellikle bayramlarda reklamı bolca yapılan tarihi filmler veya iyi macera filmleri oynatılırdı.

 

Sinemalar sadece çocukların değil, erişkinlerin ve özellikle kadınların dünyasında da ayrı yere sahipti. Genellikle ÇARŞAMBA VE CUMARTESİ  SAAT 02.15 de yapılan  ‘Kadınlar Matinesi’ kadınların en önemli sinema saatiydi. Tabii ki gösterilerde  kadın, çoluk, çocuk, bebeklerden oluşan   seyircinin çıkardığı  konuşma, sohbet, yorum, ağlama, kızma sesleri film sesini bastırırdı. Hele film acıklı ise özgürce ağlama seslerine kimse mani olmak gereğini duymazdı.

Beğenilen filmler günlerce konuşulur, görmeyenler en kısa zamanda filmi görmeye gider, gidemeyenler ise kaçırdıkları için hayıflanırlardı.

 

Kadınların sinemaya gitmeleri her zaman kolay değildi. Birçok erkek karısının sinemaya gitmesini istemezdi. Genellikle erkekler arkadaşları ile kendi aralarında geceleri sinemaya giderlerdi. Kadınlar da doğal  olarak grup halinde kadınlar matinesini beklerlerdi. Kadın erkeğin beraberce sinemaya gitmesi ‘Asrilik’ belirtisiydi. Kadınların kocalarından veya kaynanalarından habersiz sinemaya gitmeleri durumunda zaman zaman doğan küçük aile faciaları mahalle dedikodularının önemli malzemelerinden biriydi. Şehrin ileri gelenleri, zenginleri ise özellikle gece matinelerine giderler, balkondaki localarına yerleşirler ve çoğu zaman filmden çok diğer localardakileri süzerlerdi.

Yaşlılar sinemadan, hoşlanmazlardı. Onlara göre sinema ama özellikle tiyatroda çıplak kadınlar vardı, görmek ayıptı hatta günahtı. Ancak bu belki de kendi dünyaları ve geçmişlerine göre haklı olan azınlığın dışında kimse sinemadan şikayetçi değildi. Buna rağmen 50 li yıllarda öyle bir film geldi ki Van a buna hiçbir yaşlı dayanamadı. Böylece sinemanın en azından bazen yararlı olabileceği fikri onların da kafasında yer etti. Bu film ‘Hac’ filmiydi. Siyah-beyaz ve galiba sesiz olan bu film bir hac dönemini anlatıyordu. Film günlerce, haftalarca oynadı, bütün ‘millet’ sinemaya taşındı. Böylece yaşlıların da sinema yasağı sona ermiş oldu.

 

 

 

 

ONLARLA YAŞADIK VE ONLARLA BÜYÜDÜK

 

 

Yerli film sanatçıları herkesin yakından tanıdığı kahramanlardı. Masum yüzüyle ve genellikle kötü kaderiyle herkese sevimli gelen Muhterem Nur, filmlerin şaşmaz kötü adamı Ahmet Tarık Tekçe, ince bıyıklı, tipik bir halk kahramanı olan Eşraf Kolçak, yakışıklı Turan Seyfioğlu, “Küçük Hanımefendi” Belgin Doruk ve tabiiki Ayhan Işık,  unutulmaz karakter sanatçısı Suna Pekuysal, Ahmet Tarık Tekçe’nin varisi Hüseyin Baradan, ‘Kezban Pariste’ ile Hülya Koçyiğit, Malkoçoğlu ve Kara Murat ile Cüneyt Arkın, Tarkan ve Karaoğlan ile Kartal Tibet, Kara pençe ile Serdar Gökhan, Horoz Nuri tiplemesiyle Vahi Öz, Konforlu Necla ilke Selda Akkor, Yakut Gözlü kediyle Murat Soydan, Cilali ibo ile Feridun Karakaya, Turist ömer ile Sadri Alışık Yeşşe ile Öztürk serengil.

Çocuk sanatçılarda Ayşecik  Filmleriyle Zeynep Değirmenci oğlu hanımların ve kızların gözdesi oldu ve onları sinemada ağlatmadan göndermedi. Ardı sıra Parla Şenol, Ömercik , sezercik, yumurcaklar da onları takip ettiler ama hiç biri Ayşecik filmleri kadar fazla ilgi görmedi.

karakter sanatçıları Suphi Kaner, Necdet Tosun, Suna Pekuysal, Adile Naşit, Münir Özkul,  Kenan Pars, Vahi Öz, Bedia Muvahhit, Feridun Çölgeçen, Nubar Terziyan, Sami Hoşses, Suphi Kaner, Salih Tözün,  

Unutulmaz starlar;

Orhan Günşiray, İzzet Günay, Fikret Hakan, Hülya Koçyiğit, Türkan Şoray, Filiz Akın, Fatma Girik, Yılmaz Güney, bir zamanların Ayşeciği Zeynep Değirmenci oğlu, Cilalı İbo Freridun Karakaya ve daha niceleri, niceleri…

İsimlerini unutmadığım filmler arasında  Şimal Yıldızı, Kanun Namına, Avare Mustafa, İstanbul’da Aşk Başkadır, Ölmüş Bir Kadının Evrakı Metrukesi, Sazlı Damın Kahpesi, Susuz Yaz, Şoför Nebahat, Gurbet Kuşları ve daha bir çokları.

Film jeneriklerinin unutamadığım bir ismi de  Yorgo İliadis idi. 

 

Meşhur yabancı filmler; Baytekin’in maceraları, Johny Weismuller’li Tarzan filmleri, On Emir, Spartakus,Vikingler, Herkul, Masis, Anibal , Samson ve Dalila, İrlandalı Kız, Trapez, Kral ve Ben gibi unutulmaz filmler olarak haftalarca, aylarca konuşulur ve tartışılırdı.

Siyah beyaz film döneminde Lorel Hardy ikilisi ve Şarlo’nun filmleri de unutulmazlar arasındaydı. Lorel ve Hardy’ nin konuşma aksanları, yüz ifadeleri ve sakarlıkları çok güzeldi.

Herkül, Masist ve Samson filmleri abartlıl olsada bizleri büyülerdi. İşte o filmleri de çevirenlerden bazıları; Brad Haris, Mark Forest,  Steve Reeves, Richard Haris ve daha niceleri.

Yine o yıllarda Vana gelen 10 Emir Vanda hasılat rekorları kırdı.

O zamanlar vana gelen filmlerden en çok iş yapanlardan bazıları;

10 Emir, Spartaküs, Ben-Hur, Roma imparatorluğunun çöküşü, Sezar krallar kralı, Cleopatra, Alam0  fedaileri, Sandokan, Baba, Vadiler aslanı, Pompeinin son günleri, Buffalo bil gibi..

 

Jerry Lewis-Dean Martin ikilisinin komedi türündeki filmleri (toplam olarak 7 veya 8 adetti) kaçırılmayacak filmlerdi. Jerry Lewis’in komik yüz ifadeleri ve  saf davranışları çok hoşumuza giderdi.

 

Hint filmleri dönemi, kulağa hoş gelen şarkıları, göze hoş gelen uzak doğu dansları, kıvrak hareketleri ile bahçelerde, ağaçların, çiçeklerin arasında dans eden dansözleri ile unutulmazdı. 50 li yılların en unutulmaz Hint filmlerinden biri meşhur ‘Avare’ filmiydi. Film öylesine ilgi gördü ki en uzun süre oynayan film oldu. Avare’yi görmeyen, filmde ağlamayan kadın, yorum yapmayan çocuk kalmadı. Yıllar sonra yurtdışında tanıştığımız Hintlilerle en önemli ortak konuşma noktamız Avare filmi ve Raj Kapor oluyordu. Hintliler bundan büyük bir zevk ve onur duyuyorlardı.

 

Yabancı filmler arasında tartışmasız en beğenilenler genellikle yenilmelerine rağmen hepimizin sempati beslediği Kızılderililerin görüldüğü  “Kovboy Filmleri” idi.  Kovboyculuk oyunu dar sokak aralarında tahta tabancalarla oynanan en popüler oyundu.

Kovboy filmleri denince ilk akla gelen elbetti ki John Wayne, Guilana Gemma, Fernando Sanchez, Franco Nero, Leks Parker,

Kovboy filmlerine çok meraklıydık ve vestern filmlerini bir değil birkaç kere seyrederdik.

İşte yine o zamanlar Sean Conneryle James Bond filmleri Altın Tabancalı Adam, Rusya dan Sevgilerle, Doktor No ile bu ajan filmleri tutunca karşısına bu sefer OSS 117, derken mayk hammer, şerlok holmes filmleri ve derken F

Louis de Funesle Fantoma serisi arzı endam etti.

İtalyanlarda bu kez 7 altın adam serisine başladılar, yavru ile katipte onu takip etti.

 

 

Mahallede hemen hemen her erkek çocuğun bir tabancası vardı. Tabancaların   çoğu tahta veya kontrplaktan yapılırdı. Bunların üzerine  önce bir tabanca resmi çizilir sonra bir marangoza oydurulurdu. Oyuncak tabancalar ise ya bayramlarda kullandığımız  küçük siyah pat pat tabancası veya şerit halinde çatapatların takıldığı metal tabanca şeklindeydi.

İşte nerde o eski sinemalar dedik ve eski sinemaları anlatmaya çalıştık.

Geçti o günler ve o sinemalı günler hep anılarda kaldı.

Bize kalan da o eski anları hatırlamak ve hatırlatmaktı bizde onu yapmaya çalıştık.

Hey gidi günler hey deyip bu nostaljiye bir son verelim izninizle.