Yaşam kendi içinde bizleri her gün yeni olaylar, durumlar, sorunlar ve devamında sonuçlarla karşı karşıya bırakır. Herkes günlük yaşamda yüklenmiş olduğu sorumluluğu hakkıyla yerine getirme çabası içinde elinden geleni yapmak için uğraş verir. Eşine, çocuklarına, ailesine, çevresine ve toplumuna faydalı olma gayreti bu anlamda takdire şayan bir durumu ifade eder. Bu durum aynı zamanda övgüyü hak eden bir durumdur da aslında.
Tabi günlük yaşam mücadelesi kişinin kendi özelinden çıktığı toplumsal olarak sorumluluk almaya dönüştüğü an işin rengi de değişmeye başlar. Bireysel mücadele artık "iktidar mücadelesine" dönüşür. Yani güç dengelerinin yarıştığı, herkesin aynı hedefe odaklanmış rakiplerini egale edip, başarı elde etmek istediği bir mücadele alanı oluşur.
Gücü elinde bulundurma, hükmetme, yönetme, belli bir grup veya toplumun geneli adına kararlar alarak liderlik etme anlamlarını kendinde barındıran "iktidar" olma hali insanın ihtiras, ego, kibir, kompleksleriyle buluştuğunda yıkıcı bir güce dönüşmeye ve rayından çıkmaya başlar.
Eşrefi mahlukat olarak yaratılan insan, yaratıcısının kendisine bahşettiği güzelliklerden uzaklaşarak "insan, insanın kurdudur" anlayışıyla hareket etmeye başlar.
Sorumluluk bilincini yitirir ve devamında hesap verebilirliği de dünyasından çıkarır. Başına buyruk hareket eder, bildiğini okur. Çevresinde kendisine hakikati söyleyecek dostlar değil de iktidar nimetlerinden faydalanmak için kümelenen şakşakçılar türemeye başlar. Bu kişilerin tek derdi vardır.
-"Padişahım çok yaşa" deyip bu iltifatlarından dolayı kişisel rantlarına kavuşmak ve devam ettirmektir.
Bu kişilerin garip guraba, yetim ve öksüz, yaşlı ve kimsesizlerin halini anlamak gibi bir dertleri de yoktur. Tek dertleri vardır kişisel çıkarlarını korumak ve yapabilirlerse yalakalık ve şarlatanlıklarla gelirlerini artırıp, mesut bahtiyar oldukları fildişi kulelerinde günlerini gün etmektir.
Ayıca bu kişilerin öyle toplumun geleceği, ülkenin varlığı, toplumsal birlik ve beraberlik, kardeşlik gibi dertleri de yoktur. Ülkenin BEKASI değil, kendi BEKALARI yani gelecekleri en temel sorundur onlar için.
Bu kişisel ikbal sorunu beraberinde İKTİDAR SAVAŞLARINI doğurur.
Bu kişilerin gerçek yüzlerini, gizli ajandalarını, kalplerinin derinliklerinde sakladıkları art niyetleri özellikle seçim dönemlerinde daha net görürüz. Çünkü bu dönemler İKTİDARDA kimlerin olacağına, kimlerin görevi devredeceği veya devam edeceği yönünde kararların alındığı zamanlardır.
Liyakat, dert ve sorumluluk sahibi kişiler için toplumsal sorumluluk içeren her görev ATEŞTEN GÖMLEK iken, bu kişiler için PASTADAN PAY KAPMA, GÜCÜNE GÜÇ KATMA, İKTİDAR olma imkanı elde edilebilecek zamanlardır.
Halk yaşadığı sorunlara kalıcı çözümler getirecek, kendisini dinleyen ve samimi bir şekilde tevazu ile hizmet edecek kişilerin görev almasını beklerken kapalı kapılar ardında millet adına karar verme yetkisini elinde bulunduranlar çoğu zaman olaya aynı bakmazlar.
Kapılar kapandığında adeta sırtındaki ceketi çıkarırcasına bu kişilerden birçoğu YÜZÜNDEKİ MASKEYİ de askıya asar. Gerçek kişiliği ortaya çıkan, bu KİRLİ ve ÇİRKİN YÜZE şahit olan parmakla sayılı birkaç yakın çevresi dışında kimsenin haberdar olmadığı bu İKTİDAR SAHİPLERİ o andan itibaren toplumun tüm ihtiyaçlarını ve kendilerine millet tarafından emanet edilen makamların güçlerini kendileri, şahsi ikballeri adına kullanabilmek için hamleler yapmaya başlarlar.
Benim adamım bu göreve, senin adamın şu göreve gelsin diye başlayan kirli pazarlıklar bazen siyasi makamlarda, bazen özel ofislerde bazen da Ankara'da bir otel lobisindeki toplantılarda masaya yatırılır. Genel olarak bu toplantılardan çıkan kararları ise güçlü liderlerinin gölgesine sığınarak ve onun adına konuşarak çevreleri ve toplumla paylaşırlar. Alınan kararlara bir itiraz, toplumsal bir tepki olduğunda ise bu tavrın davaya ihanet ve lidere itiraz, isyan olacağı, affedilmeyeceği tehditleriyle de pervasızca etrafta gezerler.
Belediye başkanının yaşadığı şehrin "Şehrül Emini" olduğu ilkesini unutur, toplumun önüne çıkarılıp aday gösterilen kişilerin kendisine itaat edecek, işi düştüğünde sorgulamadan yapabilecek kişilerden olmasına daha bir dikkat ederler.
Toplumun bu konuda ne düşündüğü, ne beklediği yine çoğu zaman dikkate alınmaz. Sadece dikkate alınıyormuş gibi gösterilir.
Bu yönüyle de toplumu aldatmaya çalışırlar. Aslında kandırdıkları ve aldattıkları kendileridir de farkında değillerdir.
Şimdi neden bunları yazdım, kim bunlar diye merak edebilirsiniz dostlar.
Yazdım, çünkü benim şehrim adına, milletim adına derdim var. Sorumluluğum var. Hayallerim var.
Bu şehrin mazlumu çok dostlar. Mağduru, kimsesizi, fakiri, işsizi çok.
Yıllarca ihmal edilmiş, kalıcı çözümlere kavuşmamış ciddi sorunları var. Farklı nedenlerle geri bırakılan, mağdur edilen koca bir Van var.
Hak etmediği muameleyi gören, sessiz çığlıkları göğe ulaşanlar ama nedense özellikle siyasi temsilcilerinin çoğu zaman yaşanan sorunlar karşısında 3 maymunu oynadığı, " NEME LAZIM" dediği bir günler yaşıyoruz dostlar.
31 Mart yerel seçimleri öncesi belediye başkan adayı, belediye meclis üye adaylarının tespit edildiği bu önemli günlerde yine siyasilerin halkın beklenti, ihtiyaçlarına sahip olduğu liyakat ve ehliyetle çözümler üretecek kişiler dururken hayal kırıklığı yaşatan isimlerle yola devam etme kararı aldıklarını öğreniyoruz.
Özellikle Ak Parti adına bu süreçte ilki iptal edilen ve ikincisi Ankara'da yapılan toplantı sonrasında açıklanan Belediye Başkan Adaylarının kimler olacağı sorusu geçen hafta Genel Başkan Yardımcısı CEVDET YILMAZ beyin ikinci kez Van'a gelmesiyle netleştirilmiş gibi duruyordu. Ama anlaşılan içerde, kapalı kapılar ardında hesaplar tutmadı. Geçen hafta İskele Öğretmenler evinde kapsamlı bir şekilde yapılan toplantıyla tespit edilen Belediye Meclis Üyeleri kimler olmalı sorusuna yeni cevaplar bulunacak. Ve Cevdet YILMAZ Bey bu süreçte ilimize üçüncü kez gelmiş olacak. Geçen hafta listeler tamam, herkes imzasını listenin altına atsın ve bu listelerle seçime giriyoruz diyenler ne oldu da bu kararlarından vazgeçti?
Bu neyin anlaşmazlığı?
Gerçekten millete en iyi kim hizmet edecek diye mi değişikliğe gidilecek yoksa geçen hafta hazırlanan liste birilerinin işine mi gelmedi?
Belediye Başkan Adayı olarak açıklanan ama sonrasında hiçbir gerekçe gösterilmeden değiştirilen iki aday gibi bu sefer de meclis üyesi adayı olarak belirlenen kişiler de mi "itibar suikastine" kurban gidecek?
Neden bu konuda kimse tatmin edici, gerçekçi bir açıklama yapmıyor?
İl başkanı veya milletvekili olsun buna kimin hakkı var?
Toplumu yönetmeye aday gösterilen kişilerin hangi kriterlerle seçildiği, elendiği neden kamuoyu ile paylaşılmıyor?
Acaba birileri olası bir 31 Mart hezimeti sonrası görevden alınırsa içerde kendisi adına 2023 yılındaki Milletvekilliği hayalini gerçeğe dönüştürecek, lobi faaliyeti yapacak bir "meclis üyesi ordusu" mu hazırlıyor?
Tüm bu sorular aklımı tırmalıyor.
Geçen hafta hazırlanan Belediye Meclis Üyesi aday listesinde seçimde seçilebilecek yerlerde kendilerine yer bulan kişilerin birçoğunun gençlik ve kadın kolları yöneticileri olduğunu öğrendim. Ak Parti adına kuruluşundan bugüne ciddi katkıları olan, emek vermiş, yöneticilik yapmış, temsil kabiliyeti çok daha güçlü ve birçok seçimi tecrübeleriyle geride bırakmış kişiler varken neden bu isimlerin listelerde olmadıklarını gördüğümde çok şaşırdım. Yine Ak Parti teşkilatlarında yakın zamanda aktif görev alanların birçoğunun listelerde kendilerine yer bulmuş olmalarına da anlam vermekte zorlandım.
Aynı şey elbette ki özellikle HDP olmak üzere tüm diğer siyasi partiler içinde geçerli. Hiçbir siyasi kendisini bu anlamda;
-Bu sözler bana söylenmedi diyerek uzakta tutmamalı.
Zaman su misali akıp gidiyor ve bunun burasından 31 Mart'a ne kaldı ki?
Her hesabın üstünde bir hesabı olanın olduğunu biliyoruz. Kimin niyeti neyse, akıbetinin de o olacağını, niyetine göre karşılık bulacağını biliyoruz.
Tüm siyasilere çağrımdır. Gelin elinizdeki İKTİDARIN GÜCÜNÜ halkın faydasına kullanın. Gelin elinizdeki gücü hesabını verebileceğiniz yarınlar için doğrudan, adaletten yana kullanın ve size güvenen bu aziz milleti hayal kırıklığına uğratmayın!