İnsan nedir diye sorulsa ilk akla gelen cevaplardan biri de "kaderi seçmek olan varlık" olursa aslında en doğru cevaplardan biri verilmiş olur.
İnsan kimi zaman doğruyu, hakikati, iyiyi, güzel sözü, salih ameli seçtiği gibi kimi zaman da yanlışı, zulmü, yalanı, ihaneti seçebiliyor.
Ve konu siyaset olduğunda kendisini temsil edecek, iradesini, bugününü ve geleceğini "emanet" edeceği kişileri seçiyor. Kişilerle beraber aynı zamanda bir ideal, ülkü, dava çevresinde kenetlenerek örgütlenmiş siyasi partileri değerlendirip bir seçimde bulunur. Yani "seçmen" olur.
Bu kapsamda Türkiye'de seçmenlerin çoğu partilere sadakatle, ideolojik, dini, etnik, laik, biatle bağlı insanlardan oluşuyor. Tabi bu durumun hem artı hem de eksi yanları bulunuyor.
Bir davaya sadakat ile herhangi bir siyasi "partiye" sadakat aynı anlama gelmiyor. Bizim toplumumuzda bu konu çok karıştırılıyor.
Mesela dava; ezilenler, mağdurlar, hakkı yenilenler, Van halkı gibi aldatılanlar, mazlumlar, yoksunlar, haksızlığa uğrayan ama hakkını arayamayanlar ve yoksullar ile ilgilidir. Bunun için bir toplumun temel değerleri adalet, doğruluk, dürüstlük, merhamet, kardeşlik, sevgi, dayanışma, üzerine olmazsa insanlar yukarıda saydığım saplantılarının esiri olurlar. Çünkü böyle bir sistemde insanlar kurtuluşu adalette değil, ideolojiler de ararlar.
Bırakın partileri, insanlığın ve yaşamın gereği de herkesi kuşatıcı değerler, ahlak ve en önemlisi de adalet olmalı.
Bunları esas mesele olarak görmeyen, bunları gözetmeyen ve savunmayan bir dinin, düşüncenin, fikrin içi boşaltılmıştır. Maalesef saydığımız doğrular adına bu halk çok ama çok aldatılmıştır. Özellikle erdemli, ahlaklı bir zeminde yapılması gereken siyaset ve bunu hayata geçirecek siyasetçiler adına saydığımız konular toplum, halk suiistimale uğramıştır.
Bu konuda yaşanan onca acı tecrübe sonrası seçmenin dikkat etmesi gereken bence çok önemli konular var. Daha doğru bir tabir ile seçmen, artık başını kaldırmalı ve uykudan uyanmalıdır. Hangi partinin, cemaatin veya şahısların bu dava lehine, bu değerler için inandırıcı söylemler ve işler yapıp yapmadığına bakmalı. Sadece çok konuşarak yalan atanların, sonra yalanlarına kendisini bile zorla inandırmaya çalışanların değil.
Siyasi partiler ve cemaatler adalet, merhamet, doğruluk, dürüstlük, zulme ve yolsuzluğa karşı olmayı terk ettiği an, seçmende hemen onları terk etmelidir.
Siyasiler veya toplumu yönetme iddiasında bulunanlar sadakatsizlik gösterdiği an halk ve seçmende onlara sadakat göstermeme, güvenmemeli gerekli tepkisini oyu ve tercihleriyle zaman kaybetmeden çok net sergilemelidir.
Artık tercihlerimizin-irademizin sorumluluğunu yüklenmeli ve körü körüne sorgulamadan bir partiye veya cemaate sadakati körlük veya sürüleşmiş olarak görmeliyiz.
Kendisine öncü, lider olarak gördüğü birinin işaretiyle hiç düşünmeden bir partiye oy vermek, sürüden biri olmak demektir. Aklını ve iradesini kiraya vermeyen özgür insan kendi kararını kendisi verir ve bu konuda kimseyi taklit etmez, etmemelidir de.
Eğer bu dediklerim yapılırsa ortaya şu konular yani gerçekler çıkacaktır.
Düşünüp şunu diyeceğiz. Demek ki işine gelmediği, istediği sonucu almadığı için sadakatsiz olarak tanımlanan seçmen, sanıldığının aksine kolayca kandırılabilen veya yönlendirilebilen bir birey veya kitle değil. Aksine esasında düşünen, sorgulayan, çantada keklik olmayan, yeri ve zamanı geldiğin de hesap soran, çektiği acılara dur diyen, aklı başında bir şahsiyettir.
Keşke bütün seçmenler böyle olsa da, partiler oyları çantada keklik göremese.
Van gibi hala kabile, ırkçılık, cemaatçilik hatta bazı kesimlerde aşırı faşistlik bağlarının etkili olduğu, mahalle baskılarının aşılamamışlığının etkisiyle hareket edildiği, yani seçmen davranışlarının dolaylı yöntemlerle hedef gösterilerek etki altına alındığı bir ilde yazar olmak da, seçmen olmak da zor.
Yani dostlar, hayat hala Van'da kolay değil. Anlayacağınız hayatta sadakatsiz.
Evet, kafatasçılık o kadar açık ve ileri boyutlara gelmiş ki siz kimi yazsanız diğeri sizi bir kefeye bırakıyor. Dünyada en zor olan şeylerden biri de kafa ve bilgi kirliliği ile sadık olduğunu birilerine göstermek için yani yaranmak ve nemalanmak için silahşorluğa soyunmaktır. Kraldan çok kralcı kesilenler gerçekte elini vicdanlarına koysalar çok doğru düşünecekler ve yazacaklar. O güzel birikimlerini doğru yolda faydalı hale getirecekler. Ama gerekli vicdan muhasebesi yapamamak insanı ne aciz hallere koyuyor bir bilseler.
Biraz kendilerine dışarıdan bakabilseler.
Asıl sorunda bu zaten. Bakmak için de mutlaka birilerinden izin almaları gerekecek.
İnsanın kendisi olamaması da, kendisine karşı sadakatsiz oluşu da ne zor durum aslında.
Kendi yanlışları ile tutunacağı hiçbir dalı olmayanlar bir yerlere yaranmak için mecbur kalmış olabilirler.
Ancak unutulmamalı ki mahalle duvarları yıkılınca ortada kalıp kendini kurtların kapacağını sanmak ne hazin bir zavallılıktır.
Sürünün içinde veya önünde değil, sürüden ayrı tek başına yürümek çok zorlu bir yol. Ama asalet ve sadakat buradan bakınca öyle anlamlı ki.
Asıl seçilip de verdiği sözleri yerine getirmeyen sadakatsizlere de diyecek birkaç sözüm var. Sizler bu halkın oylarını isterken ve oylarını almak için her yolu denerken tabiri caizse her kılığa girerken verdiğiniz sözleri unutmayın.
Bir garip vatandaş böyle diyordu:
-Önce oyalıyorlar sonra yine oy alıyorlar bizleri! Diye dert yanıyordu.
Önerim, önce oy alıp sonra oyalayanlardan olmayın. Sonrada bu halka ne yapsak anlamıyorlar diye dert de yanmayın. Bu halk sadakatini, önce kendisine sonra da çevresine ve topluma karşı her zaman dürüst, şahsiyetli bir duruş ortaya koyan insanlara karşı gösteriyor. Geçmişte yapılanlara karşı halkın gösterdiği refleksler hep bunu göstermiştir.
Son sözüm ezilenler, mağdurlar, mazlumlar, yoksullar, haksızlığa uğrayanlar için kalbi atanlara. Yolu adalet, özgürlük, doğruluk, dürüstlük, merhamet, kardeşlik, dayanışma, bir ve bütünü gözetme gibi değerlerden geçen bir başına kalmışlara.
Diğer yandan davayı esas alıp, davaya sadakatti her şeyden önce gören tüm insanlara diyorum ki; size sadık olmayan, verdiği sözleri yerine getirmeyenlere karşı sizin duruşunuz, net olsun. Futbol takımı tutar gibi parti tutmayın. Bundan böyle sözünde duran, dürüst olanların yanında yer alın.
Ve şu önemli soruları lütfen sizden oy bekleyen, iradenizi emanet almaya talip olanlara sorun.
Toplumun, milletin oyunu yani iradesini emanet almaya talip olanlara "siz bu konuda gerçekten ciddi misiniz?" diye sorun.
"Yüklenmek istediğiniz emanetin ağırlığının farkında mısınız?" deyin.
"Giymek istediğiniz ateşten gömleğin eğer görevi hakkıyla yapmazsanız sizi nasıl yakacağını bilir misiniz?" diye hatırlatın.
Zaman hızla akıp gidiyor, konuştuklarınız ve yaptıklarınız önce bu dünyada biz insanlar sonrasında ise mutlak adil olan Allah katında hesaba çekilecek. Bu çetin ve zor hesaba hazır mısınız? Deyin.
Yaptıklarınız kadar yapmadıklarınızdan, söyledikleriniz kadar söylemediklerinizden de mesulsünüz deyin.
Hayallerinizi süsleyen alkışlar, övgüler, ikramlar ve emanet makamların size kazandıracağı ün ve geçici itibarın ağırlığını taşıyabilecek misiniz? Göreve talip olduğunuz zamanki sizle, görevi icra ederken ve bırakırken ki siz aynı olacak mısınız?
Yola çıkarken size samimi bir şekilde destek olan, sizin için her türlü fedakârlıkta bulunanları yolda bulduklarınızla değiştirecek misiniz?
Bu soruları lütfen ciddi ciddi düşünelim ve an geldiğinde ilgili kişilere soralım. Cevap vermelerini bekleyelim. Belki de daha önce düşünmedikleri bu konularda onları düşünmeye, sorgulamaya, ciddiyete davet edelim.
Tüm bunlar sonrasında size sormak istiyorum. Bizlere oynanan oyunlarda, tabiri caizse tiyatroda bize yutturulan oyunlarda rol almaya devam mı edeceğiz yoksa dur mu diyeceğiz?
Bir kere dahi olsa şapkamızı önümüze koyalım. Yanlış mı, doğrumu ne yaptığımızı bilelim öyle karar verelim. Öyle bir karar verelim ki verdiğimiz karar insanların hayatında zulme, haksızlığa, kötülüğe, ölüme neden olmasın. Olası yanlışların ortağı olduğumuzu unutmayalım.
Yani ey dostlar kullanacağımız oya mı sadık olalım yoksa bize oynanan oyunlara mı sadık olalım.
Unutmayın! İnsanın kaderi seçmektir. Ve seçtiğinden de mesuldür. Hesaba çekilecektir.
Hesabını vereceğimiz tercihlerde bulunma temennisi ve duasıyla.