Ülke olarak, islam ümmeti olarak birçok sıkıntılar yaşadığımız bu zor dönemde hicri takvime göre yeni yılın ilk ayı olan "Muharrem" ayının onuncu günü olan aşure günü yaklaştı.
Cumartesi günü Muharremin 10'u yani aşure günüdür.
Hicri takvimin ilk ayı olan Muharrem ayı İslam tarihi açısından da önemli bir aydır. Muharrem ayı aynı zamanda haram aylardandır.
İslam öncesi Arap toplumu yılın dört ayında savaşmazlardı. İşte savaşın haram olduğu aylardan biri de Muharrem ayıdır.
Aşure gününü bir gün öncesiyle veya bir gün sonrasıyla oruçlu geçirmek de sünnettir. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra da, Hz. Peygamber (sav) aşure orucunu tutmuş ve şöyle buyurmuştur:
"Aşura orucunun önceki yılın günahlarına kefaret olacağını Allah (ın rahmetin) den umarım".(K.Sitte c.9, s.460) Peygamberimizin bu tavsiyesi üzerine sahabenin bir kısmı bu orucu tutmuş, bazı sahabiler de tutmamıştır.
Muharrem ayında dünya tarihinde de çok büyük öneme sahip bir çok olay da meydana gelmiştir. Bu ayda Hz. Âdem'in cennetten yeryüzüne indirilmesi, Hz. Nuh (as)'ın tufandan kurtulması, Hz. Musa ve ona iman edenlerin Firavun'un zulmünden kurtarılmaları gibi, insanlık tarihinde dönüm noktası sayılabilecek önemli olayların vuku bulduğu rivayet edilmektedir.
Zaten aşure tatlısının geçmişi de Nuh (as) ve ona iman edenlerin tufandan kurtulduktan sonra depolarında kalan erzakı karıştırp pişirdikleri yemeğe dayandığı da rivayet edilir.
Diğer taraftan bütün Müslümanları üzen, Peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin ve ehli beytinin Kerbela'da şehit edilmeleri de bu ayın 10'da olmuştur. Bu acı olayın tasvibi mümkün değildir.
Ancak tarihin belli bir döneminde Hz. Hüseyin ve Peygamberimizin soyundan gelen bir kısım seçkin insanın etrafında oluşan bu üzücü olaylar, artık tarihe mal olmuştur.
Bizlere düşen görev, bu tür olayların tekrarlanmamasını sağlayacak bilinç ve anlayışa sahip olmak, kardeşlik, birlik ve beraberliğimizi koruyabilmek ve Yüce Allah'ın ; "Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'ana) sımsıkı sarılın ve parçalanıp bölünmeyin ve Allah'ın üzerinizde olan nimetlerini hatırlayınız…".(Ali İmran 103) Emrine uyabilmektir.
Müslüman olarak, İslam ümmeti olarak hepimizin Allah'ı bir, Peygamberi bir, kitabı, kıblesi birdir. Bu birlik birbirimize sevgi ve saygı bağlarıyla bağlanmamızı gerektirir. Kardeş olarak yaşamamız, Rabbimizin ve Peygamberimizin bir emridir. Yüce Allah: "Müminler ancak kardeştirler"(Hucurat 10) buyurmaktadır.
Peygamberimiz (sav) de "Müslüman, Müslüman'ın kardeşidir, ona zulmetmez", Sizden biriniz kendisi için sevip arzuladığı şeyi, mümin kardeşi için de sevip arzulamadıkça (gerçek anlamda) iman etmiş olamaz" buyurmuştur.
Bizler de Allah ve Peygamberin bu emir ve tavsiyelerine uyarak birbirimizi sevelim. Rabbimizi, Peygamberimizi ve O'nun ehli beytini ve ashabını da sevelim. Bu sevgi, Müslümanların ortak heyecanıdır.
Hicri 61 yılında vuku bulan Kerbela faciasından sonra Müslümanlar arasına tefrika daha da belirgin olmuş, o günden bu güne müslümanlar iç sıkıntılardan kurtulamamışlardır.
Ama hiçbir zaman unutmayalım ki, Kerbela'da şehit edilen Hz. Hüseyin ve ehli beyt'in acısını sünni veya alevi ayırımı olmadan bütün Müslümanlar en derin şekilde hmişlerdir.
Maalesef Kerbela faciasından dersler çıkaramadık. Bu facianın üzerinden 1400 yıl geçtiği halde islam coğrafyasının her tarafı Kerbela, her günü facialarla geçmektedir.
Bugün bizlere düşen temel görev, geçmişten ders alarak, yeni Kerbelaların önüne geçmek, Hz. Peygamber (sav)'i, sahabe-i kiramı, ehli beytini sevmek ve onların kutlu yolunda bir araya gelebilmek, müslüman kardeşinin acısını içinden hmektir.