İslam Dininde Taviz Verilerek Dine Hizmet Edilir mi? -2-

 

-2-

Rahman Ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

İslam’a girmek demek Cenabı Allahın vahyine tam anlamıyla bağlılık demektir. Cenabı Allahın vahyine tam anlamıyla bağlılık ise, herhangi bir şekilde pazarlığı veya taviz vermeyi kabul etmez. Bu şekilde olan kimseler pazarlık yapacak veya tavizler verecek olurlarsa dünya hayatında ve ahiret hayatında azabı kat kat fazlasıyla hak ederler.

Şüphesiz ki Cenabı Allah’ın emirlerinde elbette maslahat, Nehy ettiği şeylerde de kesinlikle mefsedet (fenalık) bulunmaktadır. Binaenaleyh bütün insanlar bir şeyden nehy etseler, Allah’u Teâlâ da o şeyi emretse Allahın emrine yapışmak vacip olup, insanların emrine itibar edilmez. Çünkü maslahat ve menfaat Cenabı hakkın emrindedir. İnsanların nehyinde değildir. Cenabı Allah şu gelen iki ayeti kerimede  “Ey Nebi! Rabbinden sana vahy olunana tamamen uy. Çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.[Ahzab-2]

 “Ey Ekreme’r Rusül! Allah’a karşı takvaya devam et. Sakın kâfirlere de, münafıklara da uyma. Çünkü Allah âlimdir. (Her şeyi hakkıyla bilendir) Her işinde hikmet sahibidir.”[Ahzab-1]

Şu iki Ayeti kerime bizlere şunu emredip derki,

1 – Allah ve Resulüne itaat edin, takva dairesinde bulunan rıza-yı ilahiye ye muhalif olan her şeyden sakının.

2 – Kâfirlere ve münafıklara itaat etmeyin, onların fasid reylerine (görüşlerine) ve batıl fikirlerine itaat etmeyin.

3 – Ahkâmı ilahi yenin bütününe birden tabi olun.

4 – Ehli küfür ve ehli nifaktan gelebilecek, dünya menfaati veya korku sebebiyle dini meselelerde ve ahkâmı ilahiyyede taviz vermeyin.

5 – Kâfirlere tazimde bulunmayın (Onları yüceltmeyin, Onlara hürmet etmeyin)

 

          Kur’anı kerim birçok Ayeti kerimede başta Hz. Peygamber olmak üzere kıyamete kadar bütün Müslümanları, gayrimüslimlere, dini mubini İslam’da taviz vermekle veya onların Müslüman olmaları karşılığında onların bir kısım taleplerini yerine getirmeyi şiddetle red etmiştir.

            Said bin Cübeyr derki; Hazreti Peygamber (s.a.v) tavaf esnasında Hacerü’l-esvedi istilam (selam) ederken kureyşliler onu engelleyerek, sen bizim ilahlarımıza bir yakınlık göstermedikçe Hacerü’l-esvedi istilam etmene müsaade etmeyeceğiz. Hz. Peygamber (s.a.v) kendi kendine şöyle düşündü “Allah benim bu işten hoşlanmayıp tiksindiğimi biliyorken, onlarda benim hacer-i istilam etmeme müsaade ettikten sonra, benim bu putlara yakınlık göstermemin bana bir zararı olmaz.” Ancak Cenabı hak bunu kabul etmeyip, şu ayeti kerimeyi indirdi “Ey Nebiy-yi Zişan! Hiç kuşkusuz o müşrikler az kalsın sana vahy ettiğimizden başkasını bize iftira edesin (demediğimizi demiş gibi gösteresin) diye seni fitneye düşüreceklerdi. O zaman (onlar) elbette seni dost edineceklerdi.”[İsra’-73]

            İbni Abbas da yukarıdaki ayeti kerimenin sakifler kabilesi hakkında indiğini söyleyerek şöyle demektedir. “Mekke müşrikleri Hazreti Peygambere gelerek ona şöyle dediler; Sen bir süre bizim, ilahlarımızla yararlanmamıza izin ver ki, onlara verilecek hediyeleri alalım. Bu hediyeleri aldıktan sonra, bu putlarımızı kırar ve İslam’a gireriz. Mekke’yi mukaddes belde İlan ettiğin gibi bizim şu vadimizi de mukaddes bölge olarak ilan et ki, Araplar bizim kendilerine üstünlüğümüzü itiraf etsinler.”

Resulullah da onların bu isteklerini bir an, acaba kabul edebilir miyim? diye beyninde geçirdiğinde, yukarıdaki ayet nazil oldu.

            İmam Suyutinin, İbni Abbastan yaptığı bir rivayette de; Ebu Cehl ve Kureyş kabilesinin büyükleri Hazreti Peygambere (s.a.v) gelerek “Ey Muhammed! Gel sen bizim putlarımıza bir kerecik olsun elinle mesh et (elinle okşa) ki biz senin dinine girelim” dediler. Hazreti Peygamber (s.a.v) kavminin İslam’a girmelerini çok arzuladığı için bu taleplerine, acaba bunu yapabilir miyim diye onların isteklerine ufak bir meyl-i hâsıl olduğunda, Cenabı Allah Yukarıdaki Ayeti kerimeyi indirdi.

            Yukarıdaki ayetten sonraki Ayette de “Ve eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık (seni sabitkadem kılmamış olsaydık) az kalsın onlara biraz meyl edecektin. (Onların hidayetini çok arzu etiğin için bazı arzularına karşı mütemayyıl gibi görünecektin.)”[isra’-74]

            Bu ayetten sonra gelen Ayette de Cenabı Allah şunları söylemektedir. “Eğer sen onların arzularına muvafakat etseydin o zaman sana hayatında da ölümünden sonrada azabı kat kat tattıracaktık. Sonra bize karşı kendine hiçbir yardımcı bulamazdın.”[İsra’-75]

Bu ise Allahın Resul-i Zişana İleri derecede bir tehdididir.

            Bu mübarek ayetler ehli küfrün Resul-i Ekrem (s.a.v) hakkında ne kadar hainane bir arzuda bulunmuş olduklarını gösteriyor. Onların arzu ve isteklerine en ufak bir meylin ise ne kadar dünyevi ve uhrevi cezaya sebep olacağını ihtar ediyor. Evet, Cenabı Allah (c.c) dinde taviz yetkisini sebebi hilkat-i âlem olan Resulü Ekreme vermediği halde, O Resulü Ekrem dinde taviz verdiği takdirde ona dünya ve ahrette kat kat azap edeceğini bildirdiğine göre, Bugün din hizmeti namına dinde taviz verenler bu fetvayı nereden alıyorlar? Öncelikle bu konudaki kaynaklarını görmek istiyoruz.

            Cenabı Allah Kalem Suresinin 8. Ayetinde şöyle buyurmaktadır. “Ey Nebi! Seni tekzip edenlere (yalanlayanlara) itaat etme.”

Yani ey habibim sen hidayette, Onlar dalâlette olduğuna göre; onlara itaat etme. Zira onlar seni tekzip etmeye devam etmektedirler.

            Fahri Razi bu ayet hususunda şunları zikreder; Düşmanların çokluğuna Müslümanların azlığına bakılmayarak, önderimiz olan Hazreti Peygamberin yaptığı gibi onlara itaat etmeyerek, Daima onlara Salâbet-i Diniyeyi (Dinini ve dinin emirlerini korumak ve tatbik etmekteki ciddiyet ve sağlamlık) izhar etmemiz gerekmektedir. Zira Salâbet-i Diniyeyi izhar etmek daima düşmana galebe çalmaya medardır. Yani düşmanın sayı olarak çokluğundan telaş etmeye mahal olmadığına bu Ayette işaret vardır. Zira Cenabı Hak ehli hidayetin haline uygun olarak dünyada kendisinin yardımını ahirette de yüksek derecelerini vaat etmektedir.