KADININ BEYANI ESASTIR SÖYLEMİ ÜZERİNE!

Bir süre önce Van yüzüncü yıl üniversitesi hocalarından Profesör Naki Erdemir hocanın konuşmasını dinledim.

Dinlerken ürktüm ve endişem bayağı arttı.

İstanbul sözleşmesi üzerine bir programda konuşuyordu Naki Bey ve oldukça vahim şeyler anlatıyordu.

Dedikleri hakikaten tüyler ürpertici ve çok korkunçtu. O korkunç durum hala devam ediyor maalesef.

Katıldığı programda adeta haykırarak içi yanık bir şekilde olayın mağduru olarak aynen şunları söylüyor Profesör Erdemir.

Ben fakültede teneffüs arasında odamın kapısını kilitliyorum diyor ve ekliyor hoca.

İki öğrenci gelse hoca bana taciz yaptı derse ben ne yapacağım? Kadının beyanı esas nasılsa.

Okullarda İslam’a muhalif olan görüşteki öğretmenler öğrenciyi ve velisini organize ediyorlar ve okul müdürlerini köşeye sıkıştırıyorlar bana tacizde bulunuyorlar diye şantaj yapıyorlar diyor.

Kendisine bir öğrencinin geldiğini okulunun uzayacağını ve kendini, aileni, kariyerini düşünüyorsan beni geçirmen lazım yoksa seni rezil ederim dediğini ve o kızın okulunu geçirmek zorunda kaldığını anlatıyor Naki bey.

Kadının beyanı esastır denilen yerde bir profesöre böyle şantaj yapmışlar.

Bu sadece yaşanan tek bir olay kamuoyuna yansıyan.

Bu olay Van’da yaşanmış kim bilir daha kaç tane onurlu namuslu hocaya iftiralar atılarak mağdur edilmiş.

Ne olacak şimdi? Birçok şeyde olduğu gibi yapanın yanında kar mı kalacak? Yaptım olduya mı gelecek bu konu?

Bu çok büyük bir facia her an herkesin başına gelebilecek bir rezalet!

Kimlere nasıl kimler şantaj yaptı konusu çok önemli bir sorun ve bu büyük sorunun yasal süreci Sayın Erdemir’in açıklamalarından sonra başlamış olmalı ve biz de takipçisi olacağız kamuoyu ile paylaşacağız nasip olursa.

 Esas alınan kadın beyanıyla kararan hayatların sayısı bir hayli fazla ve kadının beyanı esas alınınca gerçekleşen felaket durumlar ortada..

Erkeklere yapılabilecek en büyük zulüm...

 Yok, böyle bir şey, haklı olsa bile erkeğin beyanını hiçe sayan sözleşme...

Şantaj, iftira, taciz ve her türlü haksızlığın kadına verdiği güç toplumun kanayan yarasına dönüştü!...

Bir sözleşme ile gerçekleşen toplumsal infial ve en önemlisi, bir sözleşme ile kötülük peşinde koşan erkeği bitirmek isteyen kadınlar için büyük fırsat sözleşmesi…

Son zamanlarda cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan sorunun çözümü için girişimde bulundu ve çözüleceğini açıkladı.

Geç gelen adalet eğer adalet sayılırsa, kararan hayatlar tekrar inşa olacaksa inşallah hayır getirir.

Aslında kadının beyanını esas alan sözleşme tamamen kadının bu beyanı dikkate alınmak suretiyle erkeğin beyanını yok saymadığı bu sözleşmeyi savunanlar tarafından sıklıkla dillendirilmektedir. Sözleşme aslında tam olarak şunu söylüyor kadın hiçbir delil getirmek zorunda kalmaksızın erkek hakkında suç duyurusunda bulunabilir ve dava sürecini kanıtsız ve delil getirmeksizin başlatabilir şeklindeki bir ifade ile kadına kendilerince pozitif bir ayrımcılık yapmak için böyle bir maddenin eklendiği ileri sürülüyor…

Fakat bu madde suiistimal edilmeye o kadar müsait ki, gün geçmiyor ki bu madde yüzünden birinin başı ağrımamış, birinin başına bu maddeden dolayı bir musibet gelmemiş olsun… Çünkü iş o kadar çığırından çıkmış boyutlara ulaştı ki, gün geçmiyor ki bu maddeden dolayı mağduriyet yaşamayan biri veya birileri haber bültenlerine konu olmamış olsun…

Evet, gün geçmiyor ki bu sözüm ona pozitif ayrımcılık yüzünden mağduriyet yaşamış birilerini duymuş olmayalım. Bu iş artık o kadar çığırından çıkmış boyutlara ulaşmıştır ki, artık toplumun kanayan bir yarası olmuş durumdadır.

Kanayan yaranın oluşması için bir yaralanmanın olması elzemdir, işte tam da burada bir yaralanma ve kanama mevcuttur. Bu yaralanmaya birkaç örnek göstermek gerekirse;

Örneğin, işvereninden zam isteyen bir bayanın maaşına zam yapılmaması takdirde, kendisini taciz ettiği ile ilgili bir yaygara koparacağı ile ilgili yapmış olduğu tehdit neticesinde istediği maaş zammını koparabiliyor olması, durumun vahametini ortaya koymaktadır.

Peki bu aşamadan sonra o işverenin prestijinin ve toplumdaki saygınlığının sadece basit bir iftira ile yerle bir edilmesine müsaade edilmesine toplum olarak rıza göstermemiz bizi de bu suça ortak kılmaz mı…?

Örneğin; kendisine zayıf bir puan vermesi durumunda, öğretmenini kendisine taciz ettiği yaygarasını koparmakla tehdit edip istediği puanı koparmaya çalışan öğrenci sayısındaki artış gibi…

Artık bu aşamadan sonra bu öğretmen gerçekten kendisine iftira edildiği sonradan ortaya çıksa bile bu LEKE ile yaşamak zorunda kalacaktır…

Bu durum toplumsal bir çöküş değilse nedir…?

Bu durum toplumsal bir yok oluş değilse nedir…?

Elinde yetki olup da bu duruma sessiz kalan tüm yetkililer bu durumdan sorumludurlar ve bu suça ortaktırlar…

Yani kadının ‘beyanının esas alınması’ demek sadece ona delilsiz ve kanıtsız bir şekilde dava açabilmesine olanak sağlanması demek, sonradan masum olduğu ortaya çıksa bile erkeklerin toplumdaki saygınlığını bitirmeye ve bu konuma düşürülmüş olan erkeğin psikolojik olarak bunalıma girmesine veya bu aşamadan sonra intihar etmesine asla mani olamayacaktır…

Kur’an’a göre aralarında sorun yaşayan iki zümreden sadece birinin beyanını esas almak kınanmış bir durumdur…

Buna Kur’an’dan iki örnek gösterebiliriz;

Birinci örneğimiz Davut (ona selam olsun) zamanında yaşanıyor ve onun bizzat hatalı olarak hükme bağladığı bir örnek bize sunulmaktadır… Sad suresinin 21 ve 26.ayetler arasındaki pasajda sadece bir tarafın ifadesinin alınmak suretiyle bir karar (hüküm) vermenin yanlışlığı biz müminlere öğretilmektedir…

Burada bize öğretilen temel öğreti şudur; aralarında sorun yaşayan iki zümre arasında herhangi bir karar verilecekse mutlaka her iki tarafında dinlenmesi gerekmektedir…

İkinci örneğimiz ise, Kur’an’da Rabbimiz tarafından ‘kıssaların en güzeli’ olarak nitelendirilen Yusuf kıssasında zindana kapatılmasına hükmedilen Yusuf’un zindana atılmasına gerekçe olarak gösterilen tek şey ‘kadının beyanı’ dır…

Yusuf zamanındaki hükümdar sadece kadının ifadelerini dikkate almak suretiyle Yusuf’un zindana atılması gerektiğini hükme bağlamıştır…

Ders almak için daha ne olsun Allah’ın sözü yetmez mi?

Bakın bir örnek daha vereyim. Üstelik ortaöğretimden. Bir kızımız dersten kalıyor. Hoca, idareci, yanına gidiyor bir arkadaşıyla.. O sırada dışarıda bir gürültünün kopması sağlanıyor. Hoca telefonu odada bırakıp dışarı kaçıyor. Kalan öğrenci hemen hocadan kendisine mesaj çekiyor ve diyor ki; “Dersi halletim. Akşam görüşelim yine..” Sonra hoca geliyor ve mesajı öğreniyor. Beni geçirmezsen şikayet ederim diyor pervasızca…

Kadının beyanı esas ya!... Üstelik de bir kanıt var ortada…. Hoca, boyun eğmeyince direkt tutuklanıyor. Araştırma filan yapılmadan işinden oluyor.

Bu Allah’a reva mıdır?

Kadının da erkeğin de beyanı esas olmamalı!

Aslolan Allah’ın da buyurduğu gibi iki tarafı da dinlemek ve vicdanlı karar vermektir.

Yoksa siz insanoğlunu Allah’tan daha mı iyi tanıyorsunuz?