Büyük adamlar büyük olurlar, soylu kişiler soyluluklarını her halleriyle ortaya koyarlar. Mümkün değil onların küçülmeleri ve asaletlerini kaybetmeleri. Onlar bu yeryüzünde şah olsalar bile onlarda zerre kadar gurur ve enaniyetten bir eser, işaret ve emare göremezsiniz. Hatta dünyadaki makamları yükseldikçe onlar daha da mütevazi olurlar, hal ve hareketlerinde bu mütevaziliklerini aşikârane belli eder.
Rahmetli Kinyas Kartal Bey benim indimde bir asalet ve tevazu abidesidir. Hatta şunu diyebilirim ki ben bilhassa mütevazılık konusunda ondan çok dersler almış bulundum. Aynı zamanda o bir vefa örneği idi bizim için. Dost, onun için sonsuza dek dosttu. Ona karşı vefasızlık gösterse bile.
Hiç unutamıyorum, 70'li yıllarda Van Yol İş Sendikasının Genel Sekreteri idim. İlimizi teşrif eden eski Bakanlardan Turgut Toker Bey, sendikacı arkadaşlarla görüşmek ve ilimizin sorunlarını bizimle paylaşmak istedi. Van'daki tüm sendikacıların davet etmiştik. Turgut Toker Bey o zaman milletvekili olan Sayın Kinyas Kartal Beyle birlikte teşrif ettiler ve toplantı salonunda U tipi bir masanın etrafında toplandık. Elbette ki, başköşede Turgut Toker ve Sayın Kinyas Kartal oturmakta idiler Bendeniz Turgut Bey'in solunda, Kinyas Kartal Bey ise sağında yerimizi almış idik.
Toplantı yeni başlamıştı ki şimdi Rahmet-i Rahmana kavuşmuş bulunan değerli insan Cafer Akköprülü Bey selam verip içeri girdi. Zaten sendika olarak onun yerini ayırmıştık. O yerine doğru yönelmek ister iken aman Allah'ım, Kinyas Beyin: "Buyur Cafer Bey" diyerek yerinden fırladığını gördük. Evet aman Allah'ım, 70' ini aşmış Kinyas Bey, Van Milletvekili Kinyas Bey, İlimizdeki en büyük aşiretlerden birinin, Burukan aşiretinin tartışmasız reisi Kinyas Kartal Bey oğlu yaşındaki bir zatın önünden kalkıp oturduğu yeri ona ikram etmek istiyordu.
Hepimiz şaşırmış, çoğumuz afallamıştık bu büyüklük karşısında. Cafer Akköprülü Bey de bir an şaşırdı ve sadece: "Estağfurullah Kinyas Beyefendi" diyebildi. Bunun üzerine Kinyas Kartal Bey - Allah gani gani rahmet eylesin- şunları söyledi: "Hayır, hayır, sen benim eski dostumun Rahmetli Mirza Beyin oğlusun senin yerin sadece ve sadece burasıdır." diyerek aşağı başlara doğru yöneldi. Neyse ki sendika başkanımız yerini Kinyas Beye terk etti ve biz de, Mirza Beyin Oğlu Cafer Beyi Kinyas Beyin yanına oturttuk. Hiç unutmam ben o gün toplantının ardından Turgut Bey ve Kinyas Beyin gidişlerini müteakip arkadaşlara: " İşte beyler Kinyas Kartal Bey'in büyüklüğü burada." demiştim.
Kinyas Kartal Bey'i bir kez daha okuyorum bu günlerde onun 1987 yılında halen üyesi bulunduğum Anadolu Basın Birliğince yayınlanan "Erivan'dan Van'a Hatıralarım" adlı hacmi küçük ama muhtevası büyük dev eserini bir kez daha- bu dördüncü okuyuşum-okuyorum.
Bana kalır ise bu Rahmetli ve soylu kişinin Risale dediği bu dev eser çoğaltılmalı ve bütün orta doğuya, şarka ve garba dağıtılmalıdır. Bu eseri okumaya başlarken daha ilk sayfada, Kinyas Bey'in abide gibi dimdik duran resminin altındaki "Allah bu milletin evlatlarını birbirine düşüren yabancı güçlere fırsat vermesin, zaferi tattırmasın. Şunun bunun sözüne kanan gençlerimizin doğru yolu bulmalarını nasip etsin" cümlesini okuduğumuzda o muhterem zatın büyüklüğünü, daha çok anlarsınız.
Risalenin ön sözünde Kinyas Bey öz konuşuyor ama derin konuşuyor:
"Bu kısa risaleyi neden yazdım. Yayın hayatı ile ilgili olmayan Kinyas Kartalın bir şey beni tanıyan herkesin muhakkak dikkatini çekmiştir. Böyle bir açıklama yapmak sadece hakkım değil, aynı zamanda vazifemdi. Emsallerime de aynı uygulamayı tavsiye ederim:
"Ben ki, Elhamdülillah 90'ıma merdiven dayadım. Rusya'da Çar'ın, geçiş dönemi yönetimini ve Lenin'i iktidarda gördüm İran'da şahlık döneminde bulundum. Türkiyemiz de büyük Atatürk, İnönü, bayar, Gürsel, Sunay, Korutürk ve nihayet Evren'in Cumhurbaşkanlığı dönemlerini yaşadım ve yaşıyorum, bu zaman zarfında içeride ve dışarıda birçok olaya şahit oldum. Herhalde gençlerimize söyleyecek bir çift sözüm olacaktır. Milletler evlatlarını yetiştirirken onlara gelecek için yatırım yapmış olurlar. Benim de acı ve tatlı olaylarla dolu 15 yıl TBMM' de parlamenterlikten sonra Meclis Başkanlığı Görevi ile şereflendirilmem milli iradenin bana yaptığı yatırımdır. Bizim milletimiz asker doğar asker ölür. Asker olarak ölmek, demek, son nefesle bile görev başında olmak demektir. Asker olmak için muhakkak üniformalı olmak gerekmez. Benim de ömrüm bu büyük milletin uğrunda çeşitli çeşitli cephelerde savaşarak geçti. Demokrasi mücadelemiz bu safhalardan bir bölümü idi. Şu anda yazmakta olduğum satırlarla da, milletimin birlik, beraberlik ve huzur içinde yaşamasına yardımcı olmak istiyorum. Görüldüğü gibi mücadele bitmiyor. Hayat devam ettikçe bu mukaddes milletin düşmanları faaliyetlerini sürdürdükçe bizim de cepheden cepheye koşmamız zaruridir"
Kinyas Kartal Bey 22 sahifeden oluşan risalesinin ilk bölümünde ve ilk sahifelerinde ailesinin ve özellikle aşiretinin nereden nereye gittiğini ve nereden geldiğini anlatırken sade ve nezih bir ifade kullanarak şunları söylemiştir:
"Beş göbekten dedem Şemdin Diyarbakır'ın Karacadağ bölgesinde yaşamakta iken bin olay üzerine Iğdır - Aralık'ın Dil bölgesine yerleşmişler. Ondan sonra gelen kuşaklar sırasıyla Şemdin'in oğlu Mehmet, onun oğlu Nadir, Onun oğlu fethi, onun oğlu bedir, ve onun oğlu da ben Van'a gelinceye kadar Osmanlı imparatorluğu topraklarında, daha sonra hudut değişiklikleri ile Rusya'ya geçen bölgede , Sovyetler Birliğinde , daha sonra İran'da ve ardından Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşadık."
Kinyas Kartal Bey ve aşiretinin tüm yılları Ruslar la ve özellikle Ermenilerle yaptıkları savaşlarla ve verdikleri mücadelelerle geçiyor. Babası Bedir Bey Ermeniler tarağından vurularak şehit ediliyordu. Rusya'da Harp okulunda okuduğu yıllarda Osmanlı ordularının Ruslar karşısında mağlup oluşları üzerine okuldaki Rus ve Ermeni öğrenciler bayram yaparlarken, o yatağına çekilip, yorganını başına çekip milletinin bu perişan haline, Müslümanların çektikleri acılara ve Osmanlı ordularının mağlubiyetine ağlıyor, ağlıyordu.
86 Yaşında hatıralarını kaleme alan Kinyas Kartal Bey, o büyük vatansever, o asil insan hatıralarının son bölümünde aynen şunları söylemekteydi:
"Bir tek inanç taşırım. Bizim dostumuz yok, düşmanımız çoktur. Gençlerimizi tahrik ediyorlar. Onlara nasihatımı tekrarlıyorum kesinlikle tahrike kapılmasınlar. Bu memleket ve onun bütün nimetleri onlarındır. Gençlik kendi milletine, kendi devletine, kendi kültür ve değerlerine ters düşmemelidir. Unutmasınlar ki babasının düzenini yıkan oğulun düzenini de onun oğlu yıkar. Onları yetiştiren ve geleceğini emanet eden Türk milletine ve devletine karşı harekete geçmesinler, kötülemesinler, iyi düşünüp milletini severek, tenkit ettikleri, beğenmedikleri şeyleri millet ve devletleri için kendileri daha iyisini yaparak, bağlılıklarını ispatlasınlar. Rusya'da iki tür ermeni vardı. Başlangıçtan beri bizim komşumuz olan Ermenilerden başka bir de Osmanlı İmparatorluğu sınırlarını terk edip gelenler vardı. Bunlara Kahdogam deniliyordu. Bütün huzursuzluğu bunlar yarattı. Gaddar, hain, hatır tanımaz tiplerdi. Bu çetelerden birisi bir gün bizim aşiretin köylerinden Zeve' ye geldi. Kadın- erkek, çoluk-çocuk ne varsa hepsini katlettiler. Canlı varlık bırakmadılar, bütün evleri ve tarlaları yaktılar. Bu yurdun her evladı bilmelidir ki, Boy, zümre, bölge ve mezhep ayrımcılığına katılmak veya önlenmesine ilgisiz kalmak ilkin kendi zararına olur. Türkiye'nin vatanı ve milleti ile bütünlüğüne inanıp destek olmak, kendi menfaatimizedir."
Rahmetli Kinyas Kartal Bey, sen ki babamın dostu, sen ki Kafkas Kartalı' sın ve sen gerçek vatanseverdin.
Mekânın Cennet, Ruhun şad olsun