Nemrut

    Nemrut dağını yıllar önce uçaktan görmüştüm. Oldukça ilgimi çekmişti. Orayı gezmek görmek uhdemde kalmıştı.
Vadi Doğa Sporları Kulübü'nün organize ettiği Nemrut turuna katılmak üzere, Fahrettin hocamla 10 Eylül sabahı Van merkezde araçlara biniyoruz.
    İki tane dolmuşla gidiyoruz. Hedef Nemrut dağı… Çeşitli duraklarda binenler var. Burak Demir minibüse biniyor, şoföre: "En son beş ay önce arabana binmiştim. Hala aynı müzik çalıyor." diye takılıyor. İpek yolundan Edremit'e yöneliyoruz. Şirin Edremit'in denizle buluşması bizleri cezp ediyor.
    Aracımız yolun virajlarını döne döne ilerlerken, tabiat güzelliklerini seyir etmekten kendimizi alamıyoruz. Gölün masmavi suları, Gevaş, Akdamar adası derken Tatvan'a varıyoruz.
    Tatvan'ın çıkışında Nemrut görülüyor. Araçlarımız kıvrıla kıvrıla yukarı yükselen yolu çıkıyor ve kırater gölü görünüyor: Adeta apayrı bir dünya.
    Hani bazen insan bir şeyi gördüğünde eskileri hatırlar ya… Nemrutu görünce çok daha eskiler hayallerde canlanıyor. Binlerce yıl öncesi; volkanın cehennemi bir gürültüyle patlaması, lavların Haran bölgesini ayırması, Van gölünün oluşması, kraterin soğuması ve bütün bu bölgenin cennete dönüşmesi, film şeridi gibi geçip gidiyor.
    Bu hayalleri görmemizi sağlayan çokça kanıt var: Dağın zirvesi genişçe bir çanak şeklinde, çevre duvarlarda; kayalar taşlar molaz kum toprak sanki patlamış sönmüş gibi. Batı tarafında hilal şeklinde büyükçe derin bir göl, onun yanında ılık suyu olan başka bir göl, mevsimsel oluşan üç tane küçük göl, büyük gölün içinde birkaç tane küçük ada oluşmuş…
    Dağın silueti çok berrak bir şekilde suya yansıyor. Su ve ışık oyunları keyif veriyor. Otlayan birkaç koyun sürüsü var.
Rehberimiz Ömer Demez, bizleri daire şeklinde sıraya dizerek: "Kendi başınıza hareket etmeyin. Yürüyüşlerde öncüyü takip edeceksiniz. En arkada artçı olacak."  Şeklinde talimatlarda bulunuyor.
    Zirve yapmak isteyenler ve kraterin içinde kalacaklar olarak iki guruba ayrılıyoruz. Ben zirve gurubuna katılıyorum. Zirvenin yüksekliği: 2935 metredir. Uymamız gereken kurallar hatırlatılıyor. Güzergah tarif ediliyor.
    Tek sıra halinde yürüyüşe geçiyoruz. Sarp yerlerde zik zaklar çizerek ilerliyoruz. Bir müddet sonra doğu cephesinde Süphan dağı, Van gölü tüm ihtişamı ile görünüyor. Hemen sahilde Tatvan; orta okulu orada okumuştum. O zamanlar sahil tertemiz idi ve suya girilebiliyordu…
   Zirveye doğru tırmanmaya devam ediyoruz. Epey zorlanıyoruz, ancak tertemiz bir hava var, keyif veriyor. Bazen küçük molalar vererek su içiyoruz. Bu arada boşalan su petini bir taşın altına mı koyayım ne yapayım? diye soruyorum.
Guruptakiler: "Hayır çevreyi kirletecek hiçbir şeyi atmayalım." diyorlar. Bu davranış çevrecilik hassasiyetimden dolayı çok hoşuma gidiyor.
   Epey ilerliyoruz. Nihayet zirvedeyiz: Tatvan, Van gölü, Süphan dağı, Nazik gölü, irili ufaklı birçok dağ çarşaf gibi ayaklarımızın altında. En önemlisi Nemrut kalderası bir bütün olarak görüş alanımıza giriyor. Bu güzellikler adeta efsunlu bir ortam oluşturuyor.
    Toplam 13 kişiyiz, bir kayanın üstünde toplanıyoruz. Herkes dağarcığında bulunan yiyecekleri çıkarıyor. Hep birlikte keyifle yiyoruz. Bir çok fotoğraf çekiliyor.
   Ömer beye " Çantanız neden bu kadar ağır, içinde ne var?" diye soruyorum. " Çantamda iki ip, iki sedye ve bir çok malzeme var." diyor. Ben emin ellerde olduğumuzu anlayarak rahatlıyorum.
    İniş için dik bir güzergah tercih ediliyor. Anlayacağınız millet adrenalin istiyor. Ömer bey artçımız Leyla hanımla istişare edip küçük  bir keşif neticesinde, kayaların arasından inmemize karar veriyorlar.
    Sırayla büyük kayaların arasından aşağı doğru ilerliyoruz. Uçurum var, bir an için kararsız kalıyoruz. Sonra bir yol bularak ilerliyoruz.
    Taş, kaya, kum, toprak birbirine karışmış. Meyil çok dik. İnenler kayarak sürükleniyor. Toz duman ve yuvarlanan taşlar… alttakiler tehlike altıda. Rehberimiz talimat veriyor! Bir birimize tehlike oluşturmayacak güzergahlar takip ediyoruz.
    Vücutta zorlanmadık eklem ve kas kalmıyor. Kayarak sürükleniyor, can havliyle yakaladığım bitkiye tutunuyorum. Elime dikenler batıyor.
    Neyse ki ormana ulaşıyoruz. Hala eğim çok dik, ağaçlara tutunarak ilerliyorum.
Ufak tefek sıyrıklarla ormanı geçiyoruz.
    Önümüzde büyük taşlardan oluşmuş bir alan var. Tehlikeli bir yer, burayı da dikkatle geçip ağaçların arasından sıyrılıp asvalt yola  ulaşıyoruz.
    Savaştan çıkmış gibi ilerliyoruz. Aşağıda kalan arkadaşlarımız bizi karşılıyorlar. Fahrettin Baştürk beni gördüğüne çok seviniyor. Termosundan doldurduğu çayı afiyetle içiyorum.
    Dağın yolu ta kraterin içine kadar gidiyor. Bu hem iyi hem kötü: Çevre çok kirletiliyor. Kraterin içi araç girişine kapatılırsa; Bu nadide mirasımız korunmuş olur.
     İnsanoğlu tabiata uyumlu bir şekilde yaratılmıştır.  Bizim ilacımız doğayla haşir neşir olmaktır.
Gelin fırsat buldukça kentlerin monotonluğundan kurtulalım ve gelin dünyamızı koruyalım.