Yine bir Ramazan...
Yeni bir Ramazan ...
Gelin en gerçeğinden bir bakışla sorgulayalım ahvalimizi. İçe dönük konuşalım daha ziyade.
Mesela en büyük hastalıklarımızdan olan enaniyet bahsini açalım Ramazan münasebetiyle.
Bakınız nasılmış
şu enaniyet belası! İşte "Benlik" davasına dair bir tasnif denemesi:
1-Akademik Enaniyet:
O da neymiş?
Hani şu "benim tezlerim, benim çalışmalarım, benim kitaplarım, benim makalelerim, benim yazılarım, benim öğrencilerim, benim derslerim, benim, benim..." diye başlayan cümleler işte onun habercisi. İlgilenmediği konu çok azdır. İyi bir akademisyense o aynı zamanda iyi bir vekil adayıdır da! İyi bir belediyecidir! İyi bir arkadaştır! İyi bir entelektüeldir!
İyi bir insan mıdır? Eh yani, tabi...
Tabii ki her akademisyeni kapsamıyor bu durum.
2- Bürokratik Enaniyet:
Bu da neymiş?
Hani şu "Yahu zamanım yok diyorum yetiştiremiyorum, cevap veremiyorum, ulaşamıyorum, hanginizle uğraşayım, hangi birinize yetişeyim, işim başımdan aşkın beni meşgul etmeyin" diye başlayan cümleler de onun habercisi. Bulunduğu kurum ya da yapıda sadece kendi yaptıklarını öne çıkarır. Telefon aramalarınıza, mesajlarınıza boşuna cevap beklersiniz. Oyalar insanları bu benlik; oyalar ve kandırır aslında kendisini...
3- Amelist Enaniyet:
Peki bu neymiş?
Hani şu "benim farzlarım, benim vaciplerim, benim infaklarım, benim gece namazım, benim sadakalarım benim fakirlerim, benim yardımlarım, benim yaptıklarım, benim verdiklerim diye başlayan cümleler de onun da habercisi...Öyle ki yaptıkları süslü görünür o derece ve o süs günahlara da perdeleme yapar...
4- Kapitalist Enaniyet:
Oldukça bilindik bir enaniyet türü değil mi?
Hani şu " ben kazandım ben çalıştım , ben biriktirdim, ben hesapladım" türünden cümleler ile başlayan enaniyet o değil mi? Karun'u
anlatsanız nafile.
5- Mütevazi Enaniyet:
Durdunuz değil mi?
Hem nasılmış şu mütevazi enaniyet?
Büyük maskedir o, dostlar.
Hatta en tehlikeli olanı o değil mi?
Hani şu "bendeniz, bu naçizane fakir, bu biçare, bu garip insan, biz ki ya da ben neyim ki" ön ifadeleriyle başlayıp sonra kendini ululayan bakış açısı. Gizlidir o... Kendini ilahlaştıran bakış açısı. Korunmak ne zordur ondan! Gerçek dostlar ancak rol alır onun uyarılmasında; fakat onlar uzaklaştırılmış olurlar bir şekilde.
Malumu i'lama gerek yok dermiş eskiler.
Yani, bilineni, ısrarla yeniden bildirmenin, reklamın, riyanın gereği yok... Tabii ki her akademisyen egocu, her zengin kapitalci, her amel işleyen riyakâr, her bürokrat kibirli, her mütevazı de gizli şirk içinde değildir ama rotayı şaşırmış, dengeyi ve kendini kaybetmiş olanların sayısı da çoktur ya dostlar. Hadi dönelim içimize, aynaları alalım, bakalım kendimize...
Ramazanı hayırla soluklayalım.