ŞANTAJCI PİSLİKLER…!!!

              Toplumsal hayatın içinde yine toplumun bir parçası olarak yaşam sürüyoruz, diğer insanlarla birlikte yaşıyoruz. Birlikteliğin başladığı, olgunlaştığı, devam ettiği her an ilişkideki tüm muhatapların haklarını muhafaza edecek ilkelere, kurallara ve en önemlisi de inançlarımızın, değerlerimizin sınırlarını çizdiği "ahlaka" mutlak surette ihtiyaç duyuyoruz. Ahlak, bu anlamda toplumsal yaşamda her birimiz için aslında bir koruyucu kalkan işlevi görür.
Daha doğrusu insanlığımızı korur ve bizi yüceltir.
Ama maalesef modern çağda birçok konuda olduğu gibi "ahlak" konusunda da taviz vermeye, kendimizden, insanlığımızdan uzaklaşarak tek derdi dünya olan, madde olan, menfaat olan insan kılıklı garip varlıklara dönüştük.
Bu durum aslında Batının bizler üzerinde uzun yıllardır devam eden bilinçli ve planlı bir oyunun ne kadar da başarıya ulaştığının bir ispatı olsa gerek.

 


         Oysaki biz böyle değildik.
Hakikatin, doğrunun, erdemin, iyiliğin, adaletin, ilmin, salih amelin, birbirlerini her türlü kötülükten uzaklaştırıp hakkı ve sabrı tavsiye etmenin, birbirini karşılıksız sevmenin, yaptığı ve yapmadığı, söylediği ve söylemediği her şeyin hesabını vereceği bilinciyle yaşama gayreti ortaya koyan kişilerdik.
Ama zaman ilerledikçe, ilahi mesaja ve din gününe yabancılaşıp değerler sistemimiz alt üst olunca bize olanlar oldu.
Dinimize, değerlerimize, kutsallarımıza olduğu gibi kendimize de yabancılaştık. Biz, biz olmaktan çıktık. İşte ne olduysa o zaman oldu.   
İçinde bulunduğumuz bu acı durumu belki de en iyi ifade edecek söz meşhur bir İngiliz siyaset bilimci ve düşünür olan Thomas Hobbes'un o şu sözüdür;
-İnsan, insanın kurdudur!

 


        Evet, İNSAN, İNSANIN KURDU OLDU.
Yani bizler, eşimizin, kardeşimizin, arkadaşımızın, dostumuzun, tanıdığımız ve tanımadığımız herkesin KURDU olmaya başladık.
Acımasızca, insanlıktan hiç nasibini almamışçasına herkese saldırmaya, hakkını gasp etmeye, itibarıyla oynamaya başladık.  Bunu yaparken de artık zevk alarak yapmaya başladık. Artık kararmış kalplerimiz ve üstü örtük vicdanlarımız da bize hakikati hatırlatamaz oldu.

 


         Tüm bunları durduk yere yazmadım dostlar!
Son zamanlarda sıkça şahit olmaya başladığım ve artık DUR dememiz gereken durumlarla karşı karşıyayız da ondan yazdım.
Bu anlamda şantajcılık ne alçak bir şey.
Çoook ucuz insanların başvurduğu bir çaresizliktir.
İnsanları kendine, kendince mahkûm etmeye çalışıyorsun.
Yerse tabiii…
Bu şantajcılar belli ki de bu işi çok yapmış.
Kim bilir neler yapmışlar neler.
Bazı şeyler ne kadar gizlemeye çalışsanız da görüntüde kendini çok net gösteriyor.
Kesin ihale peşindeler çok yaptılar bu sahtekarlığı.
Dünyanın neresine gitseniz de çevrenizde kötüler, kıskançlar, haset sahibi insanlar görürsünüz.
Karakterini yaptığı güzel kişisel özelliklerden alamayanlar dürüst ve ilkeli insanları gündeme getirerek var olmaya çalışırlar.
Yüzümüzde ayrı, arkamızda ayrı davranırlar.

 


         Bunlar hastalıklı ne yaptıklarını bilmeyen tipler.
Sadece bir gün dürüst olsalar onları bir şey sanacaksın ama nerede.
Bu dünya ve özelde Van'ımız herkese yeter.  Anlamsız ve mesnetsiz çabalarınız neden.
Sabredeyim diyorsun ama bu yalancı sahtekârlar birilerinin oyununa gelerek hakkımızda yalan, iftira yazılar yazmaya çalışıyorlar.
Hem de bu kentin önemli bürokratlarına zarar vererek karalayarak iftira atarak.
Bu kentin diğer illerde elle tutulur bir bürokratı yok.
İlimize gelen bilgin, backgroundu güçlü bürokrat insanlarını da satılık, çıkarcı uşaklar iftiralarla yok etmeye çalışıyorlar maalesef.
Oysa bilge insanlar ilimize gelerek çevresindeki insanları yetiştirerek faydalı oluyor insanımıza ve ilimize.
Bu kentin çıkarcı üç beş fitnesi kendi rantları için bu kenti heba ederek yanlış bilgilerle insanına zarar veriyorlar.
Allahtan ciddiye alan yok.

 


          Bu kalemşor, silahşorların önüne kemik atsalar susacaklar. Zaten beklentileri de bir kemik.
Geçmişte de yaptılar bunları. Var oluş sebepleri şantaj ve peşkeşle ne kopara bilirimin hesabı.
Bu tür başkalarının hesabına çalışan sokak köpekleri sadece mide bulandırıyor.
Irkçılığın farklı versiyonlarını kullanarak saptırmalarla algı oluşturmaya çalışsalar da toplumda hiçbir karşılığı olmadıkları için ciddiye alınmıyorlar.
Çok büyük sahtekâr oldukları biliniyor. Yaptıklarını sadece şeytan kılıklı insanlar yapar.
Bir ihale verseler, sponsor olsalar el etek öpecekler.
Hep yalan ve iftirayla kendilerine bir konum edinmeye çalışsalarda maskeleri her defasında düşüyor, rezillikleri biliniyor. Yüzsüzlükleri nedeniyle kendilerini arsızlığa vurarak kendilerini avutuyorlar.
Yazana değil yazdıranların da burunlarının yere sürüldüğü vakitte gelecek herhalde.
Sipariş üzere yazılan bu ısmarlama iftira yalan yazılar ancak bu yazanlar gibi karakterden yoksun insanların iftirası olur dersin okuyunca.

 


             Hiçbir ahlaki değeri ve inancı olmayan bu bukalemunların ne iş yaptıkları da meçhuldür.
Zira yaptıkları iş ortadadır.
Hiçbir özellikleri olmayan bu yalancılar beni ima ederek üzerimden de pirim elde etmek istiyorlar.
Bunlar kendilerini gazeteci olarak tanıtsalar da aslında değil! Bu tipler dedikoduyla yetişen, terbiyeden kişilikten uzak insanlar.
Kurum amirlerini korkutmaya çalışan, şantaj yapmaya çabalayan kaç kuruşluk sülükler.
Bir gün mutlaka yaptıkları pisliklerle yüzleşecekler ama iş işten geçecek.
Belki tövbe ederler yaptıklarından dolayı iftiralarından vazgeçerler diyorsun ama soytarı kılıklı şaklabanların ağızlarından salyalarıyla köpükleşen pislik dökülüyor.

 


             Utanmaz, arsız hayâ etmez birilerinin ortaya attığı bu sülüklerle anlaşılan işimiz var.
Güzelim şehrimiz Van'ımızı bu kendini bilmezlere bırakmayacağız herhalde.
Hem de ne pahasına olursa olsun.
Yoksa adam ettiğiniz köpekler gün gelir ilk sizi ısırır.