Süreyya (Sürgünde ölen prenses)

Süreyya İsfendiyari Bahtiyari Son İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin 1951 yılında evlendiği ikinci eşidir.
"Sürgündeki Prenses" olarak da bilinir. Kendisi şaha çocuk veremediği için şahın ailesi tarafından saraydan uzaklaştırılmıştır. Şah uzaklaştırılmasını istemese de ailesinin kararına uymak zorunda kalmıştır.
Soraya ve İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin 1956'daki Türkiye ziyareti basında büyük yankı uyandırmış, "Soraya" ismi Türk halkının diline "Süreyya" olarak yerleşmişti ve hatta kimileri kız çocuklarına Süreyya ismini vermişti.
İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi, Soraya'dan sonra 1959'da Farah Diba Pehlevi ile mesut bir evlilik gerçekleştirdi.
Soraya ise Rıza Pehlevi'den ayrıldıktan sonra yeniden evlenmemiştir.
Hüzünlü hikâyesiyle milyonların kalbinde yer eden prenses 25 Ekim 2001'de Paris'teki evinde sessizce dünyaya gözlerini yummuştur.
Mahsun Bir Hayat
Bir zamanlar Tahran'da güzeller güzeli bir İmparatoriçe yaşardı adı Süreyya. Şah Pehlevi, kız kardeşi Prenses Şems ve Süreyya'nın halası aracılığıyla eline ulaştırılan fotoğraftaki genç kızın zümrüt yeşili gözlerine ilk bakışta vurulmuştu. Hemen Süreyya'yı Gülistan Sarayı'na davet etti.
Resimlerini sinema afislerinde görme hayaliyle yanıp tutuşan güzeller güzeli Süreyya ise oyunculuk yerine saraya davet edilmenin hayalini yaşıyordu.
Süreyya "Mahsun Prenses" olarak anılacağı uzun yol bir yola girmişti artik.
 Tahran yolculuğu öncesi Paris'te birkaç güzel elbise diktirmişti. O heyecanlı dönemde içini rahatlatan söz ise babasından geldi: Kızım şah'ı beğenmezsen ille de evlenmek zorunda değilsin...
Zümrüt gözlü Süreyya, Gülistan Sarayı'nın önüne geldiğinde sarayda müthiş bir telaş yaşanıyordu. Güzeller güzeli Süreyya Sarayın kapılarının açılmasıyla içeri girdi ve işte o an Şahların şahı Muhammed Rıza Pehlevi içeri girdi ve göz göze geldiler.
Adeta bir yıldırım çarpmıştı. Yıllar sonra kaleme aldığı 'Hayatım' adli kitabında Süreyya o anı işte söyle anlatıyordu: Karsılaştığım adam tahmin ettiğimden çok daha ilginçti ve yakışıklıydı. Görür görmez âşık oldum...
İki gün içinde Süreyya ile Şah'ın nişanı resmi olarak ilan edildi. Ve unutulmayacak o meşhur dillere destan düğünün hazırlıkları başladı.
Düğüne çok az bir zaman kala önce tifoya yakalandı, Narin vücudu, Christian Dior'un yaptığı muhteşem gelinliği taşıyamayacak durumdaydı. 12 Şubat 1951'de yataktan kalkalı henüz 3 gün olmuşken, Süreyya, tül üzerine gümüş kilap islemeli, üzerinde 600 parça elmas bulunan, 20 kilo ağırlığındaki muhteşem gelinliği giydi.
Bütün hazırlıkları tamamlanan Süreyya nedimeleri eşliğinde halasının köşkünden kapıya doğru ilerledi.
 Muhteşem bir arabaya bindi. Önünde ve arkasında mızraklı süvariler ona eşlik ediyor halkın yoğun sevgisi içinden geçip ağır ağır saraya doğru ilerliyordu.
Sanki tüm Tahran sokaklardaydı.Dile kolay, zümrüt yeşili gözleriyle bin bir gece masallarındaki prensesleri andıran Prenses Süreyya saraya geliyordu...
Kısa suren yolculuktan sonra Süreyya nihayet Mermer Sarayı'nın önündeydi. 6 nedime Süreyya'ya eşlik ediyordu. Sarayin önde gelenleri merdivenlere dizilmişlerdi.
Arka tarafta Prenses Süreyya'nın ailesi yer almıştı.Ağır adımlarla merdivenleri çıktıktan sonra Şah'ın koluna girdi.
Salon bastan basa çiçeklerle donatılmıştı. Tam iki yüz orkide, iki yüz dal kiraz çiçeği, bin tane kırmızı karanfil, bin iki yüz tane de leylak salkımı Aynalı Salonun etrafında birer cennet bahçesi görünümü veriyordu. Televizyonlar töreninin her anini dakika dakika çekiyordu...
Evlilik hayatında ağız tadı dilemek amacıyla. Şah, Süreyya'ya içi lokum dolu billur bir kâse vermişti. Valide Sultan da üzerlerinden şeker serpiyordu. Ama onun evliliği hiç de beklenildiği gibi ağız tadıyla sürmedi.
Nikâh Tahran'ın en sevilen imamı İmam Cuma tarafından kıyıldı. Şah ile evlenip evlenmeyeceği sorulduğunda Süreyya'nın yanıtı bıçak gibi keskindi: "Evet!"
-Mutsuzluklar zinciri ve üzgün
     

Süreyya için yeni bir yasam başlamıştı. Tüm Kraliçeler gibi o da toplumsal sorunlarla ilgileniyor, sergilerin açılışlarında bulunuyor, okulları denetliyordu. Güzelliği ve kibarlığı sayesinde tüm ülke ona hayran kalıyordu. Şah gittikçe eşine daha çok bağlanıyordu. Resmi ziyaretlere katılan Süreyya, Londra'dan Madrid'e kadar her yerde Şah'a eşlik ediyordu. Ata binmek, kayak yapmak, maçlara gitmek, ormanda yürüyüş yapmak en büyük zevkleriydi. Şah, Süreyya'yı mutlu etmek için elinden geleni yapıyordu. Mücevherler, Kürkler, villalar, Nev York'a, Hollywood'a özel geziler... Fakat günler su gibi geçiyor ve bu rüya gibi yaşantıyı tamamlayacak olan veliaht bir türlü gelmiyordu. Bu önemli sorun akılları kurcalamaya başlamıştı. Bir oğlu olmadığı takdirde Şah'ın yerine kim geçecekti?1954'un 26 Ekim gününe kadar bu sorunun cevabi vardı. Şah'ın kardeşi Ali Rıza.
Ama mutsuzluklar zincirinin ilk halkasını oluşturan 26 Ekim günü meydana gelen bir uçak kazasında Ali Rıza hayatını kaybetti. Artik Süreyya doktorlara taşınmaya baslamisti, Her gittiği doktor ayni cevabi veriyordu "Bir Çocuk Olma Umudu Yok".Şah devlet ve karısı arasında kalmıştı. Süreyya gittikçe hırçınlaşıyordu ve eşiyle arası acılıyordu.1958 yılının Şubat ayında olaylar hızlandı. Bir gece sarışın ve genç bir kadının Şah'a gösterildiği sırada Süreyya içeri girdi. Adeta yıkılmıştı. Hemen odasına dönüp eşyalarını toplamaya başlamıştı. Sah'la görüşmeyi reddetmişti. Ertesi gün hüzünlü bir şekilde yalnız başına Saint-Moritz'e gitti.Şah'tan devletin menfaati için böyle bir şeye boyun eğmekten üzgün olduğunu belirten bir mektup aldı.14 Mart günü resmen boşandıkları dünyaya duyuruldu. Artik Her şey Bitmişti....
Süreyya'nın "Prenses"unvani alacağı ve Şah'ın kız kardeşleri ile ayni haklara sahip olacağı, diplomatik bir pasaportu ve belirli bir geliri olacağı bildirilmişti. Şah tüm İran'a hüzünlü bir yazıyla çok sevdiği eşinden ayrılmak zorunda kaldığını açıkladı. Süreyya'nin ışıl ışıl gözlerindeki pırıltı solmuştu kendisine bundan böyle "üzgün Prenses" denilecekti.
- Fırtınadan sonraki sessizlik
Sevdiği erkek tarafından terk edilmiş, en çok sevdiği erkek uçak kazasında hayatını kaybetmiş. Umut bağladığı tüm erkekler onu bir reklam aracı görmüştü. Ve İran'da Humeyni'nin iktidara gelişi Sah'ın ülkesinden kaçıp Mısır'da vefat edişi Süreyya'nın fırtınalı hayatının sonu olmuştu. Artik yalnızlığa alışmıştı. Geçmişe yanmanın, kendisi için daha fazla üzülmenin bencillik olduğunu söylüyordu.
Sağlıklıydı, kendini geçindirebilecek bir servete sahipti. Onu tanıyanlar "Süreyya fırtınadan sonraki sessizliği yasıyor, Artık dünyanın en anlayışlı, en sakin insani"diyorlardi. Süreyya bir Fransız gazeteciyle röportaj yaparken içtenlikle şunları söylemişti:
"Şah'ın ölümü beni çok sarstı. Eğer imkanım olsaydı son günlerinde yanında olmak isterdim. Ama yanlış anlaşılma korkusu yüzünden gidemedim.Gözyaşlarımı bile gizlemek zorunda kaldım.En çok neye üzülüyorum biliyor musunuz?
Şah, ömrü boyunca ondan nefret ettiğimi sandı. Oysa seviyordum. Bunu söyleyebilseydim belki daha mutlu olurdum"
Sevgi Arayışı
Annesinin, erkek kardeşinin ve en iyi dostu Gloria Maksudi'nin yardımıyla kendine yeni bir hayat kurmaya çalışıyordu. Belli bir yerde kalmak istemediğinden sürekli seyahatlere çıkıyordu.
1960'da gönül maceralarına atılmaya başlayan prenses, ilk olarak Prens Raimondo Orsini ile birlikte oldu, ama bu ilişki evlilikle sonuçlanmadı. Ondan sonra Fransız avukat Francois Moreuil, sinema sanatçısı Maximilien Schell, Amerikalı komedyen Hugh O'Brian ile gönül ilişkileri oldu. Ama hiçbirinde aradığı mutluluğu bulamadı.
1963 yılında Prenses şansını sinemada denedi. Bunda da başarılı  olamadı.Ama yüzünü güldürecek birini bulmuştu.Film yönetmeni Franco Indovina.Franco evli olmasaydı çok mutlu olabilirdiler,Eşinden ayrı yaşıyordu ama İtalyan yasası onları resmen ayırmamıştı.Bununla birlikte 9 yıl çok mutlu oldular.
-kötü yazgı yeniden şahlanıyor-
Prenses'in kara yazgısı gene devreye girmişti. Radyolar meydana gelen bir uçak kazasını duyuruyorlardı. Daga çarpıp parçalanan uçaktan sağ kurtulan olmamıştı. Yolcular arasında Franco Indovina'da bulunuyordu. Onu hayata bağlayan bu adamın ölmesi Prenses'i yıkmıştı. Kendisinin olmadığı gibi çevresindeki erkeklerinde talihi yoktu, ilişki kurduklarının birçoğu genç yaşta ölmüştü.
Yıl 1972.Her şey yeniden başlıyordu. Onu gerçekten seven Halk bu talihsiz
Prenses'in artik gerçek mutluluğu bulmasını yürekten diliyordu.
Yıllar birbiri ardını kovaladı mutsuzluklar, yalnizlik gitgide artmıştı. Ailesini kaybettikçe yalnızlığı tahammül edilmez bir hal almıştı. Ve en sonunda 25-Ekim-2001 günü Paris'teki apartman dairesinde ölü bulundu. Artik çok huzurluydu yalnızlık ve hüzün son bulmuştu. Prenses'ten kalan tüm eşyalar açık arttırma yoluyla satıldı. Talihsizliği öyle büyüktü ki ölümünden sonra eşyaları bile açık arttırma yoluyla dağıldı gitti. Oysa yasayan bir tarih olan Malikânesi koruma altına alınıp müzeye dönüştürülebilirdi. Ama olmadı...