Meşhur bir hikâye anlatılır. Adamın biri temmuz sıcaklığında çarşıda-pazarda buz satıyormuş. Geçimini buz satarak sağlıyormuş. Ama buz bu; sıcaklıkta hızlıca erimektedir. Bunu gören adam, telaşlı bir şekilde “sermayesi tükenen şu adama yardım eden yok mu?” diye bağırıyormuş. Sermaye dediği şey, sıcak havada eriyen buz parçaları… Genellikle Asr suresinin tefsirinde anlatılır bu hikâye. Çünkü Allah’ın, üzerine yemin edilecek kadar değerli olduğuna işaret ettiği zaman mefhumu, sürekli tükenen yönüyle sıcak altında eriyen buza benzetilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’i mealinden veya tefsirinden okuyup anlamaya çalışanlar fark etmiştir ki, Allah-u Teala pek çok ayet-i kerimede zamanın belli dilimlerine yemin etmektedir. “Duhaya (kuşluk vaktine) yemin olsun ki…”, “asra yemin olsun ki…”, “geceye yemin olsun ki…”, “fecre yemin olsun ki…” şeklindeki yemin ifadeleri özellikle Mekkî surelerde çokça yer almaktadır. Şunu fark ediyoruz ki, eğer Rabbimiz bir şeye yemin etmişse, mutlaka o şeyin önemine dikkat çekilmek istenmektedir. Dolayısıyla Kur’an’daki mezkûr yeminlerden almamız gereken birinci ders zamanın değerini bilmektir. Alınması gereken ikinci ders ise, zamanın nasıl değerlendirilmesi gerektiğidir. Şöyle ki, üzerine yemin edilen tüm zaman dilimlerine baktığımızda hepsinde de bir ibadetin meşru kılındığını görmekteyiz. Şu hâlde verilen mesaj şudur: Eğer zamanınızı olması gerektiği gibi değerlendirmek istiyorsanız, zamanını ibadetlerle donatmalısınız.
Ne var ki öyle olmuyor maalesef! Zira Sevgili Peygamberimizin ferman buyurduğu gibi insanların çoğu ne sağlığın ne de zamanın kadr-u kıymetini bilememektedir. Yani Rabbimiz tarafından bahşedilen dünyevî sağlığın ve geçici zamanın, ebedi hayatın medarı olan cennetin kazanılması için verilmiş bir kredi olduğunu dolayısıyla söz konusu kredi konusunda tabiri caizse yolsuzluk yapılmaması gerektiğini anlamaktan uzaktır.
Belki çoğumuz, zamanını iyi değerlendirdiğini düşünmektedir. Ancak bunun bir ölçüsü vardır. Mesela geçirdiğimiz ömrün bir saatini, bir gününü, bir haftasını, bir ayını veya bir yılını numune olarak alıp değerlendirelim. Göreceğiz ki ömrümüzün numunesi olarak aldığımız zaman dilimi aynı zamanda ömrümüzün ortalaması niteliğindedir. O halde anımıza veya günümüze bakalım: nasıl geçiriyoruz?
Geçen dünü hiç anma
Gelmemiş gün için feryat etme
Gelmemişe ve geçmişe yaslanma
Anın hoş olsun, ömrünü yok etme!
İşte, mübarek üç aylar geldi, kapımızı çaldı. Şimdi tam da fırsatı değerlendirme zamanıdır. Zira kendiliğinden oluşan bir manevi coşku, mümin yürekleri harekete geçirmekte ve rahmet esintisi, ümmeti etkisi altına almaktadır. Bununla beraber nefsani duygulara ve şeytani kışkırtmalara karşı manevi bir direnç sağlanmaktadır. Dolayısıyla zamanı daha iyi değerlendirmek yani hayatımızı ibadetlerle donatmak ve diğer salih amellerle anlamlı kılmak inşallah herkes için yeni ve bereketli bir bir dönemin başlangıcına vesile olacaktır.
Allah'ım, Recep ve Şaban'ı bizler için bereketli kıl ve bizleri Ramazan'a kavuştur!
Dr. Mehmet Sırrı ŞIK
Van İl Müftüsü