Spikerlikte büyük tecrübe

    Orhan Ayhan anlatıyor: 'Spikerlikten önce 5 sene spor yazarıydım. 1957 yılı Son Posta, 1959 Tercüman Gazetesi'nde çalıştım.
Mesleğimin 5. yılında bir arkadaşım, İstanbul Radyosu'nda ilk defa bir spikerlik kursu açıldığını duymuş, benim de adımı yazacaklarmış. Kilyos'a gitmiş, milli takımı takip etmişim. O zaman şimdiki gibi değil, otobüsle gidiş-dönüş... Mürettip başımda sayfayı bekliyor.
    O sinirle, "Gidin başımdan!" demişim. Ama yine de beni listeye yazmışlar. Togay Bayatlı da dahil, dönemin önemli isimleri 56 kişi İstanbul Radyosu'nda elimize bir haber verip okuttular. Bana da bir Vietnam haberi gelmişti.
Haberde iki vurgu yapılması gereken yer vardı. Virgül dahi özellikle konmamış. En iyi benim haber okuduğum kayıtlara geçmiş. Sonra maç anlatımları başladı. Sonuçları bekliyoruz. Açıklandı, İhsan Biricik-Tercüman İstihbarat Müdürü üçüncü, rahmetli Alp Serek ikinci, kıtipiyoz bir muhabir Orhan Ayhan ise birinci...
    Ama bizim adımız spor yazarı. 1957'de Son Posta'da Spor Servisi'nde çalışmaya başladığımda her türlü branşı takip ediyordum. 26 Temmuz 1957 yılında benim takip ettiğim ilk haber neydi bilir misiniz? Rahmetli Adnan Fuat Aral, spor müdürüm bana görev verdi. "Yedikule'ye git! Kürek şampiyonası var" dedi.
Nasıl takip edileceğini bilmiyorum. Baktım benim gibi tıfıl biri daha ortalıkta dolaşıyor, Atilla Karsan... Onun da ilk işi. Kürekçiler yarışa başladığında ben de sahilden koşmaya hazırlanırken, Eftel Nogan "Hadi basın, tekneye bekliyoruz" deyince bir heyecan atladık tekneye. Yarışı takip ettik. Ertesi gün, haber Son Posta'nın spor sayfasında 8 sütün manşet, "Galatasaray kürek takımı İstanbul Şampiyonu" diye yer aldı.
     Bu arada, güreşçi, tenisçi, boksör her türlü sporcu gelirdi gazetemize. O zaman da futbol vardı. Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe yine vardı. Manşet oluyordu ama abone değildi. Garbis Sakaryan'ı manşet yapıyoruz spor sayfasına. Neden? Sakarya'nın maçında Spor ve Sergi Sarayı'nın demir kapıları kırılıyor. Atlı polisler etrafta. Böyle bir spor yazarlığından geliyorum. Ama bir spor yazarı, her türlü branşı takip eder ve bilgi sahibi olurdu.
Rene Brunet ile Garbis Sakaryan'ın maçı var, "Sen anlatabilir misin?" dediler. ... Vee bu günlere geldik. 10 bin civarında maç anlattım. Bunun içinde her türlü müsabaka var.
     Prof. Orhan Kural Bey evladıma gittim, "45 yıl durmadan maç anlattım" dediğimde, bana "Durmaksızın kaç saat maç anlattınız?" diye sordu. Sinirlendim. Böyle palyaçoluk olur mu? Oturayım, 21 saat maç anlatayım. Böyle bir müsabaka şekli mi var? Dünya üzerinde 45 yıl maç anlatan bir başkası var mı? Oldu, oldu. Olmadı, tamam. Dönen olmadı...
45 yıl boyunca anlattığım 10 bin maçın ortalama 7500 futbol, diğeri bokstur. Boks aralıklarla anlatılıyor, oysa futbol her hafta var. Hatta haftada 2 gün maç anlatmış olduğum zamanlarda mevcut.
     Boks... O benim hayran olduğum bir şey. Hele şimdi futboldan nefret ediyorum. Maçları anlatırken, zevk duyarak da anlatmıyorum. Sadece görevimi yapıyorum. Bu kadar. Benim tanıdığım futbol bu değil.
Benim dönemimde hepsi birer aktör ve olağanüstü sanatçılardı. Yaptıkları figürler akıllardan çıkmazdı. Galatasaray'da 4 numara ile oynayan bir Suat Mamat vardı. Özel seyircileri vardı. Hareketleri, röveşataları gençler tarafından taklit edilirdi. Bir Metin Oktay... Binlerce özel seyircisi mevcuttu statta.
    Fenerbahçeli Tarzan Mehmet lakaplı Mehmet Ali Pars... Öyle enteresan bir adamdı ki anlatayım bakın... Maalesef kanserden genç yaşta öldü. Beşiktaşlı Şeref Has'ın ağabeyi. Toprak zemin üzerinde çalımlarıyla imzasını atardı.
Eskiden futbol ayakkabıları takunya gibiydi. Birinci ızgara, ikinci ızgara bir de topukta ızgara... Sahaya çıkıldığında müthiş bir ağırlık. Bir süre sonra tüm futbolcuların boyu uzar. Çünkü aralarına dolan çamurla birlikte ayakkabı yükselir. Ayakla kesme olamayacağı için oyun stili bir zaman sonra hep burunla oynamaya dönerdi.
     Mehmet Ali, Büyük Fikretler, Küçük Fikretlerin olduğu dönemlerde Fenerbahçe'de, fakat ayakları pek narin... Bu ayakkabılarla bir şey yapamıyor. Bir gün atletizim pistinde koşan atletlerin ayakkabılarını görüyor. Bir ayakkabıyı alıyor, İstiklal Caddesi'ndeki Dinyakos'a gidiyor. Birlikte yeni biri ayakkabı üretmenin yollarını arıyorlar
      Önce kösele ilavesi yapılıyor fakat uzun oluyor. Uçları kesiyor, tekrar kösele ekliyor. Atletizm ayakkabısının çivilerinin yerine kösele takıyor. Bu ayakkabıyla Tarzan Mehmet harikalar yaratmaya ve kabiliyetini daha rahat ortaya koymaya başlayınca tüm futbolcular aynı yolu izledi. Dinyakos'u başta Almanlar olmak tüm Avrupa onun ayakkabılarını taklit etti. Marka oldu, Dinyakös'ta köşe...Metin, sahayı terk ederken Fenerbahçe seyircisinin önünden geçtiğinde ayakta alkışlanırdı. Futbolculuğu İzmir'de Damlacık spor'da başlar. İzmir spor'un ardından Galatasaray günleri... Tercüman'da uzun yıllar birlikte çalıştık. Son derece centilmendi. Futbolculuğunun ardından alkolle başı dertteydi.

YORUM EKLE

banner29