YA VAN GÖLÜ OLMASAYDI?...

   Hakkında kitaplar yazıldı. Ağıtlar okundu. Haberler yapıldı…

   Tarihe kaç kez kayıt düşüldü..

   Kimini üzdü, kimini güldürdü, kiminin eğlence merkezi, kiminin tatil keyfi oldu…

   Kiminin ekmek kapısı olarak gördüğü, kiminin bacasız fabrika olarak nitelediği,

   Tanıtım için çaba sarf ettiğimiz ve daha neler yapabiliriz diye fikirler ortaya koyduğumuz çok özen göstermemiz gereken dünya değeri Van gölünden bahsediyorum dostlar…

    ABD Havacılık ve Uzay Ajansı (NASA) tarafından düzenlenen "Dünya Turnuvası" adlı çevrim içi fotoğraf yarışmasında, Astronot Kate Rubins tarafından çekilen Van Gölü fotoğrafı yarıştığı 32 fotoğraf arasından birinci oldu.Reklamın iyisi de budur işte: gerek dünya gerek ülkemiz gerekse kentimiz Van açısından önemli bir tanıtım aracı olan bu birincilikle dikkatleri yeniden Van Gölü’ne çevirdi.

                Bizler elbette Van Gölü hakkında oldukça bilgi birikime sahibiz ama Van’ı bilmeyenler açısından Van Gölü’nü meraklılarına nasıl sunacağız sorusu da bu birincilikle gündeme oturmuş oldu.

                Salgın süreci bitip hayat normale döndüğünde gerek ülkemizden gerekse farklı ülkelerden turistlerin Van Gölü’nü görmek için Van’a geleceklerini düşünüyorum. En azından bu birincilik sayesinde ilgi odağı olacağı varsayımı üzerinden düşünerek….

                O halde Van Gölü hakkında bazı bilgiler sunduktan sonra bu birincilik vesilesiyle Van Gölü’nü görmeye gelecek yerli ve yabancı turistlere nasıl bir Van Gölü sunusu yapacağımızın fikir jimnastiğini yapmakta yarar görüyorum...

Yaptığım araştırmalarda benimde yeni öğrendiğim Van ve Van gölüyle ilgili kaynaklardan edindiğim bilgileri paylaşayım önce…

                Yerel halkın deniz diye adlandırdığı Van Gölü, tektonik çöküntü bir oluşumla var olan,  Dünyanın en büyük dördüncü gölü, sodalı göller içinde ise Dünyanın en büyük gölüdür. Van Gölü’nün suyu tuzlu ve sodalıdır. Yüz ölçümü 3.712 km2, en derin yeri 451 m., ortalama derinliği 171 m. ve denizden yüksekliği 1650 metredir. Üzerinde Akdamar, Çarpanak, Adır ve Kuş Adası olmak üzere 4 ada vardır. Asur kaynaklarında geçen “yukarı deniz” adının Van Gölünü ifade ettiği sanılmaktadır. Günümüzde de yerel halkın Van Gölünü deniz olarak adlandırması, Asur’lular zamanından kalma bir alışkanlık olduğu düşünülmektedir.

                Van, M.Ö. 6.000’li yıllarından günümüze kadar uzanan 8.000 yıllık kesintisiz bir yerleşim yeridir. Bu bakımdan Van dünyanın hâlâ yaşanılan en eski kentleri arasında ilk onda yer almaktadır. Höyüklerle başlayan Van tarihi Hurriler, Urartular, Medler, Persler, Partlar, Romalılar, Bizanslılar, Büyük Selçuklular, İlhanlılar, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safaviler, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti ile varlığını sürdürmektedir.

                Son 8 bin yılda kesintiye uğramadan önemli bir yerleşim yeri olma özelliğinin en büyük nedeni, deniz özellikleri yaratması ile bulunduğu havzanın farklılaşmasını sağlayan Van Gölü’dür.

                Van adının Urartu’ca Bi(y)an yani “Biya’ya ait”, “Biyalı” ve buradan Bianili, yani “Biya halkının ülkesi” adından geldiği varsayılmaktadır. Van Gölü’nün kadim adının da Türkçe “Biya” ya da “Buya” olduğu, Urartu krallarının da kendilerine bu nedenle büyük bir göl kıyısında yer alan Biya yani su ya da buğu ülkesinin kıralı dedikleri belirtilmektedir (Kılıç 2019).

                Kılıç (2019) Bian, Biya ya da “Buya” sözcükleri “bu” kökünden gelmekte olduğunu ve sözcüğün eski Türkçede su anlamına geldiğini belirtmektedir. Bu bağlamda buğu, buhar, bulak, bulamaç, bulanık, bulut, buz gibi suyla ilgili sözcükler aynı kökenlidirler. Kılıç’ın (2019) aynı makalesinde “Viyana” adı ile “Van-Bi(y)an” sözcükleri arasında Toponimi bilimi açısından bir bağlantı olduğu da belirtilmektedir.

                “Su medeniyettir” sözü gereği Van’ın medeniyetlere beşiklik yapmasına neden olan Van Gölü’nün günümüzde değeri yeteri kadar bilinmekte midir? Asıl cevaplanması gereken soru budur.

                Van Gölü olmasaydı Van ve çevresi nasıl olurdu diye hiç düşündük mü?

Bu soruya akla gelen ilk birkaç cevabı hep birlikte verelim mi:?

1.            En yakın denizde yüzebilmek, güneşlenmek için yaklaşık bin km yol gitmemiz gerekecekti. Tabi o da gidebilecek olanakları olanlar için bu geçerlidir.

2.            Deniz (göl) manzaralı yazlık villalarımız olmayacaktı.

3.            Ailemiz ya da arkadaşlarımızla göl kenarında temiz hava alıp mangal yapıp, semaver çayı içip eğlenemeyecektik.

4.            Tekne seyahatleri yapıp adaları gezmeye gidemeyecektik. Olanakları olanlar yat ile keyif çatamayacaktı.

5.            “Dünyanın en güzel güneş batımı Van Gölünde” diye gururla fotoğraf paylaşımları yapamayacaktık.

6.            Dünyada sadece Van Gölü’nde yaşayan tek tür olan Van Balığını ister tuzlu ister taze olarak yiyemeyecektik. Kim bilir belki de bu balık olmadığı için “ayran aşı” yemeğimiz de olmayacaktı.

7.            Van Gölü’nün yarattığı mikroklima ve mikroflora sayesinde oluşan birçok endemik canlı türünden biri olan Van kedisi de ortaya çıkmamış olacaktı. Van martısı da olmayacaktı. Astik elması, mellaçi armudu, Sıhke kavunu da olmayacaktı.

8.            Bazı kesimlerin ilgi odağı ve Van’ın cazibe merkezi olmasındaki unsurlardan biri olan ve Van turizmde önemli bir yeri olan Akdamar adası ve kilisesi de olmayacaktı. Ada’da bademler çiçek açtı diye mutlu olamayacaktık.

9.            Van Gölü olmasaydı bu topraklar önemsizleşecek, dolayısıyla başta Van kalesi olmak üzere 22 kale de bu özel coğrafyayı hâkimiyet altında tutabilmek için yapılmamış olacaktı.

10.          Endemik otlarla aromasını kazanan ve Van’ın marka değerleri içinde yer alan Van peyniri de olmayacak buna bağlı olarak dünyaca ünlenmiş olan “Van Kahvaltısı” da olmayacaktı.

                Vanlılık kimliğimizi oluşturan hemen hiçbir şey olmayacaktı. Tüm bunların aslında Van Gölü sayesinde olduğunun farkında bile olmadan belki yine “ben Vanlıyım” diyecektik ama yukarıda gururla sunduğumuz unsurlar dışında bir Vanlı olacaktık.

                Tarih boyunca hiçbir medeniyetin ihanet etmediği ve bizi biz yapan Van Gölü’ne bu lütuflarından dolayı biz ne yapıyoruz?

Allah’a şükretmeliyiz bizlere Van Gölü gibi bir değeri verdiği için. Van Gölüne teşekkür etmeliyiz bizlere bu kadar katlanıp imkânlar sunduğu için…

1.            Van, Edremit, Gevaş, Tatvan, Ahlat, Adilcevaz, Erciş gibi büyük yerleşim yerleri yanında çok sayıda belde ile beraber onlarca yıldır kanalizasyonumuzu sadece kabasını süzerek Van Gölüne atıyoruz.

2.            Organize sanayi ve diğer sanayi tesislerinin KİMYASAL atıklarını rahat yok edecek olanak bulmak için Van Gölü kıyısına yakın yerlere kuruyoruz.

3.            Kurduğumuz yazlık sitelerin kanalizasyonunu ve deterjan atıklarını Van Gölü’ne atıyoruz.

4.            Doğada yüzlerce yıl yok olmayan poşet vb. çöplerimizi Van Gölü’ne atıyoruz.

                Sonuç olarak: adını su kökünden alan Van ve gölü, su kültürünün önemini kavramayan bir zihniyet sonucu yok olmaktadır. Çevresinde bulunan yerleşim yerlerine yakın hiçbir yerde artık suya girilemeyecek kadar kirlenmiş olan Van Gölü intikamını başka türlü nasıl alabilir? Balığını yediğimizde zehirleyerek mi? suya gireni kanser ederek mi? gelecek turistler için kıyılardaki poşet yığınlarını temizleyerek günü kurtarabiliriz ama ya sonrası?

YORUM EKLE

banner29