Rahman Ve Rahim Olan Allahın Adıyla
Yaklaşık iki yüz elli seneden beri bütün dünyada dinsizliği ön plana çıkaran temelde üç yüz kişiden oluşan ve dünyaya hüküm eden gizli bir ecnebi komitesi İslam’ın nurunu söndürmek için her türlü fitne kaynaklarını kullanmaktadır. İşte bu gizli zındıka komitesi Kitap (Kur’an) ve Sünnetin manalarını tağyir, tebdil ve tahrif etmeye giriştiler.
O gizli zındıka Komitesi Müslüman kadının, Tesettürü ile ilgili Kur’ân ve sünnetin açık hükümlerini Kendi istedikleri gibi fasıd yorumlarla yorumladılar. Üstad Bedîüzzamân Hazretlerinin (r.a) ifadesiyle Müslüman kadının siperi ve kâl’ası olan tesettürüne el uzattılar. Bu gizli zındıka komitesi bin dört yüz yıldan beri Müslüman kadının tesettürü olarak kabul gören çarşafın Kur’ân-ı Kerimde geçmediğini ve farz olmadığını söylediler.
O gizli zındıka komitesi özellikle Cumhuriyet döneminde (1960 devrimine kadar) Tesettür-i Şer-i olan çarşafın yerine manto ve başörtüsünü ikame etme çabalarına giriştiler.


      İslam ümmetinin mümtaz alimlerinden biri olan son devrin büyük Üstadı Bedîüzzamân hazretleri yazmış olduğu tesettür risalesinde tesettür-i şer-inin çarşaf olduğunu Kuran ve Sünnete dayanarak ispat etmiş, bunun Müslüman kadın için ne derece elzem olduğunun hikmetlerini ortaya koymuştur. Onun ifadesi ile “Cilbâb Ayeti yani Ahzab Suresinin 59. Ayeti nazil olunca başta peygamber efendimizin hanımları olmak üzere bütün sahabe-i kiramın hanımları ve onlardan sonra gelen bütün Müslümanların hanımları bin üç yüz elli seneden beri (şimdilik bin dört yüzü geçti) çarşafa bürünmüşlerdir.”


      Ancak kılık kıyafet inkılâbı ile Kur’ân-ı Azîmuşşân’ın kadınlara farz kıldığı tesettür-i şer-i olan çarşaf kaldırıldı, onun yerine şeran zinet sayılan ve üzeri çarşafla örtünmesi gereken manto ve başörtüsü ikame edildi. Üstad Bedîüzzamân Hazretleri tesettür risalesini yazdığı devirde resmen baş açıklık yoktu, çarşaf yerine manto ve başörtüsü getirilmişti. Üstad Hazretleri Açık saçıklıkla değil, manto ve başörtüsü ile birde yüzü açık bırakma bidâtıyla mücadele etti. Çünkü kılık kıyafet inkılâbı çarşafa karşı yapılmıştı. Bu kıyafet ise yani manto ve başörtüsü 1960 yılı ihtilaline kadar devam etti, daha sonra açıklık saçıklık yayıldı.


      Dellâl-i Kur’ân olan Bedîüzzamân Hazretlerinin Kur’ân-ın kadınlara yönelik bir emri olan çarşafı müdafaa etmesi, mahkemelerde yirmi sekiz senelik hapis ve sürgün müddetinde en mühim bir suç ve ceza unsuru olarak kabul edilmiştir.
Müslüman kadının tesettürünün manto ve başörtüsü olamadığının Ahzab Suresinin 59. Ayet-i Kerimesinde açıkça bildirilmektedir Şöyle ki “Ey Nebi Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle ki sokağa çıktıklarında cilbablarını (çarşaflarını) üzerlerine çeksinler. Onunla örtünsünler.”
Bu Ayet-i kerime Medine-i münevverde nazil olmuştur. O zamanki Arap kadınları Setr-i Avrete riayet etmekteydiler. Yani başları açık değildi baş örtüleri takmaktaydılar. Bu ayeti kerime Müslüman kadınların başlarını değil, baş örtülerini ve elbiselerini örtmeleri için nazil olmuştur. Cilbab ayetinin nüzul sebebi kadınların bütün bedenlerini, baş örtüsünü, elbise ve zinetlerini örtmek içindir.
Demekki cilbab kadınların giydikleri elbiselerden farklı bir şey olup onunla bütün vücudunun ve zinet sayılan elbiselerin örtüldüğü bir örtüdür.
Herhangi bir kadın manto giydiğinde onunla setri avret tahakkuk edeceğinden öylece namaz kılabilir. Fakat mantoyla namahrem erkeklerin yüzüne çıkamaz. Ancak baştan aşağı bütün vucudunu kaplayan şeffaf ve ince olmayan vücut hatlarını belli etmeyen, geniş olan, zinet özelliği taşımayan, erkelerin nazar-ı dikkatini celbetmeyen, ve erkeklerin elbisesine benzemeyen, bir örtü ile namahrem erkeklerin yüzüne çıkabilir.


      Ümmü Seleme validemizden nakl edildiğine göre “Cilbab ayeti nazil olduğun da Müslüman kadınların siyah çarşafa büründüklerinde başlarında siyah kargalar varmış gibi bir görüntü vermişlerdir.” (Ahkamıl kuran cilt 1 sayfa 37) Demek başta ezvacı tahirat (Peygamber efendimizin hanımları) ve peygamberimizin kızları olmak üzere sahabei kiramın hanımları siyah çarşaf giymişler ve uygulama günümüze kadar ekseriyetle siyah çarşaf şeklinde gelmiştir. Cilbabın asıl vazifesi kadının zinetlerini örtmesi ve dışarıda kadının çekiciliğini azaltmasıdır. Bunu siyah renk daha iyi temin eder.
Birçok müfessir ve fıkıh Âlimlerine göre cilbab kadının yüzü dâhil olmak üzere bütün vücudunu örten örtüdür. Bunlardan birkaçını sayalım,


     1. İbnu’l Cevzi “Cilbab, başlarını ve yüzlerini örten örtüdür.” demiştir.
2. Ebu hayyam Ahzab suresinin 59. Ayeti-i kerimesinde geçen “Cilbablarını üzerlerine örtsünler.” ifadesini yüz dâhil olmak üzere bütün bedenin örtülmesi olarak kabul eder.
3. Ebu Suud ta “Cilbab kadının yüzü ve bedenini örten örtüdür.” Der.
4. Elmalılı M. Hamdi Yazır, İbni Sirin, İbni Abbas, İbni Kudâme, Suddi, M. Ali Sabuni gibi birçok alimde aynı görüştedirler.


      Müslüman kadının yüzünü ve ellerini örtmesi ile ilgili fıkhi hükümlere gelince, Şafii ve Hanbeli Mezheplerine göre kadının yüzü avrettir ve kapatılması gerekir. Hanefi ve Maliki Mezheplerine göre ise fitne olmadığı zaman kadının yüzü ve eli avret değildir. Lakin fitne varsa kadının yüz ve elleri de avrettir örtünmesi gerekmektedir.[1]
Demek vücut hatlarını gösteren manto ve başörtüsünün kadının şer-i tesettürü yerinde kabul edip müdafaa eden bir kimse hem Kuranın “Cilbab” (çarşaf) Emrine karşı çıkmış, hem üç yüz elli bin müfessirin ve fukahâ-i İslam’ın ittifakı ile sabit olan “Müslüman kadının şer-i tesettürü çarşaftır.” Hükmünü tekzip etmiş ve bin üç yüz elli senelik âlemi İslam’ın uygulamasını red etmiş, aynı zamanda mezkur komitenin fikirlerine destek vermiş ve onlara tabi olmuş olur. VESSELAM.

 

[1] Bu konuda Şafii mezhebinde Muğnil muhtaç cilt 3 sayfa 128, Hanefi Mezhebinde İbnul Abidin cilt 1 sayfa 407 - Cilt 6 sayfa 365 Nimeti İslam adlı kitabın Cilt 2 sayfa 113 ve diğer mezhep kitaplarına bakılabilinir.