İnsan sosyal bir varlıktır. Kendi hayatını idame ettiği gibi diğer insanlara da yardım eder ve yardım görür. Bu döngü içinde toplumun ihtiyaç duyduğu alanlarda meslekler doğmuştur. Hatta bazı mesleklerin öldüğü yeni mesleklerin doğduğu bir vakıadır.
    Zaman içerisinde mesleklerin icrası çeşitli kurumlara dayalı organize bir hal almıştır. Bizans döneminde Lonca'lar kurulmuştu ve sanatkârlar bu şemsiyenin altında çalışmaktaydılar. Loncalar Rum ve Ermeni sanatkârların inhisarındaydı ve yöneticilerini devlet atamaktaydı.
    Selçuklular döneminde Anadolu'da Ahi'lerin tarih sahnesine çıktıklarını görmekteyiz. Ahi kardeş ve cömert demektir. Ahilik teşkilatı ise Anadolu da esnaf ve sanatkârı yöneten teşkilat demektir. Bu teşkilatın kurucusu Ahi Evran dır. 1236 yılında Horasanda dünyaya gelmiş, Moğol tehlikesinden dolayı ailesi Konya, Kayseri, Denizli akabinde Kırşehir'e yerleşmiştir. Ahi Evran hem derin bir dini âlimdir. Hem de maharetli bir deri ustasıdır. 93 yıl süren bereketli bir ömür yaşamış, Onun çabalarıyla esnaf ve sanatkârlar şehirlerde hatta büyük köylerde dahi teşkilatlandılar.
    Ahi birliklerini 5 kişiden oluşmuş yönetim kurulu yönetir, bunları ustalar seçerlerdi. Memleketteki bütün Ahi birlikleri Kırşehir deki Ahi Evran zaviyesine bağlı idi. Bu oluşuma devlet müdahale etmez, tamamıyla sivil inisiyatifle çalışırdı.   
    Ahilik teşkilatının İslam kültüründen kaynaklanan 740 tane prensibi vardı. Bazıları şunlardır:
1.    Doğruluktan ayrılmamak
2.    Dindar olmak,  alçak gönüllü olmak
3.    Kendisini halka adamak
4.    Cömert olmak, Misafirlerini sevmek
5.    İnsanlara nasihat ederek onları iyi yola yöneltmek
6.    Kudreti varken suçluyu affetmek
7.    Bir sanat veya iş sahibi olmak
8.    Hile yapmamak, kusur aramamak
9.    Zenginlere karşı minnetsiz olmak
10.    Kimseye karşı düşmanlık ve kin duymamak
11.    Büyüklere karşı hürmetkâr, küçüklere şefkatli olmak
12.    Eline(hırsız olmamak), beline(namuslu olmak) ,diline (yalan konuşmamak)sahip olmak.
Ahi olmak için bir meslek sahibi olmak gerekirdi. Bu amaçla çocuklar 10 yaşında kendi kabiliyetlerine uygun bir meslekte münasip bir ustanın yanına yamak olarak verilir, iki yıl çalışarak çırak olurdu. 1001 gün çıraklık yaptıktan sonra kalfa olur, sonra 3 yıl kalfalık yaparak Usta olurdu.
Bu süre içinde Ahiler işyerlerinde mesleklerini öğrenirler ayrıca cumartesi akşamları zaviyelerde; okuryazarlık, dini ilimler, dil öğrenme, güzel yazı yazma, musiki dersleri alırlardı.
Ayrıca kılıç kullanma, ata binme, atıcılık gibi sportif ve askeri eğitime tabi tutulurlardı. Uzun kış gecelerinde yaren sohbetlerine katılarak ilim irfan sahibi olurlardı.
Eğitimleri tamamlanan Ahiler mesleki açıdan ilerlemiş, manevi alanda yücelmiş birer usta olarak yetişmiş olurlardı. Usta olmayan işyeri açamazdı. Bazı ahiler eser yazabilecek ilmi bir seviyeye ulaşırlardı.
Ahilikte her sanatın bir piri vardı. Ahiler hem pirlerine hem ustalarına içten bağlı idiler. Bazı sanatların pirleri:
-    Çiftçilerin piri: Hz. Âdem
-    Tüccarların piri: Hz. Muhammed
-    Çobanların piri: Hz. Musa
-    Terzilerin piri: Hz. İdris
-    Berberlerin piri: Salman-ı Farisi
-    Zırhçıların piri: Hz Davut
-    Debbağların(derici) piri: Ahi Evran
Ahi vicdanını kendi üzerine gözcü yapan adamdır. Helalinden kazanan, yerinde ve yeterince harcayan, ölçü tartı ehli olan, yararlı şeyler üreten ve yardım edendir.
Ünlü tarihçi ve seyyah İbn-i Batuta;  Dünyada çok yer gezdiğini Ahiler kadar faydalı ve güzel işler yapan insanlar görmediğini bizlere aktarmaktadır. Ahilikte kaidelere aykırı hareket eden var ise kendilerine ders, etraflarına ibret olacak şekilde cezalandırılırdı.
Hem mesleki hem de ahlaki durumları örnek duruma gelmiş bu insanlar Osmanlı devletinin kuruluşunda ve gelişmesinde büyük bir paya sahiptirler. Osmanlının ilk dönem padişahları aynı zamanda birer ahi idiler. Teşkilat devlet işlerine karışmamış, ancak bazen devletin bazı görevlerini de yapmıştır. Ordunun seferde olduğu zamanlarda iç güvenliği sağlamada etkili olmuş ayrıca orduya malzeme temininde rol oynamıştır.
Teşkilatın orta sandık'ında gelirler toplanırdı. Bu parayla; eğitim faaliyetleri, hayır işleri, imar işleri, toplantı giderleri gibi harcamalar yapılırdı. Yine bu sandıktan esnafa kredi verilir, çalışamaz hale gelmiş esnafın ihtiyaçları karşılanırdı.
Bu harika teşkilat Osmanlının son dönemlerine doğru prensiplerinden vazgeçti. Önceleri seçimle gelen yöneticiler sonraları devlet tarafından atanır oldular. Ehil olmayan Sipahi ve Yeniçerilere Ahilik imtiyazı verildi. Ayrıca dünyada deniz yollarının keşfiyle birlikte ipek yolu önemi yitirdi. Avrupa'da olan sanayi devrimi rekabeti zora soktu. Saydığımız bu darbeleri alan teşkilat son bulmuş oldu.
Ahilik teşkilatı tarih sahnesinden çekildi ancak dünya mesleki eğitim sistemini etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. Özellikle Almanya'nın mesleki eğitim sistemi örnek olarak verilebilir.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda öncelikle Sanat okulları ihdas edilmiş bu okullarda hem teorik hem de pratik eğitim verilmiştir. Tekli sistem dediğimiz tamamıyla okula dayalı bu tercih mecburiyetten kaynaklanmıştır. Çünkü 1. Dünya savaşında esnaf ve sanatkârımız çok azalmış ikili(Dual) sistemi oluşturacak imkân kalmamıştı. Daha sonraları özel sektörün gelişmesiyle birlikte çıraklık eğitimi denemeleri yapılmış, nihayetinde 1986 yılında 3308 sayılı kanunla çıraklık eğitimi mesleki eğitimi sistemimiz içindeki yerini almıştır.
Bu ikili sistemde çırak öğrenciler haftanın 5 günü işletmelerde çalışarak meslek öğrenmekte uygulama yapmaktadırlar. Haftada 1 gün ise Mesleki Eğitimi Merkezlerinde teorik eğitim görmektedirler. Bu sistem bizim kültür pınarımızdan, Ahilikten süzülüp gelmiş olup bize aittir.
Esenlikler dilerim.