An gelir
Paldır küldür yıkılır bulutlar
    Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
        O eski heyecan ölür
An gelir biter muhabbet
    Çalgılar susar heves kalmaz
        Şat araban ölür
Şarabın gazabından kork
    Çünkü fena kırmızıdır
        Kan tutar / tutan ölür
Sokaklar kuşatılmış
    Karakollar taranır
      Yağmurda bir militan ölür
An gelir
Ömrünün hırsızıdır
    Her ölen pişman ölür
        Hep yanlış anlaşılmıştır
            Hayalleri yasaklanmış
An gelir şimşek yalar
Masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
    Direkler çatırdar yalnızlıktan
        Sehpada pir sultan ölür
Son umut kırılmıştır
    Kaf Dağı'nın ardındaki
        Ne selam artık ne sabah
            Kimseler bilmez nerdeler
                Namlı masal sevdalıları
Evvel zaman içinde
    Kalbur saman ölür
Kubbelerde uğuldar baki
    Çeşmelerden akar Sinan
        An gelir
            -lâ ilâhe illallah-
            Kanunî Süleyman ölür

Görünmez bir mezarlıktır zaman
    Şairler dolaşır saf saf
        Tenhalarında şiir söyleyerek
         Kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
    Saatli bir bombadır patlar
        An gelir Attila ölür

    BEN SANA MECBURUM 
Ben sana mecburum bilemezsin 
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum 
Büyüdükçe büyüyor gözlerin 
Ben sana mecburum bilemezsin 
İçimi seninle ısıtıyorum. 

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor 
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor 
Sokak lambaları birden yanıyor 
Kaldırımlarda yağmur kokusu 
Ben sana mecburum sen yoksun. 

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur 
İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur 
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan 
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu 
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından 
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman 
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu 

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor 
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor 
Durup köşe başında deliksiz dinlesem 
Sana kullanılmamış bir gök getirsem 
Haftalar ellerimde ufalanıyor 
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem 
Ben sana mecburum sen yoksun. 

Belki haziran da mavi benekli çocuksun 
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor 
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden 
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun 
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor 
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin 
Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor 

Ne vakit bir yaşamak düşünsem 
Bu kurtlar sofrasında belki zor 
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden 
Ne vakit bir yaşamak düşünsem 
Sus deyip adınla başlıyorum 
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin 
Hayır, başka türlü olmayacak 
Ben sana mecburum bilemezsin. 
        Rahmetle anıyoruz
Kendisinin de söylediği gibi 'Elde var Hüzün'