“İbnü’l Vakt” (Zamanın Çocuğu) Olmak
“Günümüz gençliği lüksü seviyor. Davranışları kötü; büyüklerine karşı saygısızlar ve sadece lak lak etmeyi biliyorlar, büyükleri odaya girdiğinde artık ayağa kalkmıyorlar; ana babaları ile çatışıyor, öğretmenlerine kafa tutuyorlar ve sadece tüketmeyi biliyorlar.” Sokrates
Antik dönemdeki gençlik değerlendirmesinin günümüz gençlik halleri ile bu denli benzerlik göstermesi tesadüf olabilir mi?
Tesadüf olmadığı aslında ortada, öteden beri gençlik kavramının anlamı çok değişmiş değil. Sokrates’in gençlerle ilgili şikâyetlerinin her birini her gün tecrübe etmekteyiz. Lükse düşkünlük, aşırı tüketici davranışları, üretimde yer almama, iş beğenmeme, ebeveynler ve öğretmenleri ile yaşanan çatışmalar gibi sorunlar antik dönemden beri benzerlik göstermesine rağmen halen bu sorunların var olması ve bir çözüme kavuşturulamaması bu işin sosyolojisi gereği midir?
Yoksa bu sorunların var olması stratejik olarak gençlerin pasifize edilmesi için kimilerinin yararına mıdır?
Tüm bunlar üzerinde uzun uzun elbette ki değerlendirmeler yapılıyor ve yapılmaya da devam ediyor. Bu soru ve sorunlar öyle anlaşılıyor ki insanlık var olmaya devam ettikçe kuşaklar arasında konuşulmaya, tartışılmaya devam edecek.
Kuşak veya kuşaklar konusu sosyoloji biliminin en temel araştırma konularından biri elbet. Alfabetik olarak belli zaman aralıkları içinde yer alan kuşaklara yapılan değerlendirmeleri karakterize etmek ve kendi içinde anlaşılır kılıp sosyal mühendislik açısından işlenebilir verilere dönüştürmek için böyle bir yola girilmiş.
Bu konu özellikle batıda bilimsel çalışmalar yapmış sosyologlar ve sosyal bilimcilerin çok sık başvurduğu bir parametreye dönüşmüş. Sadece kendi toplumlarını değil diğer toplum yapılarını da anlamak ve işlenebilir veriler elde etmek için bu yöntem kullanılmış. Hal böyle olunca sosyal açıdan birçok konu bu başlık altında uzun uzun konuşulmuş. Bizdeki sosyal bilimciler, siyasetçiler, eğitimciler ve özellikle son yıllarda ekonomistler tarafından bu konu serlevha haline getirilmiş.
Şimdilerde neredeyse her kesin aşina olduğu, günlük sohbetlerde çok sık konuşulur hale getirdiği Z KUŞAĞI kanaatimce en çok da markaların, satış ve pazarlamacıların, reklamcıların ve tabiki siyasetçilerin gündemindeki en önemli konu başlığı.
Bu kitle kimisi için para, satış, marka değeri, hedef kitle ve ulaşılabilirse rekabet avantajı anlamına gelirken kimisi içinde oy deposu, ikna edilip saflarına çekilmesi gereken kitle ve iktidara giden yol anlamı taşıyor.
Her şey değiştiği gibi elbette gençlikte, kuşaklarda değişiyor.
Farklılaşıyor.
İçinde doğduğu ana ve içinde yer alacağı zamana akıp duruyor.
Eğitim stratejisi açısından konumuzu daha da anlaşılır kılacak Hz. Ali’ye atfedilen çok önemli bir söz var.
“Çocuklarınızı içinde bulunduğunuz çağa göre değil, onların içinde yaşayacağı çağa göre eğitin.”
Bu hakikati anlamaya başladığımızda aslında doğru ve işe yarar olanın “İbnü’l vakt” yani “zamanın çocuğu” olmak olduğu gün gibi aşikârdır.
Bu hakikat görmezden gelindiğinde, inkâr edildiğinde, küçümsendiğinde asıl sorunlar baş göstermeye ve kuşak çatışması denen şeye zemin hazırlanmaya başlanmış oluyor.
Kimilerinin avazı çıktığı kadar bağırmasına, sorun var deyip yaygara koparmasına neden olan şey tam da bu hakikate kör, sağır kalmakla ilgili.
Dedik ya değişmeyen tek şey değişimin ta kendisi diye.
Bizi biz yapan ana ilkeler rehberliğinde değişen her şey karşısında insanda yeni bir mevzi açmalı, konum sahiplenmeli ve an’ın içinde akıp giderken değişen, dönüşen, yenilenen düşünce, imkan, bilgi ve vizyon sahibi olabilmeli.
Bir şey sırf yeni diye, farklı diye reddedilmemeli, dışlanmamalı, inkâr edilmemeli ve kavga edilmemeli.
Gençlikte, akıp giden zamanda bu çerçevede değerlendirilmeli, anlaşılmalı.
Dün olduğu gibi bugünde yarında gençlik kendinde barındırdığı güç ve enerjiyle değişimin, yeniliğin, farklılaşmanın, şimdiye ve yarına ait olmanın adı olmaya devam edecek.
Son zamanlarda sokak röportajlarında görmeye başladığımız ak saçlı amcalarla gençlerin siyaset, ekonomi, eğitim, teknoloji, din veya herhangi bir konuda karşılıklı olarak nasıl tartıştıklarını ve kuşaklar arasında anlam ve kavrayışta açılan makası çok net görme fırsatımız oluyor.
Hele o çok sık söylenen;
-Telefonunu çıkar bakayım! Sözü, tepkisi ve sonrasında yaşananlar olaya ve gençliğe bakıştaki yamukluğun en somut kanıtı oluveriyor.
Özetle kuşaklara alfabenin içindeki bir harf muamelesi yapmaktan da zamanın içinde, an’ın içinde şimdiden yarınlara akıp duran “İbnü’l Vakt” gözüyle bakmak daha gerçekçi ve daha anlamlı olacaktır.
Dünden elde edilen değerleri, ilkeleri bugüne ve yarınlara gençliğin dinamizmi, enerjisi, heyecanıyla taşımak için yeni anlamlar, kavramlar üretmek veya sosyal mühendislik yapmaya gerek yok.
Gençlik, kendi başına hazinenin ta kendisidir.
İnsanlığın ve toplumların ulaşmak istediği hedeflerin, başarıların ve kazanımların garantisidir.