Asker Yolu Beklerim,
    Günü Güne Eklerim.
    Sen Git Yârim Talime De,
     Ben Sılayı Beklerim.

   Yurdumuzun her yerinde olduğu gibi yöremizde de asker ocağı için 'Peygamber ocağı' denilerek her zaman anne ve babalar evlatlarının askere göndermekten gurur duymuşlardır.
   Bunun yanı sıra askere gitmeyen veya askerlik yapmayan kişilere de toplum iyi gözle bakmamıştır.
Her zaman askere gitmeyen insan için yarım insandır denilerek, hele hayırlısı ile askere gitsin gelsin de ondan sonra adam olur denilmiştir.
   Ve askere gitmeyene de Her yerde olduğu gibi Van'da da kolay kolay kimse kız vermezdi. Çoğu zaman askerlik hem evlenme hususunda hem de iş kurma veya işe geçme hususunda genç delikanlılar için bir engel teşkil ederdi.
Bizim milletimiz belli bir yaşa gelmiş olan erkek evlatlarını vatanın savunması için "Peygamber Ocağı" ismini verdikleri asker ocağına seve seve göndermektedir. Türk milleti bilir ki, vatan, millet, bayrak ve hürriyet için mücadele kutsaldır. Bu uğurda ölmek ise şahadettir. Türk milleti tarih boyunca bu mefkûre ile vatanına, milletine, dinine düşman olanlarla ve saldırıda bulunanlarla savaşmış, destanlar yazmıştır.
   Bugün Van ve çevresinde, diğer yörelerimizde olduğu gibi, bu kutsal vazifeye gidecek olan gençlerimizi uğurlarken bazı inanışlar, uygulamalar ve adetler ortaya çıkmıştır. Otobüse bindirilip uğurlanır.
Bazı kesimlerde bir gün öncesinde mevlit ve Kur'an okutma âdeti vardır. Bu mevlitte bütün arkadaşlar, akrabalar, komşular toplanırlar gençle helalleşirler. Van ve çevresinde askere uğurlama genellikle bu şekilde yapılır.
 
   Askerlik kutsal bir görev addedildiği içindir ki anne ve babalar oğullarını askere gönderdikleri zaman ardı sıra şunu söylerlerdi:
'Ölürse yer beğensin
Kalırsa yar beğensin' .
   Geriye dönerek baktığımızda askere gidecek kişiler için öyle şimdiki gibi bir araya gelip şaşaalı yemekler yemek, arabalara bindirilerek  'En büyük asker bizim asker gibi' slogan atmak, uçakla yolculaşmak yoktu.
Daha trenin bile Van'a gelmediği o yıllarda askere gitmek bile meşakkatli bir işti. Zaten askerlik için acemi birliğine gidenlerin hiç biri Adana, Konya, Ankara, Samsun gibi illerden bu yana gitme ve daha sonra buralara gelme şansı hemen hemen yok gibi ve istisnaydı.
   O yıllarda Türkiye'nin İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Antalya ve nice yerlerini sadece kitaplarda, ansiklopedilerde ve bazen de sinemada gören gençler askerlik sayesinde öte şehirleri görüyor ve geldikten sonra da askerlik yaptıkları ballandıra ballandıra anlatırlardı.
Ulaşımın zor olduğu o yıllarda batıyı herkes hayal eder ve filmlerde gördüğü zaman işte burası, Ulus işte burası Atatürk Heykeli işte burası Taksim veya işte burası İzmir konak saat kulesi diyerek nasılda heyecanlanırlardı.
Askere gidecek genci en başta komşuları akrabaları ve tanıdıkları sıra ile çağırır ve giderayak ona onore eder ve herkes elinden geldiği imkân nispetinde gizlice askere gidecek gencin cebine para bırakırdı.
Askere Gidecek Gençlerin Eve Çağrılması ve Harçlık Verilmesi bir mecburiyetti ve herkes bunu zevkle yerine getirirdi.
Eve çağırma, yemeğe davet etmek demektir. Van'da askere gidecek genç mutlaka yemeğe davet edilir. Bu davette ikram edilen yemekler, işte o zamanın Van yemekleri olurdu, Ayran aşı, sengeser, Keledoş, yanında sedri pirincinden bir pilav ve ardı sırada ya demir atlısı veya kaşık tatlısı makbule geçen yemeklerden idi. .
Davetler askere gidecek gencin yola çıkacağı günden bir hafta 10 gün önce başlardı. Eğer hısım, akraba, konu komşu çok ise bir kısmına da sadece evlerine ayaküstü uğranarak veda edilirdi. , davet sonrasında, azına çoğuna bakılmaksızın gence mutlaka harçlık verilirdi.
Gerçekten de askerlik görevi Anadolu genci için o zamanlar bir büyük şeref addedilirdi.  Yukarıda da belirttiğim gibi Çoğunlukla köyünden dışarı çıkmamış olan delikanlıya, Memleket-yurt görme, gurbete alışma, değişik insanlarla tanışma ve kaynaşma, kısacası hayatı daha iyi tanıma ve kavrama şansı verir. Bu yüzden askerliğini yapan bir gencin, çok daha olgunlaşmış ve pişkinleşmiş olduğu düşünülür.
        

    Eksere gidecek genç için en başta ailesi ve komşuları yolda yiyip içmesi için mutlaka kaç gün yol gideceği de hesaba katılarak yolluk bırakılırdı. İşte tandır ekmeği, otlu peynir, Kadınbudu köfte, çöçe, Van pastası nevalesi ile askere giden genç bunları yiye yiye yol alırdı. Ve tek gitmediği için de yol arkadaşı askere gideceklerle bu yolluklar bölüşülürdü.
Askere gidecek genç,  kendisini uğurlamaya gelenlerin hepsiyle teker teker vedalaşır. Yaşıtlarıyla kucaklaşır. Kendinden büyük olanların ellerini öper, Büyükler de karşılık olarak onun gözlerinden öperler. Vedalaşma bittikten sonra delikanlı tahta bavulunu alarak yola çıkar.
  O yıllarda böyle lüks valizler yoktu tahta valiz bile zor bulunurda. Birçoğu da şeker torbasından yapılmış uyduruk çanta varı şeylerle askere uğurlanırdı.
Buradan askere gitmek durumu çok iyi olanlar çok azı uçakla ve orta hallilerde otobüsle giderken durumu iyi olmayanlarda 1972 den sonra Tatvan'a gider ve oradan trene binerek tıngır mıngır 3-4 günde ancak gidecekleri yere varırlardı.
O zamanlar böyle yol üzerinde dinlenme tesisi,,konaklama yerleri olmadığı için herkes erzakını yanına alır yol üzeri ufak şeyler alınırdı.
  Eh yol uzun git git bitecek gibi değil, anadan, babadan yuvasından ayrılan anne kuzuları efkârlandığında sesi güzel birisi ' Giderim Vanâ doğru, yolum ırana doğru' uzun havasını okurken bir diğeri de 'Huma kuşu yükseklerden seslenir' der.
Biride bir asker türküsü tutturur da :

Pilav Pişirdim Yavan,
Üstüne Koydum Soğan.
Yatağına Uzanmış Da,
Uyan Askerim Uyan.

Der.

Böyle güle oynaya askere gidilir ve ondan sonra nizamiyeden içeri girdikten sonra askerlik başlardı.
Nizamiyeye bir giren bizim zamanımızda 2 yıl sonra teskeresini alır çıkardı ve ondan sonra işte ben yenidünyaya geldim derdi ve sırtından bir büyük yükün kalktığını hissederdi.  
Asker olanlar için az bir maaş vardı bizim zamanımızda 9 lira 90 kuruştu 10 kuruş vergiye giderdi. Her 15 günde bir kaç paket asker sigarası ve sabun verilirdi.
Telefonun, telgrafın olmadığı bir ortamda anne babaya, ablaya, tanıdıklara arkadaşlara bol bol mektup yazılır ve gelecek mektuplarda dört gözle beklenirdi.
Ve asker her zaman şunu derdi ' Param varsa, mektubum gelirse' askerlik çok kolay.
Derken askerlik biter ve genç askerden döndükten sonra durumu iyi olan kurban keser, mevlit okuturdu.


   Askerliğin ne kadar kutsal olduğunu ve bu uğurda seve seve can verilceğini dile getiren bir hikâye ile Yazımızı sonlandıralım:

   Şöyle bir hikâye anlatılır.

    Mehmet isminde delikanlının biri askere uğurlanırken, annesi tarafından avuç içine kına yakılır ve uğurlanır. Eğitim esnasında gencin elindeki kına, komutanın dikkatini çeker. Komutan Mehmet'i çağır tır ve bunun manasını sorar. Mehmet ise, kınayı annesinin yaktığını ve manasının ne olduğunu niçin yakıldığını bilmediğini söyler. Komutan ise, Mehmet'e izine gittiğinde bunun manasını annesinden sormasını ve öğrenmesini ister. Mehmet izi ne gittiğinde annesine sorar ve manasını öğrenir. İzin bitip asker ocağına döndüğünde, Komutanı, Mehmet'i tekrar çağırtır ve kına yakmanın ne anlama geldiğini öğrenip öğrenmediğini sorar. Mehmet ise şöyle cevap verir: "Komutanım, bizim kültürümüzde üç şeye kına yakılırmış. Birincisi, gelin olacak kıza kına yakılır. Kocasına kurban olsun diye. İkincisi, kurbanlık hayvanlara kına yakılır. Allah'a kurban olsun diye. Türkler, millet olarak, tarih boyunca askerliğe ve askere büyük önem vermişlerdir. Askerliği ve vatan savunmasını kutsal bir vazife olarak telakki etmiş ve hatta Osmanlı'da asker ocağına "Peygamber Ocağı" denmiştir.