DOKUZ TAŞ
•Bir yere iç içe üç kare çizilir ve kenarları orta noktalarından birleştirilir.
• Böylece 12 köşe ve 12 kenar üzerinde olmak üzere 24 nokta ortaya çıkar.
•Oyuna başlarken, iki oyuncu sırayla birer birer taşlarını noktalara yerleştirir.
• Yatay, dikey veya çapraz bir üçlü dizebilen oyuncu rakibinin taşını dışarı atma yani (kırma) hakkı kazanır.
•Sekiz veya dokuz yaş üstüdür.
• 2 veya daha fazla kişi ile de oynanır.
• Dokuz taş ile oynanır.
• Amaç rakibin üçtaşının yan yana veya üst üste gelmesini engellemektir.
•Sıra ile oynanır.
•İki taşı kalan oyuncu, oyunu kaybeder.
Öncelikle iki grup oluşturulur. Grup 4 veya 5 kişiden oluşur. Daha sonra ağır olmayan taşlar –genelde küçük mermer taşlar kullanılır- üst üste dizilir. Ebe olarak seçilen kişi, elindeki top ile belli bir uzaklıktan taşları devirir. Devirdiğinde hemen kaçması gerekir. Top bu defa diğer gruptadır ve ebe olan oyuncu ve ebe olanın bulunduğu gruptaki oyunculara taşları dizdirmemeye çalışır. Ebe ve grubundaki oyuncular, taşları vurulmadan dizdiğinde oyunu kazanır.
Oyun için dokuz küçük taş bulunur. Bu taşların azami derecede düz olmasına özen gösterilir. Bir de bu taşları düşürmeye yarayacak küçük lastik top gerekir. Oyuna başlamadan önce grup ikiye ayrılır. Sonra da hangi grubun daha önce başlayacağına dair bir yassı taşın bir yüzüne tükürülür ve “ yaş – kuru “ atılır. Yaş kuruyu kazanan grup taşların bulunduğu noktadan 15–20 metre uzağında çizilen bir çizginin dışına geçerler. Taşları koruyacak olan grup dokuztaşı düz bir taşın üzerinde üst üste dizerler. Yaş kuruyu kazanan grup sırası ile topu dizili taşlara atarak onları yıkmaya çalışır. Atışlarda taşlar yıkıldığında ebe grup uzaklaşan topu almaya gittiğinde topu atan grup taşları tekrar üst üste dizmeye çalışır. Bu arada ebe grup topu yakalayıp da rakip oyuncuları oyun sathı içinde vurmayı başarırsa vurulan oyuncu oyun dışında kalır. Top diğer oyuncular tarafından atılıp yıkılmaya ve akabinde vurulmadan yine dizilmeye çalışılır. Eğer bunu başarırsa vurulup oyun dışı kalan bütün oyuncularını kurtarmış ve oyuna tekrar katmış olur. Bu işi hiçbir oyuncu başaramadığı takdirde oyunu kaybederler ve ebe olan grup onların yerini alarak oyuna başlarlar.
Not: Takım kurmak için iki kişi ortaya bir çizgi çeker ve o çizgi üzerinde "Alırım veririm, ben seni yenerim" tekerlemesiyle birbirlerine doğru sırayla ilerler. Son adımlara gelindiğini anlayan kişi –eğer sıra onda ise- "Aldım verdim, ben seni yendim" der ve takımını seçmeye hak kazanır
BEŞ TAŞ
Karşılıklı iki kişi tarafından oynanır. Kızlar da erkekler de oynar. Taşlar (5 adet) yere atılır. İlk önce BİRLER oynanır. Birlerde; oyuncu bir taşı baş hizasına kadar havaya atar. Havaya attığı taş yere düşüne kadar taşı havaya attığı elle yerden bir taş alıp havaya attığı taşı tutmak zorundadır. Tutamazsa yanar. İkilerde; yine havaya bir taş atıp aynı elle yerden 2 taş almak, Üçlerde; üç taş almak, dörtlerde havaya attığı taş yere düşene kadar 4 taşı da almak ve havadan düşen taşı tutmak zorundadır. Daha sonra işaret parmağını (sol el) orta parmağının üstüne koyup yere dayayarak köprü oluşturulur. Sağ elle de bir taş yukarı atılır. 4 taşı da birbirine değmeyecek gibi köprü kurduğu parmaklarına yakın bir yere bırakır. Havaya attığı taş yere düşmeden köprüden bir taşı diğer tarafa geçirir ve yukarıya attığı taşı yere düşmeden tutar. Dört taşı da birer birer diğer tarafa geçirince bu bölüm de bitmiş olur. Sonra 5 taşı sağ elle havaya atıp birlerde en az bir taş elinin üstünde kalacak şekilde taşları yakalar, elinin üstündeki (tersindeki) taşı tekrar eliyle yukarı atar ve avucuyla yere düşmeden yakalar. Bu hareket ikilerde 2 taş, üçlerde 3 taş, dörtlerde 4 taş ve beşlerde 5 taş elinin üstünde tutulup avucuyla yakalayacak biçimde devam eder. Elinin üzerinde eksik taş yakalarsa ve avucuyla tutamazsa yanmış olur.
Yukarıda tüm bu hareketleri yanmadan yapıp tamamlarsa, oyunda başarı sağlamış olur ve rakibine karşı bir oyun ilerde olur.
Aynı oyun koyun, kuzu ve keçilerin ön ayaklarının dizlerinden çıkan aşık kemikleriyle de oynanır. Hatta taştan ziyade aşık kemikleriyle oynanmaktadır.
Bu oyun evde, sokakta kısacası biraraya gelen iki kişinin ilk öncelikle tercih ettikleri bir oyundur. Tüm çocuklar tarafından bilinir ve oynanır.
ÜÇTAŞ:
Yere bir kare çizilir ve karenin içine artı işareti çizilir. İki kişi ile oynanan "Üç Taş Oyunu"nun amacı, kesişme noktalarına yerleştirilen taşlar ile yatay, dikey ya da çapraz yönde bir sıra oluşturmaktır. Oyuncular taşlarını sırayla ve teker teker boş kesişme noktalarına yerleştirir. Sonra her oyuncu sırayla bir taşını komşu bir boş noktaya geçirir ve üçlü bir sıra oluşturmaya çalışır. Taşlarıyla ilk sırayı oluşturan oyuncu galip gelir. Oyuncu taşları yatay, dikey veya çapraz sıra halinde dizebilir.
İki kişilik bir oyun olup karma bir şekilde oynanır. Her oyuncu üçer taşla her yere basitçe çizilebilen şekil üzerinde oynanır. Oyuncular sırası ile taşları istedikleri bir noktaya koyarlar. Amaç kendi taşlarının üçünü bir araya getirmektir. Bunu yaparken, rakibi kollamak da gerekiyor. Taşların hepsi konduktan sonra, ilk taşı konanın oynaması gerekir. Taşlar konulup elde kalmayınca şekil üzerindeki taşlar sadece boş olan yerlere hareket ettirilebilir; ama sadece bir basamak olmak şartı ile. Önünde kendi taşı varsa dahi hareket edemez. İlk kez üçtaşı yan yana ya da alt alta getiren oyunu kazanır. Oyuncuların taşlarının karışmaması için değişik şekil ya da renkte taşlar seçilir.
MELİKAN (ÇELİK ÇOMAK)
Sopalarla oynanan bu oyun Van’da hemen hemen denilebilir ki tüm erkek çocuklarının çocukluk hayatlarında en çok oynadıkları bir oyundur. Van’da kime sorsanız mahallesinde, sokağında o toprak zeminde melikan oynamıştır.
İlkokul çağında veya ortaokul çağındaki erkek çocukları tarafından oynanan ve oynayanlara keyif veren bir oyundur. Bir kişi tarafından bir çukur içerisinden büyük bir sopa ileriye doğru fırlatılan 10-15 cm. boyundaki küçük sopa parçası yere düşmeden diğer oyuncular tarafından ellerindeki sopalarla yere düşmeden vurulmaya çalışılırdı.
Vuran kişi küçük sopayı vurduğu yerden düşürdüğü yere kadar olan mesafede küçük sopayı atan kişinin veya taraftarlarının sırtlarına binerek gezdirilirdi.
Bu oyun her zaman mahalle arasında oynanırdı.
GEÇMİŞTE Van’da En çok oynanan oyunların başında gelmektedir. Karma olarak oynanır. En az iki kişi ile oynanır, takım halinde de oynanabilir. Düzgün bir yere değneğin ucunun rahatça girebileceği genişlikte ve derinlikte bir yarık açılır.
Bu yarığın üzerine çelik yerleştirilir. Oyuna başlayan oyuncu değneğinin ucunu, çeliğin altındaki yarığa sokarak tüm gücü ile rakibinin yakalayamayacağı kadar uzağa fırlatır ve değneğini çeliğin pozisyonundaki gibi çukurun üzerine koyar.
Bu sırada diğer oyuncu yaklaşık 15–20 metre karşısında yerini alır, çeliği yakalamaya çalışır. Çeliğe elindeki değnekle vurursa ya da yakalarsa oyun sırası kendisine geçer. Vurmaz ise çeliğin düştüğü yerden alıp, çeliğin fırlatıldığı çukurun üstüne rakibinin koyduğu değneğe doğru atarak ona temas ettirmeye çalışır.
Eğer değneğe vurursa atış sırası yine kendine geçer. Vuramaz ise atışı yapan oyuncu değneğini alarak yerdeki çeliği sadece değneğin yardımı ile havalandırarak havada iken değnekle vurarak, uzağa atmaya çalışır, çünkü ne kadar uzağa atarsa o kadar çok sayı kazanacaktır.
Aynı şekilde toplam üç kez vurur. Eğer rakip oyuncu çeliğin son ulaştığı yer ile fırlatıldığı çukur arasındaki mesafeye üç kez atlayarak ulaşabilir ise oyun sırası kendine geçer. Üç kez atlama sonucunda ulaşamayacaksa, diğer oyuncu çeliğin düştüğü yerden alarak adımlarını saymaya başlar, atış yapılan yere kadar sayar. Oyuncular hangi sayı üzerinde anlaşmışlar ise o sayıya ilk ulaşan kazanır.
GÜVERCİN TAKLASI:
GÜVERCİN TAKLA: Denilen bu oyun, vücudunu iyi kullanmak isteyen şimdiki beden derslerindeki, kasadan atlama gibi bir şeydi.
İki guruba ayrılır ve ebe gurup kasayı oluşturur, öbür gurubun oyuncuları koşarak gelip bu insan kümesinin eğilmiş vaziyetteki sırtlarından takla atarak ve öbür tarafa ayak üzerinde düşülecek şekilde geçmekti.
Elin yere değmesi veya takla aşamama yanma sebebi idi.
Dörder kişilik iki takım ile oynanır. Ebe takımından iki kişi birbirlerine arkaları dönük olarak dururken diğer ikisinden biri ön tarafa diğeri arka tarafa olmak üzere kafalarını ayakta duran arkadaşlarının bacaklarının arasına sokarlar. Diğer takımın oyuncuları önde yarı yatık duran oyuncunun sırtına ellerini koyarak, ayakta duran bellerini aralamış oyuncuların arasından takla atarak arkadaki oyuncunun üzerinden yere inerler. Yatan ve ayakta duran oyuncular
atlama yapan oyuncuları engelleyici harekette bulunamazlar. Bulunurlarsa atlayış tekrarlanır. Oyunculardan biri taklayı atamaz ise tüm takım olarak diğer takımın yerine geçer. Oyun aynı şekilde devam eder gider.
UZUN EŞEK:
İki türlü olanı vardı, birisi ferdi tek eşek olur, öbürü ise eşli oynanırdı. Ki gurup halinde oynanan eşli uzuneşek, ,oyunu yöneten bir kişinin ilk baştaki kafasını bacaklarının arsına sokup eğilirdi ve arkadaşları da ardı ardına, onun arkasına dizilirlerdi, bur da amaç eşeği çökertmekti.
Herkes bir kişinin üzerine atlayarak bütün ağırlık ona verilir ve o şahıs üzerindeki yükü çekemeyip, yere düşerdi, buna eşek çöktü denirdi.
Oyunu yönetene Üsteki ekip başı, parmakları ile bir sayı gösterirdi ve alttakilere sorardı.
Çattı pattı kaç attı?
Altta ki sözcü bir sayı söylerdi eğer, gösterilmiş rakamı bilmişse, guruplar yer değişirdi.
Bu oyunda resmen altta kalanın canı çıkardı ve mızıkçılık çok olurdu.
Hakem olan kişi bir duvara ya da dayanabilecek bir yere sırtını verir bacağını açar. Oyuncunun biri kafasını hakemin bacaklarının arasına koyar ve belini düz bir şekilde tutar. Takımın diğer oyuncuları da onun arkasına aynı biçimde dizilirler. Diğer takımın oyuncuları sırası ile bunların sırtlarına atlarlar. Dört oyuncu da atladıktan sonra da takımın ebesi eliyle bir sayı gösterir: “Eşeğim kaç yaşında ?” ya da “Çıtı mıtı kaç? “ diye sorarlar. Sayı ondan fazla olamaz. Altta yatan takımın ebesi bu sayıyı tahmin etmeye çalışır. Eğer doğru tahmin edemez ise diğer takım yine atlayış yapar. Tahmini doğru yaparlar ise, yani sayıyı bilirler ise, atlama yapan oyunculardan biri yere düşerse ya da ayağı yere değerse, takımlar yer değiştirir. Atlayış yapma sırası diğer takıma geçerdi.
Mendil kapmaca
Mendil Kapmaca Oyununu, eşit sayıda oyuncudan oluşan iki takım arasında oynanır. Takımlar, aralarında 20-25 metre aralık bırakacak biçimde, karşılıklı birer sıra halinde dizilir. İki sıranın ortasındaki alanın tam orta yerine, yarım metre çapında bir daire çizilir ve ortasına mendil ya da başka bir nesne koyulur. Oyunu yöneten bir hakem ya da kaptan seçilir. Bu hakem dairenin ortasında durarak mendili de elinde tutabilir. Hakem "5'ler!" diye bağırınca, her iki takımdan beşinci oyuncular koşarak mendili kapıp kaçar. Mendili kapanı kovalayan öbür oyuncu onu yakalamaya çalışır. Mendili alan oyuncu yakalanmadan eski yerine dönebilirse, takımına bir sayı kazandırır. Yakalanıp mendili kaptırırsa, takımı bir sayı kaybeder. Mendili alan oyuncunun yakalanmadan yerine dönmesi üzerine, hakem yeniden her iki takıma seslenir ve oyun sürer. Oyunu, daha çok sayı alan takım kazanmış olur.
KÖREBE:
Grup oyunlarındandır. Karma oynanır. Oyuna başlamadan önce tekerleme ya da sayı ile “ebe” belirlenir. Ebenin gözü eşarpla bağlanır. Sonra bir meydanda ebe tarafında serbestçe dolaşır. Ebenin görevi arkadaşlarından birini eliyle yakalayıp ebelikten kurtulmaktır. Oyuncular, oyun esnasında “körebe sesime gel” diye seslenip elleriyle ebeye dokunarak eğlenirler. Ebe bu seslenmelerden ve oyuncuların kendisine dokunmalarından yararlanarak oyunculardan birini yakalamaya çalışır.
Ebe ortada kalacak biçimde oyuncular bir halka oluştururlar.
Türkü söyler döneriz
Bil bakalım biz kimiz
Elindeki değnekle
Göster bizi körebe
Sözlerini yinelerken halkayı bozmadan el çırparak ebenin çevresinde dönerler. Ebe bu sırada kollarını öne doğru uzatarak dokunduğu kişinin başını, yüzünü ve üstünü elleriyle yoklar. Kim olduğunu anlayabilirse adını söyler. Eğer tanırsa, dokunduğu oyuncu ebe olur. Tanıyamazsa, oyun aynı ebeyle sürer. Körebe evin içinde oynandığı gibi dışarıda da oynanır.
YAĞ SATARIM:
Karma olarak oynanır. Yere bir daire çizilir. Oynayacak kişiler bu daire etrafında toplanırlar. Bir kişi ebe seçilir. Ebe “yağ satarım, bal satarım, ustam ölmüş ben satarım” diye mani söyleyerek daire etrafındaki çömelen oyunculardan herhangi birinin arkasına elindeki mendili bırakır.
Arkasına mendil bırakılan kişi mendili görürse alıp ebeyi kovalamaya başlar. Ebe yakalanmamak için onun kalktığı yere doğru koşarak çömelir.
Bu oyun genellikle, İlkokullarda beden derslerinde öğretmen nezaretinde oynanan bir oyundu.
Sınıfta ki kişiler, yere çömelir ve bir daire oluşturulurdu, elinde mendil olan ve mendilin bir ucuna da düğüm atılırdı.
Daire olmuş kişilerin etrafında, yağ satarım, bal satarım, ustam ölmüş ben satarım diyerek gezerdi ve birisinin arkasına mendili bırakırdı, arkasında mendil olduğunu fark etmeyen kişi mendil ile dairenin etrafında kovalanır ve yerine oturuncaya kadar, kendisine mendil ile vurulurdu.
Yağ satarım, bal satarım
Ustam ölmüş ben satarım
Ustamın kürkü sarıdır
Satsam on beş liradır
Zam-bak, zum-bak
Dön arkana iyi bak
Yağ satarım bal satarım
Ustam ölmüş ben satarım
Alacağına, bulacağına
Bir kaşık ayran
AÇ KAPIYI BEZİRGÂNBAŞI
Genelde kız çocuklarının tercih ettiği bir oyundu.
Oyuncular içinden iki elebaşı seçilir. Elebaşılar bir kenara çekilerek kendilerine birer isim alırlar. Ancak diğer oyuncular elebaşı olan arkadaşlarının aldıkları isimleri bilmeyeceklerdir. Diyelim ki elebaşlarından birisi "ayva" diğeri "nar" adlarını almış olsun.
"Ayva" ile "nar" karşılıklı durarak elele tutuşurlar ve kollarını kaldırarak bir köprü oluştururlar. Diğer oyuncular bu dizilişi bozmadan aşağıdaki tekerlemeyi söyleyerek köprü altından geçerler:
"Aç kapıyı bezirgânbaşı, bezirgânbaşı..."
"Kapı hakkı ne verirsin? Ne verirsin?"
"Arkamdaki yadigâr olsun, yadigâr olsun."
Tekerlemede yer alan "Kapı hakkı ne verirsin?" sorusu elebaşılar tarafından sorulmaktadır. Kapı, dizideki ilk oyuncu tarafından açtırılır. Ancak dizinin en arkasında yer alan oyuncu yadigâr edilmiştir. Bunun için en arkada yer alan oyuncu köprü altından geçerken köprü indirilir ve kendisi halkaya alınır. Bu oyuncuya ancak onun duyabileceği bir sesle:
- Ayva mı? Nar mı? Diye sorulur.
O da aynı sessizlikte bu isimlerden birini söyler. Hangi ismi söylemişse onun arkasına geçer. Oyuna dizi bitinceye kadar devam edilir. Daha sonra ortaya bir çizgi çekilir. Elebaşılar karşı karşıya geçerler. Birbirlerini çekmeye başlarlar. Hangisi diğerini kendi tarafına çekerse, oyunu o taraf kazanmış olur.
ÂŞIK ATMA:
Genellikle kırsal kesimde hayvanların aşık kemiği ile oynanan bir oyundu ve kayış ile ele vurma vardı.
Benle kimse aşık atamaz lafı dilimize bu oyundan girmiştir.
Aynı kibrit kutusu ile oynanan oyun kuralları geçerli idi.
Aşık kemiği yere atıldığı zaman eğer dik gelirse daha fazla sayı alınırdı.
Âşık oyunu hayvanların diz kapaklarından çıkartılan âşık kemikleriyle oynanırdı. Kemiğin yan yüzeylerine, sofu, hırsız, polis, bey gibi isimler verilerek âşık zar gibi yere atılırdı
Âşık kemiğini atan kişi bey veya polis tarafını üste getirecek şekilde attığı takdirde karşı kişinin sırtına biner ve kendisini on beş yirmi adım gezdirmesini isterdi.
Şayet hırsız tarafı üste gelirse karşı taraf âşık kemiğini atanın sırtına biner gezinmiş olurdu. Âşık kemiğinin sofu tarafı üste geldiği takdirde hiçbir işlem yapılmaz kemik yeniden atılırdı.
KUTU KUTU PENSE :
Oyuncular el ele tutuşur ve bir çember oluştururlar.Dönmeye başlanır ve dönerkende
(KUTU KUTU PENSE ELMAMI YENSE
ARKADAŞIM -------------ARKASINA DÖNSE.) İsmi söylenen oyuncu arkasını döner ve oyun devam eder. Tüm oyuncuların ismi söylenir.
MENDİL KAPMACA :
2 grup oluşturulur.sıra ile gruplar girer ortada bir kişi bu bulunur ve eli yukarıda mendil tutar.ilk oyuncular koşmaya başlar mendili ilk alıp tekrar eski yerine dönen oyunu kazanır.bu diğer oyuncularda da gerçekleştirilir.ama mendili kapanı diğer grubunun oyuncusundan birisi vurursa galibiyet karşı tarafa geçer. Mendil Kapmaca Oyununu, eşit sayıda oyuncudan oluşan iki takım arasında oynanır. Takımlar, aralarında 20-25 metre aralık bırakacak biçimde, karşılıklı birer sıra halinde dizilir. İki sıranın ortasındaki alanın tam orta yerine, yarım metre çapında bir daire çizilir ve ortasına mendil ya da başka bir nesne koyulur. Oyunu yöneten bir hakem ya da kaptan seçilir. Bu hakem dairenin ortasında durarak mendili de elinde tutabilir. Hakem "5'ler!" diye bağırınca, her iki takımdan beşinci oyuncular koşarak mendili kapıp kaçar. Mendili kapanı kovalayan öbür oyuncu onu yakalamaya çalışır. Mendili alan oyuncu yakalanmadan eski yerine dönebilirse, takımına bir sayı kazandırır. Yakalanıp mendili kaptırırsa, takımı bir sayı kaybeder. Mendili alan oyuncunun yakalanmadan yerine dönmesi üzerine, hakem yeniden her iki takıma seslenir ve oyun sürer. Oyunu, daha çok sayı alan takım kazanmış olur.
HAVALI İSTOP :
Bu oyun topla oynanır.bir kişi topu havaya atarak bir isim söyler.ismi söylenen kişi topu yere değdirmeden tutarsa tekrar isim söyler.yere değerse topu kapana kadar diğer oyuncular kaçar.ebe topu tuttuğu zaman -istop- der ve oyuncular adım atamaz.ebe renk söyler ve kovalamaya başlar oyuncularda rengi arar rengi tutan vurulmaz vurulan ebe olur oyun dışı kalır.oyun tekrarlanır ve sona kalan çürük elma seçilir.
İstop'ta oyuncular bir daire oluşturur. Oyunu başlatmak için oyunculardan biri ebe olur. Ebe, oyunculardan birinin adını söyleyerek topu havaya atar. Top yere düşerken, adı söylenen oyuncu topu havada yakalarsa, başka birinin adını söyleyerek topu yeniden havaya atar. Topu havada tutamayan oyuncu, topu yerden eline aldığında "İstop!" diye bağırır. Kaçışan oyuncular "İstop" dendiği anda oldukları yerde durmak zorundadır. Bu durumda ebe, duran oyunculardan birini topla vurmaya çalışır. Vurulan oyuncu bir puan kaybeder ve ebe olur. Üç kere vurulan kişiye bir ad takılır.Ve oyuna o adı ile devam eder. Top atılırken gene aynı isim söylenir.Altı kez vurulan kişiye ise bir ceza verilir.Oyuncunun bir eşyası saklanır ve oyuncu o eşyayı ip uçları ile bulur.Oyuncu eşyaya yaklaşınca sıcak uzaklaşınca soguk denir.Ve böylece oyun devam eder. bu oyun oynanırken oyuncular arkasına bakamazlar sadece elleriyle yeri yoklayabilirler
İp atlama
"İp Atlama" oyununu daha çok kızlar oynar. Tek başına oynanabildiği gibi, birkaç kişi bir araya gelerek de oynanır. Değişik ip atlama biçimleri vardır: Tek başına ip atlamak isteyen kişi boyuna uygun uzunca bir ip alır; bunu iki eliyle uçlarından tutar, döndükçe bir halka oluşturacak biçimde ipi çevirerek başının üzerinden ve zıplayarak ayaklarının altından geçirir. Birkaç çocuk bir araya gelmişse, iki çocuk uygun uzunlukta ve kalınlıkta bir ipin iki ucundan tutar. İp çevrilirken öbür çocuklar sırayla zıplayarak ip atlarlar. Bu sırada ipin düzgün çevrilmesi ve her çevrilişinde yere değdirilmesi gerekir. İp, atlayanın ayağına takılırsa oyuncu yanar. Bir başka biçimi ise, iki çocuğun yan yana ip atlamasıdır.
SAKLAMBAÇ
Her yerde oynanabilen bir oyundur. Seçilen ebe, duvara ya da seçilen alana kolunu koyar ve yüzünü kolunun üzerine kapayarak saymaya başlar. Burası, ebenin bir anlamda kalesidir! Ebe, 10’ a kadar saydıktan sonra "Sağım, solum, önüm, arkam saklanan sobedir, sobe" der ve saklanan oyuncuları bulmaya çalışır. Oyuncuyu gördüğü anda yüzünü kapattığı alana eli ile vurarak "sobe" demesi gerekiyor. Oyuncular, ondan önce kalesini sobeler ise ebe yine ebe olur.
Bir kişi ebe olur. diğerleri, ebe gözlerini yumduğunda onun göremeyeceği yerlere saklanır.bu arada ebe elliye kadar sayar sayım bittiğinde –önüm arkam sağım solum söbe -der ve gözlerini açar yerinden uzaklaşıp diğerlerini bulmaya çalışır.diğerleri görünmeden ebe yerini sobelemeye çalışırlar ebenin sobeledikleri arasından ebe seçilir yakalayamazsa ebeliğine devam eder.
BİRDİRBİR :
En az üç kişi ile oynanır. bir kişi çömelir diğerleri onun üstünden atlar atlarken çömelene değen yanar bu defa o çömelir. şu şekilde de oynanır: sırasıyla herkes birbirinin üstünden atlar
Oyunun başında bir ebe seçilir. Ebe öne doğru eğilerek ellerini dizlerinin üzerine koyar. Diğerleri bir kaç metre arayla sıra oluşturur ve oyuncular sırayla koşarak eğilmiş duran ebenin üzerinden ellerini sırtına bastırıp bacaklarını açarak atlarlar. Dengesini kaybeden ebe, yine ebedir. Ya da düşen oyuncu "yanmış" sayılır ve ebe olur.
Hala, yeni nesiller tarafında bilinen bir oyunumuz, ama onunda kuralları vardı.
Birdirbiri yöneten başkanın, ebenin üzerinden altlarken yaptığını aynısını, kendisini takip edenler tarafından yapmak zorunda idi oyuncular yapamayan ebe ile yer değiştirilirdi.
Her atlamanın değişik sitilleri ve her atlamada ebe yerden biraz daha yükseğe durma kuralı vardı.
Amaç yüksekten atlamaktı, atlayamayan ebe olurdu.
Elindeki çabuk yumağı veya havlu ile vurmaya baslar
Seksek:
Tek ayak üzerinde oynandığı için bu oyunun adı seksek olmuştur. Yere tebeşirle kareler veya daireler çizilir. Çizgiler birbirini izleyecek şekildedir. Yere çizilen kare veya dairelere numaralar verilir. Numaralar genelde 1’den 8’e kadardır. Oyun iki şekilde oynanır. Birincisi, yassı bir taş parçası -genelde küçük bir mermer taşı kullanılır- çizgili alanların içine atılır ve oyuncu, tek ayağının üstünde çizginin üstüne gelmeyecek şekilde diğer kareye o taşı ayağı ile iterek ve sekerek taşır. Bu işlemi 8 numaralı kareli alana gelene dek yapar. Çift ayak olarak bastığı 8 no’lu kareden geri gelmek için 7 numaralı kareli alana tek ayak ile oyuna tekrar başlar ve oyunu 1 no’lu kareli alandan çıkana kadar sürdürür. Eğer öbür ayağı yere değer ya da boşlukların arasındaki çizgilere basarsa veya taşı diğer kareye geçirirken iki kere sektirirse yanar ve sıra diğer oyuncuya geçer.
Oyuncu, oyunu bitirdiğinde gözlerini kapar ve taşı 1’den 8’e kadar olan karelerden birinin içine çizginin üstüne gelmeyecek şekilde atmaya çalışır. Taş çizginin üstüne gelmeden karelerden birinin içine düştüğünde o kare oyuncunun kalesi olur! Ve oyuncu o alanda istediği kadar dinlenebilir. Yani çift ayakla basabilir. Diğer oyuncuların kale olarak alınan bölgeye ayağının veya taşının değmemesi gerekir. Aksi takdirde yanar.
İkinci oynama şekli ise atlayarak olur. Oyuncu, taşı çizginin üstüne gelmeyecek şekilde ilk önce 1 numaralı olan yere atar ve attığı taşın bölümüne basmadan 8 no’lu kareli alana kadar sekerek devam eder. Burada, 8 no’lu kareye geldiğinde iki ayağının üzerinde durur. Daha sonra tek ayak üzerinde geri dönmek için oyuna devam eder. 2 no’lu kareye geldiğinde taşı yine tek ayak üzerindeyken alır ve 1 no’lu kareye basmadan dışarı atlayarak çıkar ve birinci basamağı tamamlar. Oyun, 1-8 doğru atarak ilerleyip ikinci turda ise 8 -1 doğru geri gidilirdi.
YAKAN TOP:
Yakan top oyunu en az 4 kişiyle oynanırdı.
Oyuncular ya sayışarak yada eşleşerek iki eşit sayıda grup oluştururlar ve ortaya geçen gurubu belirlemek için sayışma yapılırdı.
Atış mesafesi için iki tarafa da çizgi çizilirdi ve bu çizgiyi geçmeden her iki taraftan topla çizginin içindeki oyunculara atış yapılırdı.
Top kime değerse o çıkardı.
Havadan gelen topu yere düşürmeden tutan bir hak daha kazanmış olurdu. Tutan bir hak daha kazanmış olurdu.
FIRFIRA (TOPAÇ) OYUNU:
Fırfıra iki türlü oynanırdı:
İple çekme:
Çoğu havada atıp ip çekmesini bilmediği için fırfıraya ipi sarar ve yavaşça ipi boşaltıp yere bırakırdı ve buna iple çekme derdik.
İple vurma: Bu iple sarıp vurma biraz maharet işiydi. Herkes beceremezdi. İpi iyice Sardıktan sonra sizden evvel biri yere fırfıra atmışsa o fırfırayı hedefleyerek tam üzerine vurduğunuz zaman tahta olması dolayısıyla bir iz açılırdı. Biz buna ‘Dok’ açma derdik. Buda bir marifetti ve dok açanda bundan büyük haz alırdı. Ben şahsen bunu hiç beceremezdim. Hep iple çekerdim. Atmayı benim gibi çoğu beceremezdi.
Sert ağaç cinslerinden Fırfıra yapılırdı, genelde şimşir ağacı tercih edilir ve Fırfırayı yere hızlıca atınca kırılmaması için bu ağaç tercih edilirdi.
Fırfıranın ucuna kabara dediğimiz ve yerde dönmesini sağlayan çivi çakılırdı, Fırfıranın dengesi önemliydi ve bu denge güzel olursa daha fazla dönerdi.
Fırfıraya bal mumu yedirilmiş ip sarılır ve ustalıkla yere atılırdı.
Fırfıra oyunları iki türlü oynanırdı.
1-Büyükçe yere bir daire çizilir ve boş topaçlar bunun içine konurdu, oyuncu fırfırasını bunun içine atarak, yerdeki boş Fırfıraları dairenin dışına çıkarmaya çalışırdı, çıkardığı Fırfıra onun olurdu.
2-Birde zaman yarış yapılırdı, aynı anda döndürülen Fırfıralardan hangisi daha fazla dönerse o galip sayılırdı.
Bilye oyunu
Çocukluk yıllarımızda o zamanki tozlu topraklı yollarda en çok oynadığımız oyunlardan biri de bilye oynamaktı. Batı tarafında misket denilse de bizim yöremizde hep bilye denilmektedir. Biz sokaklarda çok bilye oynardık ve ellerimiz kir tutardı ve biz bu kirli ellere ‘Gartmağ’ derdiğ. Fakat ellerimiz gartmağ tutsa da yinede sokaklarda bilye oynamaktan vazgeçmezdik. Ellerimiz kirlendiği için her oyun sonrası da annemizden bir ton azar işitirdik.
En eski çocuk oyunlarından biridir. Bilye denen küçük, sert küre biçiminde toplarla oynanır. Roma İmparatoru Augustus Caesar'ın da çocukluğunda bilye oynadığı bilinmektedir. Eskiden yuvarlak çakıllar ya da meyve çekirdekleri bilye olarak kullanılırken, 18. yüzyılda mermer bilyeler yapıldı. Bilye oyunlarının adı ve kuralları oynandığı ülkeye göre değişiklik gösterir. Türkiye'de renkli cam bilyelere "misket" denir. En çok oynanan bilye oyunları ise "tumba", "kuyu" ve "Üçgen"dir.
Bilye oyunlarında ortak nokta, bilyeyi yuvarlayarak başka bir bilyeye çarptırmak ve onu kazanmaktır. Bilye, kıvrılan işaret parmağının içine oturtulur ve başparmakla itilerek atılır. "Kaptan Oyunu"nda, bilyeler yerde açılan belirli sayıda çukura önceden saptanmış bir sıraya göre sokulmaya çalışılır. Bunu başaran oyuncu, rakibinin bilyesine atış yapma hakkı kazanır.
RIZ OYUNU:
Bir mukavva veya düz bir zemin üzerinde 25-30 Cm. Boyutlu bir kare çizildikten sonra. Karenin köşeleri ve kenar çizgileri orta kısımlarından birer çizgi ile birleştirilir.
Karşılıklı ilki kişi tarafından bu kare üzerinde 3 er adet taş, tahta vs. ile oynanırdı.
Taraflar birbirinin yollarını kapamak suretiyle taşlarının çizgiler üzerinden sürdürerek oynamaya devam ederler.
Hangi taraf üçtaşını bir hizaya getirdiği zaman o oyunu galip bitirirdi.
Biz çocukluğumuzda bu oyunu özellikle Atatürk İlkokulunda okurken hemen hemen bütün teneffüslerde oynardık.
**
KURT KOYUN OYUNU:
Kurt koyun oyunu özellikle çocukların, gençlerin bazense büyüklerin bire bir oynadıkları bireysel bir oyundu.
Ancak en çok mahallede ve okula gittiğimiz zaman teneffüste hemen toprak, beton üzerine çizilen küçük kerelerin üzerine bir tarafın 2 kurdu temsil eden iki büyük taş parçası diğer taraftan koyunları temsil eden 20 küçük taş ile oynanırdı.
Buradaki marifet kurdun açıkgöz davranıp koyunları yemesi, diğer taraftan da koyunların akıllıca ilerleyerek iki kurdun yollarının bağlayarak elini kolunu bağlamasıydı.
Bu zekâ geliştirici oyunda yapılan hamleler oyunun belirleyicisi olabiliyordu. Kurtla koyunun her ikisinin de yarı yarıya Kazanma şansı vardı.
HEŞTİK OYUNU:
Beştaş gibi dikkatli ve refleksi geliştiren iki Kişilik bir oyundur. Bu oyun fındık büyüklüğünde 30-35 taşla oynanır. Taşların tümü sağ elle havaya alınıp, el üstünde tutulur. El üstündeki taşlar düşürülmeden avuç içine alınır. Bu taşlar daha sonra birer birer atılır.
Taşlar havada iken yerdeki taşlar alınır. Bu işlem sırasında elin diğer taşlara değmemesine özen gösterilir.
Değdiğinde zaten oyun sırası karşıya geçer.
Havaya atılan taşlarla yerden birer ikişer üçer taş alınır. Yerden taşlar alındıktan sonra havadaki taşın avuç içinde düz tutulmasına ‘LOP’ havadaki taşın avuç içiyle tersten alınmasına ‘KIRÇ’ denir.
KIRÇ edildiğinde yerden alınana taşlar kadar ikinci kez yerden taş alınır. Böylece yerdeki taşlar bittiğinde rakibe bir taş verilir buna ‘CÜCE’ denir. Her sette bir taş verilerek taşlar azalır ve biter. Taşlar bittiğinde Cüce olarak verildiğinde oyun bitmiş olur.
**
MİRAV OYUNU:
Mirav oyunu geçmiş yıllarda hem çocukların ve hatta zaman zaman büyüklerinde Ramazan ve Kurban bayramlarında bireysel olarak oynanan ve bu şehirde yaşayan herkesin mutlaka oynadığı bir oyundu.
Bu oyun iri fındık taneleriyle oynanan bir oyundu. Eskiden duvar diplerinde az eğilimli bir yere küçük avuç içi büyüklüğünde bir çukurumsu yer açılırdı ve buna Mirav denirdi.
Bir kişi miravın başında beklerken avucunda belli sayıda fındık olan biri de takriben 1 veya 1.5. metre gibi bir yerden elindeki fındıkları mirava atardı.
Atanın attığı fındıklardan Hepsi içeri girdiği zaman buna ‘lekkoz’ derlerdi. Milava kaç fındık atmış ise o kadarının bekleyenden alır ve kazandığı için bu kez o miravin başına geçerdi.
Mirava lekkoz atamadığınız zaman atılan fındığın diyelim ki dışarıda kalanı çift ise yine siz kazanırdınız. Ama dışarıda kalan tek olduğu zaman miravın başında bekleyen sizin attığız fındığı alırdı.
Bu oyun böylece tekrarlanıp giderdi. Dini bayramlarda herkesin en keyif aldığı ve hoşça zaman geçirdiği bir oyundu.
Çocukken annemiz bayramın ilk günü elimize bir avuç fındık verirdi ve biz bu bir avuç fındığı hiç yemezdik. Kaybettiğimizde ‘Uduzdum’ der annemize yalvar yakar olur zor bela bir miktar daha verirdi.
Miravda fındık oynamak ve sermayeyi artırmak için yakın komşu akrabalara gider bayramlarını kutlar ve aldığımız fındıklarla bayramı geçirirdik.
Denilebilir ki özellikle Ramanazan bayramlarında günümüzün en büyük bölümü mirav başında fındık oynamakla geçerdi. Bu oyuna büyüklerde katıldığı zaman ortalık daha bir keyifli olurdu.
Körebe oyunu
Bu oyun ülkemizin geleneksel oyunlarından birisidir. Yüzyıllar boyunca oynanan ve güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen körebe oyununun nasıl oynandığını sizlere anlatmaya çalışacağım.
Körebe oyununda öncelikle oynayacaklar arasından bir ebe seçilir. Bu ebeyi istediğiniz gibi seçebilirsiniz. Seçilen ebenin gözü bir bezle bağlanır ve oynanacak meydana salınır. Ebenin amacı etrafında olan arkadaşlarından birisi yakalayarak ebelikten kurtulmasıdır. Tabiki bu anlatıldığı kadar kolay değildir.
Arkadaşları, ebenin etrafında sesli şekilde dolaşarak dalga geçerler. Ellerini ebeye sürterek “körebe sesime gel.” şeklinde ebeyi kızdırırlar. Daha sonra ebe birini yakaladığı an gözündeki eşarpı çözerek ebelikten kurtulur. Yerine yakalanan kişi geçer.
Körebe"
oyunu, 10-12 çocukla oynanır. Önce ebe belirlenir ve ebenin gözleri bir bezle bağlanır. Oyun adını, ebenin gözlerinin bağlanmasından alır. Ebe ortada kalacak biçimde oyuncular bir halka oluştururlar.
Türkü söyler döneriz
Bil bakalım biz kimiz
Elindeki değnekle
Göster bizi körebe
Sözlerini yinelerken halkayı bozmadan el çırparak ebenin çevresinde dönerler. Ebe bu sırada kollarını öne doğru uzatarak dokunduğu kişinin başını, yüzünü ve üstünü elleriyle yoklar. Kim olduğunu anlayabilirse adını söyler. Eğer tanırsa, dokunduğu oyuncu ebe olur. Tanıyamazsa, oyun aynı ebeyle sürer. Körebe evin içinde oynandığı gibi dışarıda da oynanır.
Üşüdüm Oyunu
: Oyun iki kişiyle oynanır.
Kızlar el ele tutuşarak iki sıra oluşturur. İki grup karşı karşıya sıralanır. Sırayla karşılıklı şarkı söylerler.
1-Grup- Üşüdüm üşüdüm a benim canım üşüdüm
2- Grup- Kürkünü gey kürkünü gey a benim canım kürkünü gey
1-Grup- Kürküm yok kürküm yok a benim canım kürküm yok
2-Grup- Alsan ya alsan ya a benim alsan ya
1-Grup- Param yok param yok a benim canım param yok
2-Grup- Çalansa ya çalsan ya a benim canım çalsan ya
1-Grup- Asarlar basarlar en güzelini seçerler
söyleyen taraf diğer tarafa doğru ilerler son söyleyen grup diğer gruptan birini asılıp almaya çalışırlar. Alabilirlerse alınan kişi diğer gruba geçer.
Alınamadığı zaman oyun diğer gruba geçer. Sonuçta hangi taraf çok oyuncu almışsa o taraf kazanmış olur.
Kutu Kutu Pense Oyunu
İstenen sayıda oyuncuyla oynanan tekerlemeli bir oyundur.
Malzemeler: Malzeme yoktur.
Nasıl oynanır: Oyuncular el ele tutuşarak daire olurlar ve melodisiyle
“kutu kutu pense
Elmamı yense
Arkadaşım -bir isim-
Arkasını dönse”
Tekerlemesini söylerler.
Adı söylenen oyuncu arkasını döner. Sırayla herkes arkasını döndükten sonra aynı tekerlemeyle önlerine dönerler.
İsim - Bitki - Şehir Oyunu
Grup oyunudur. Herkes eline kâğıt kalem alır. Kâğıtlara İsim-Bitki-Şehir-Hayvan-Ünlü-Ülke vs başlıklarını yazarlar. Oyunculardan biri içinden alfabeyi saymaya başlar. Diğerleri dur deyince hangi harfi söylerse o harfle başlayanları yellerindeki kâğıda yazarlar. İlk tamamlayan 10'a kadar saymaya başlar. 10 deyince herkes kalemleri bırakır. Her başlık 10 puan değerindedir. Aynı şeyleri yazanlar puanın yarısını alır. En çok puan toplayan oyunu kazanır.