Kanuni Sultan Süleyman, şairdi. "Muhibbi" mahlasıyla yazdığı şiirlerini biraraya toplayan bir divanı da vardır.
Şiirlerinde, Hürrem Sultan'a nasıl bir aşkla bağlı olduğu, azametli gönlünün bir kuş gibi Hürrem'in öksesinde nasıl çırpındığı görülür.
16'ncı asırda elçi olarak İstanbul'a gelen Busbecq, Hürrem'in büyü sayesinde Saray'da mevki sahibi olduğunu ve Padişah'ı nasıl kıskıvrak bağladığını mektuplarında anlatır. Zaten Osmanlı tarihinde yabancılar tarafından tanınan ilk Padişah karısı Hürrem Sultan'dır.
Bazı kaynaklar, onun güzel değil, yakıcı bir seksapel sahibi olduğunu, buna mukabil, Kanuni'nin birinci gözdesi ve veliaht Şehzade Mustafa'nın anası Mahidevran'ın çok güzel bir kadın olduğunu söylüyorlar.
Bu yüzden iki kadın arasında bir rekabet baş gösteriyor. Padişahın annesi Hafize Sultan iki gelini arasındaki geçimsizliği bir müddet idare ediyorsa da Mahidevran, günün birinde, Hürrem'e hakaret ve saldırıda bulunuyor. Saçını, başını yoluyor; yüzünü, gözünü tırmalıyor. Bu hadise üzerine şehzadenin anası Amasya'ya, oğlunun yanına sürülüyor ve o zamana kadar Osmanlı Sarayı'nda adet değilken Padişah, Hürrem'le nikâhlanıyor.
Hürrem de yaptıklarının cezasını hayatında belki çekecekti ama, ömrü vefa etmedi. 1558'de ölüverdi.
Kanuni zaten yaşlanmıştı. Mustafa, Bayezit, Cihangir gibi üç oğlunu gömen; Pargalı İbrahim Paşa, Kara Ahmet Paşa gibi iki vezirini öldürten Süleyman, Hürrem'in ölümü ile büsbütün ve kapkaranlık bir matem içinde kaldı.
Leonardo da Vinci şöyle der: "Erkek ne kadar büyük olursa, sevgisi o kadar derin olur"
Topkapı Sarayı Müzesi arşivindeki mektuplarında Hürrem'in de Padişah'aolan tahassüs ve iştiyakının şiddetini anlamak mümkündür.
Büyük bir yas içinde hayatının son günlerini yaşamakta olan Kanuni'nin etrafında bütün Saray kadınları pervane olmuş bir vaziyettedir. Hepsi Padişah'ın haremine girmek için birbirleriyle mücadele halindedir. Hürrem'in yerini almak için hepsinde bir aşk yarışı başlamıştır.
Kanuni ise 69 yaşında olmasına rağmen, bu kadınlardan Gülfem Hatun adında birini ötekilerine tercih ediyor, göz yaşlarıyla ıstıraplarını bu kadının koynunda uyutmak ve unutmak istiyor. Geceleri yatak odasında onun tesellileriyle avunuyor.
Bu Gülfem Hatun hakkında muhtelif rivayetler vardır. Mesela Topkapı Sarayı arşivinde 6425 numaralı bir vesikada, "Gülfem" imzasıyla Şehzade Bayezid'e yazdığı bir mektubu şayanı dikkattir. Mealen "Babanız hasta ve ihtiyardır.
Mübarek hatırını incitip kendisinden beddua almayasınız ve size yaraşmayacak şekilde anılmayasınız" demektedir.
Bu mektuptaki ifadeye göre, Gülfem'in hayli nüfuzlu bir kadın olduğu anlaşılıyor. Kanuni'nin Hürrem'den sonraki kadınlarından olduğu hakkında başka pek esaslı bir bilgiye sahip bulunmadığımız bu Gülfem Hatun'un bir entrikaya kurban gittiğine dair rivayetler de vardır.
Bunlardan biri şudur:
Gülfem Hatun, Üsküdar'da bir cami yaptırmak arzusuna kapılmış. Fakat parası yetmemiş. Ötekinden, berikinden borç para istemeye kalkışmış. Saray'daki kadınlar, zaten kendisinin Padişah'a bu yakınlığını çekemedikleri için, bu arzusuna dudak bükerek geçmişler. Yalnız bunlardan bir tanesi, Gülfem'in bu za'fından istifade etmek yolunu bulmuş ve ona:
- "Ben sana para bulurum, istediğin kadar para veririm sana, ama bir şartla"... demiş.
Şartı da şu: Padişah'ın yanında geçireceği gecenin hizmet nöbetini kendisine vermesi!..Gülfem Hatun, caminin bitirilmesi ve kendi ismiyle anılması gibi masumane bir dileğinin bu kadar hainane bir şekilde aleyhine tecelli edebileceğini düşünememiş ve teklifi kabul etmiş.
Kanuni, o gece yatak odasında Gülfem'i beklemiş. Kapı açılıp da içeri bir başka cariyenin girdiğini görünce, evvela şaşırmış.
Ne vardı acaba? Gülfem hasta mıydı? Sebebini öğrenmek için kızı sıkıştırmış. Arada bir para işi bulunması fena halde hiddetini kamçılamış.
Hürrem'i düşünüyor. Onun tatlı sesini işitir gibi oluyor. Hürrem ona neler söylemezdi ki: Ey saba Sultanım'a zar ü perişan diyesin Ney gibi firkatte hasta viü nâlân diyesin.
Koca Kanuni!... Zeki, coşkun, hararetli, kızgın aşk gecelerini hatırlıyor. Onun arkasından bu hale mi gelecektin?
Visalini yirmi kese akçeye satan Gülfem Hatun'u çağırtıyor. Ağalarına gereken emri veriyor. Ertesi günü de sabahın alaca karanlığında Saray'ın alt katındaki Meyit Kapısı'ndan bir kadın cenazesi çıkıyordu.
Ölümünden sonra tamamlanmış olan, Üsküdar'daki Gülfem Cami'nin yanında bir de mektebi vardır. Mezar taşında ölüm tarihi ile birlikte "Sahibetülhayrat saide şehide Gülfem Hatun" cümlesi yazılıdır.
               (Yazan: Elif Naci - 1963)