MEMLEKET İSTERİM İÇİNDE İHANET ETMEYEN İNSANLAR OLSUN!

Memleket isterim

Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;

Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim

Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;

Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim

Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;

Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim

Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;

Olursa bir şikâyet ölümden olsun.

Evet, bu dizeleri hepiniz defalarca okumuş ve belki de dizelerdeki sadelik ve içtenlik, özleme ortak olmuşsunuzdur.

Bildiğiniz gibi bu dizeler Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Memleket İsterim” adlı şiirinden.

Şimdi, iyi de ne alaka diyebilirsiniz içinizden.

Hemen izah etmeye başlayayım dostlar.

Geçen hafta yayımlanan “İstanbul’daki Vanlıların Çıkmazı” başlıklı yazım çok ses getirdi. Onaylayanlar kadar eleştirenler de oldu. Arayanlar, mesaj yazanlar, yorum ekleyelenler. Velhasılı benim ki bam teline dokunmak, konuşulması gerekeni konuşmak, belki de herkesin içten içe veya kapı arkasında konuştuklarını bir toplumun önünde gür bir sesle dile getirmek oldu. İyi de oldu bence. Konuşulması gerekenlerin gündem olmasına vesile oldu.

Hem neden yazılmasın ve konuşulmasın ki!

Konu memleketimiz, yaşadığımız şehrimiz, dünümüz bugünümüz ve yarınlarımız değil mi?

Konuşmak varken neden susulsun ki?

Dert bizim, derman yine bizde değil mi?

Siyasilerimiz başta olmak üzere tüm STK Başkanlarımız, kanaat önderlerimiz, İş adamlarımız, eli kalem tutan herkes aynı şeyi istemiyor mu?

Herkes tek ağızdan güçlü Van, güçlü MEMLEKET, kaliteli, samimi, içten, hesapsız HEMŞEHRİ BİLİNCİ İNŞA ETMEK ve bunun sağlayacağı sinerji ve imkanlardan doya doya faydalanmak istemiyor mu?

Sanırım herkesin vereceği tek cevap EVET olacaktır.

Ama iş nedense böyle olmuyor dostlar.

Maalesef bizde görmezden geldiğimiz çok mesele var.

Asıl görmemiz gerekeni görmüyoruz, görmemiz gerekmeyeni görmek istiyoruz.

Dostlarımızın hatalarını kendilerini düzeltmeleri için yüzlerine dememiz gerekirken zamanında söylemiyoruz, zamansız diyerek dost dediğimiz yâda dost görünenleri rezil ediyoruz.

İnsanlar tanıdığı her insanın fikri ne olursa olsun iyi şeyler yapmasını istemeli öyle değil mi?

İşte tamda bu nedenden iyilik yapan insan sayısını bu toplumda arttırmalıyız. Arttırmalıyız ki kötülere meydan kalmasın.

İnsan harcamak yerine kazanmanın yollarını aramalıyız hep birlikte.

Evet, anlatmak istediğim konu İstanbul’daki Vanlılar meselesi.

İşsizlikten zor hayat şartlarından dolayı bir battaniye ile İstanbul’a (GURBETE)  giden ve yıllardır çalışıp çırpınarak ekonomisini iyi bir noktaya getiren birçok Vanlı gördüm İstanbul’da.

Tabi durumu normal olan veya sıkıntılı olan insanlarımızda vardı hiç şüphesiz.

Kimisi geçmişini, geldiği noktayı unutmuş kimisi değerlerinden hiçbir şey kaybetmemiş halde yaşam mücadelesine devam ediyor.

Kimisi çok yüzlü yapmacık tavırlar sergiliyor, kimisi çok samimi.

Bazısı Van’dan gidişinin üstüne hiçbir şey koyamamış, metropol kentin havasına uyarak bireyselleşmiş, kendisine bile faydasız hale gelmiş.

Kimisi gerçekten kirlendiğinin farkında bile değil.

Birbirini sever gibi davranıp aslında sevmeyenlerde az değil!

İdeolojik körlük ve saplantılar Van’lıları birbirinden ayırmış aslında.

Konuşurken herkes birbirinin fikirlerine saygılı, tahammüllü olduğunu söylüyor ancak pratikte hiçte öyle değil.

İçten içe o bizden değil, bizim gibi düşünmüyor duyguları yüzlere yani beden diline çok net yansıyor.

Aslında gizemlilik ve içten hesaplılık var ve bu durum çok belli ediyor.

İşte sözün tamda burasında zamanı ve yeri gelmişken İstanbul’daki Van’lılara yürekten, samimi duygularımla bir şeyler söylemek isterim.

Ya benimsin ya toprağın felsefesinden herkes vaz geçmeli.

Herkes aynı düşünmek zorunda değil ama herkesin birbirine samimice saygılı ve bu saygıda örnek olma mecburiyeti var.

Önemli bir önerim var İstanbul’daki hemşerilerime.

Saygı sevgi çerçevesinde aranızda konuşulmayan hiçbir şey kalmasın.

Bir toplum şiddete bulaşmadığı sürece bütün fikirlerini dile getirmeli, konuşulmayan hiçbir şey olmamalı diye düşünüyorum.

Bir toplum medenice konuşursa, sorunlarını tartışırsa gelişir, değişir ve daha iyiye yol alır.

Bir toplum sorun ve sıkıntılarını dile getirmiyorsa o toplum hem gelişmez, kavgacı olur hem de geleceği inşa edemez.

Konuşmayan tartışmayan topluluklar patlamaya hazır bomba gibi başta kendisine sonra çevresine zarar verir.

İstanbul’daki bütün Van’lı kardeşlerime önerim kendi iradenizle birbirinizi gerçekten sevmeye gayret edin ve aklınızı kiraya vermeyin.

Herkes kendisini yönetsin. Böylece önce birey sonra toplumuna faydalı bir şahsiyet olabilirsiniz.

Böyle olursa dedikodudan uzak, birbirine iyilik eden bireyler olabilirsiniz.

İçinizde kendini geliştirmiş değerler de var ve bu değerlere hepimizin sahip çıkması lazım.

Temsili noktada hak ettiğiniz temsiliyet hakkının verilmediğini haklı olarak tek bir ağızdan ifade ediyorsunuz.

Kanaatimce önce İstanbul’daki Vanlılar birbirlerini iyi temsil etmeli ki sonra başkasından tüm toplum adına temsiliyet yetkisi talep edebilsin.

Bunun için herkesin başını önüne eğerek kendisini hesaba çekmesi, canı acıtsa da “ÇUVALDIZI KENDİSİNE İĞNEYİ BAŞKASINA” batırması gerekiyor.

Herkes “biz nerede hata yapıyoruz?” diyebilme ve hatalarını görme erdemine sahip olmalıdır.

Dayanışma ve birlik içinde olursak en önemlisi “birbirimize karşı içimiz ve dışımız, kalbimiz ve dilimiz bir olursa” birlikte yapamayacağımız bir şey yok.

“Van’lılar gücünün farkında” diye bir slogan başlatılmış epeyce zamandır.

İlk okunuşta güzel gibi görünen bu slogan gerçekte hayat bulmadıkça bir şey ifade etmez dostlar.

Söylediğimize önce kendimiz inanmak zorunda değil miyiz?

Hiç kimseye karşı değil önce kendimize karşı dürüst olmak zorunda değil miyiz?

İşin püf noktası, tılsımı da tam burada gizli değil mi?

Bence aslında “Van’lılar gücünün farkında değil.”

Van’lılar, var olan gücünü birbirini harcayarak tüketen ve kendini kendi elleriyle mağdur eden bir hale gelmişti maalesef.

Hep hayalini kurduğumuz ve imrenerek baktığımız bir KAYSERİLİLİK, MALATYALILIK, TRABZONLULUK vb hemşericilik hayali ve bilinci “aç tavuğun kendini darı ambarında görmesine” benziyor.

Halimiz yaman, hem de çok yaman.

Kalpte olan dilde değil, dilde olan sahte, yapmacık.

Herkes kendi derdinde.

Hal böyle olunca ilahi sünnetullah da işlemeye devam ediyor.

“Bir toplum veya insan kendinde olan eksiği, kusuru, hatayı değiştirmek istemiyorsa hiç kimse ona iyi, doğru ve güzel için yardım etmiyor ve etmeyecekte.”

İşte tamda burada; “KURTARICISININ KENDİSİ OLDUĞUNU BİLEN, YAŞADIĞI TOPRAĞA, TOPLUMA, KÜLTÜRE SAYGI DUYUP DEĞER VEREN KİŞİ BEN GÖMLEĞİNİ YIRTIP BİZ GÖMLEĞİNİ GİYMELİ Kİ BUGÜNLER DÜNLERDEN DAHA GÜZEL OLSUN.”

Memleket isterim içinde birbirine ihanet etmeyen insanlar olsun…

Ne diyelim, “niyet hâyr, akıbet hâyr olsun inşallah.”