İran Şahı Şah Abbas, Van Kalesi'ni almak için şehrin üzerine kalabalık bir ordu ile hücum eder. Kalenin kuzey tarafına düşen bir köye karargahını kurar.
    Ne kadar uğraşırsa da kaleyi almayı bir türlü başaramaz. Yaptığı bütün hücumlar neticesiz kalır.
Bir kuzu kesip kızarttırır; kuzunun büyüklüğünde bir de köpek buldurur. Onu da kesip kızarttırır.
Her ikisini de tepsiye koyup elçisi vasıtası ile Kale'ye gönderir.
     Elçi, Gazi'nin huzuruna çıkıp Şah Abbas'ın hediye getirdiğini söyler.
Abdurrahman Gazi hediyeleri kabul eder. Tepsi üzerinde duran parçalardan kuzuya ait olanını alır, diğerini işaret ederek:
"Bunu da Şahınıza götürün " der. Elçi, onu da almasını ısrar edince, Gazi, tepside duran köpek etine yüksek sesle: "Oştt!" der.
Köpek hemen canlanır, eski haline gelir, havlayarak kaçmaya başlar.
    Geri dönen elçi, olanları Şah Abbas'a anlatır. Şah Abbas, Abdurrahman Gazi'nin ermiş olduğuna kanaat getirir ve Van Kalesi'ni almaktan vazgeçer.
     Zira, içinde böyle ulu bir zâtın bulunduğu kaleyi almak gerçekten zor olacaktır. Bu durum karşısında Şah Abbas:
"Ko desinler Şah Abbas'ın bağı var! Diyerek muhasarayı kaldırır ve yedi yıllık bekleyişten sonra memleketine döner.
 O zaman Van Kalesi'ni bir Vali idare etmektedir. Kalede yiyecek sıkıntısı başlayınca yaşlılar Vali'yi sıkıştırırlar.
Vali, savaşmak teklif eden yaşlılara üç gün daha beklemelerini söyler.
     Bu arada, Kale'yi bir türlü teslim alamayan Şah Abbas'ın askerlerinin canları sıkılmaya başlar.
Şah Abbas bunun da çaresini bulur. Karargâh kurduğu bölgede askerlerine bağ bahçe diktirir. Kurduğu bağın adını da "Şahlar Bağı" koyar. Muhasara altında tutulan Kale'de açlık artmakta, teslim olma söylentileri gittikçe yayılmaktadır.
Bu söylentilere içerleyen seksen beşlik bir Nine ortaya çıkar:
"Vay, ben öldüm mü ki, vatanıma yâd adam gire? Canım sağken düşmanın atının tırnağını vatan toprağına bastırmam" der.
    Daha sonra Vali'nin huzurun çıkar, yapacaklarını anlatır.
Yaşlı Nine, ertesi gün bir deste tandır ekmeği, bir bakraç yoğurt ile Şah Abbas'ın ziyaretine gider.
Huzura kabul edilen Nine, Şah'a:
    "Şahım, daha evvel gelmem gerekirdi; ancak düğünlerden, davetlerden bir türlü fırsat bulamadım, kusura kalma" der.
….
Mevlüt Okayer'den 1975 ,
Prof. Dr. Saim Sakaoğlu'nun "101 Anadolu Efsanesi"