Öncelikle diyanet üzerinden dine saldıran baronlaşan baroyu kınıyorum.
Dinin tek kaynağı olan Kur’an’ın yanlış anlatılmasından ve hatalarla dolu uygulamalarından ötürü insanlar hep Kur’an’dan kaçmışlardır.
Evet, yanlış duymadınız, bu toplumun büyük bir çoğunluğu okumadığı, anlamadığı, sadece başkalarından, din tüccarlarından başka bir deyimle din baronlarından duyduğu dini Allah’ın dini, sanarak dinlemiş din saymış fakat uygulamaya bakınca uzaklaşmışlardır.
Yani söylenenlerle anlatılanlar birbirini tutmayınca karşılık bulamamıştır.
‘Yapmadığınızı neden söylersiniz’ ayetine bile uyulmamıştır.
Allah’ın dediğini uygulamayınca her türlü bela ve musibetle karşılaşılmış yine kendini sorgulamayan bir topluluğa dönüşmüşüzdür.
Tarih boyunca düşünmeyen adamlar ve dini bir rant kapısı gören insanlar Kur’an’a sarılan ve onu hayatının merkezine koymak isteyen Mü’minleri ‘Kur an Sapıklığı’ ile itham etmişlerdir.
Tarihin, geleneğin yüzyıllardır ortaya koyduğu ve akılla, fıtratla, İslam’la, yani özetle Kur’an ile çelişen öğretileri, kabul etmeyenleri işkencelerden geçirdiler, onları hapishanelere, zindanlara kapattılar.
‘Mürtet’ ve ‘Sapık" damgasıyla, mahalle baskısı ile onları toplumdan dışladılar, evlerinden, yurtlarından, eşlerinden, çocuklarından, dostlarından ayırdılar ve bu işkenceler, bu zulümler tarih boyunca devam etti
Allah’ın Resulleri, görevlerini layıkıyla yaparak, içinde bulundukları çevreleri vahiy ile aydınlatmalarına rağmen onların vefatları ile birlikte insanlar eski cahiliye devrine geri döndüler.
Maalesef hiçbir zaman Allah’ın halis dini uzun bir süre insanlar arasında hüküm sürmedi.
Allah’ın Rasullerinin getirdiği mesaj vefatları ile birlikte egemen düzenlerin, zorba yöneticilerin,
iktidarlarının bekası uğruna en olmadık anlam kaymalarıyla ciddi anlamda tahrif edilmek suretiyle yönetim için tabiri caizse feda edilmiştir.
Kendi uydurdukları dini ayakta tutmak için Allah’ın dosdoğru hükümleri yerine kendi koydukları yeni hükümlerle değiştirilmiş, dönüştürülmüş ve adına ehl-i sünnet veya ehli şia denilen yeni bir sistem geliştirilmiştir. Yani Allah’ın dini değil, mezheplerin dini egemen olmuştur.
Zaman içerisinde bu din baronları gerçek manada Kur’an’a sarılmaya çalışanları, tekfir ederek Zındık olmakla itham ederek, Rabbimizin sıfatlarını kendilerine has kılıp onun yerine hükümler vermeye başladılar.
Konuşmadan, dinlemeden haklarında bilgi sahibi olmadan önyargılı davranarak kendilerine kötülük ettiklerini bilmiyorlar.
Kendileri de yanlış olduklarını ve doğruları bildikleri halde kitlelerini, konumlarını kaybetmemek için tıpkı Nuh kavminin söyledikleri gibi; ‘yürüyün ve ilahlarınıza sımsıkı sarılın! Sizden beklenen budur’ diyen kimseler gibi Vahyin karşısına dikildiler ve dediler ki;
Bunlar bütün kutsallarımızı reddediyorlar.
Önce Mezhepleri
Tarikatları,
Tasavvufu yok sayıyor,
Müçtehit imamları,
Âlimlerimizi yok sayıyorlar daha sonra anlamının ne olduğunu bilmeden hadis ve sünneti inkâr ediyorlar iftiraları atıyorlar.
Ve sadece Kur ’an’a sarılıyorlar diyerek Kur’an’ın yetersizliğini utanmadan dillendirmeye çalışıyorlar.
Din konusunda Allah’ın kitabını yeterli görmeyen, Allah’ı gereği gibi takdir edemeyen, atalarından duyduklarını, öğrendiklerini hiç bir kritiğe tabi tutmayan,
Kur’an’ı gereği gibi okumayan ve üzerinde düşünmeyen insanlar, koyu bir gelenek, hurafe, atalar dini taraftarı kesilmiş ve bunu takvanın bir gereği, İslam’ı sahiplenmenin bir düsturu olarak görmüşlerdir.
Ey kürsülerde, minberlerde, Ramazan gecelerinde vaaz eden din anlatıcıları!!!
Sizin atalarınızdan duyduğunuz ve körü körüne savunduğunuz, gelenek, görenek, örf ve adetlerle karışmış, ilerici, değiştirici, dönüştürücü, çehresini kaybetmiş din şimdiki gençlerin sorunlarına cevap vermiyor.
‘Her şeyde bir hikmet var’ diyerek onları ikna edemezsiniz.
Gizemli, sırlar dolu bir din anlatımı ile olmadı olmuyor görüyorsunuz.
Allah kendi dininin dışında anlatılanları kabul etmiyor ve yardımda etmiyor.
Hala anlamak istemiyor musunuz?
Gençlerimize mantıklı cevaplar vermek zorundasınız gençler boş hurafelerle ikna olmuyor.
Sorunu dinde yani Allah’ın kitabında görmeyin sorun anlatanlardadır bilesiniz.
Onlara çağın getirdiği sorunlarla mücadele edebilecek bir iman,
İman için inanacakları şey her ne ise o konudaki bilgiye kitap bilinmeden iman olmaz ki…
Toplumsal bir sorumluluk
İnsani bir duyarlılık verebilmelisiniz.
Onlara
"Bu dinde din adamı diye bir sınıf yoktur, Her mü’min dinin adamıdır"
Düşüncesini aşılamalısınız düsturunun basmakalıp bir düşünceden, söylenceden ibaret olmadığını, insanların hayatın içinde AKTİF olarak rol oynamasını sağlayan bir sorumluluk yüklediğini anlatmalısınız.
Ey kendilerini Resullerin varisleri gören
İlim adamları, imamlar, ilahiyatçılar, akademisyenler
Hak ve Hakikate sahip çıktığını söyleyen savunan hocalar!! (hakikati anlatanlar hariç)
Gerçekleri ne kadar kapalı kapılar ardında konuşacaksınız?
Ne zamana kadar halk cahildir dediklerimizi anlamaz deyip hikâyeler /masallar anlatacak
Ama işi hakikati anlatmaya gelince susacaksınız?
Asıl ne zaman bu dinin krallarına çıplak deme cesaretini göstereceksiniz?
İlmin namusunu koruma adına ya o makamları işgal etmeyeceksiniz
Ya da ilmin, hakikatin gereğini yapacaksınız.
Din tüccarı ve din baronlarının yaptıkları yanlışlar üzerinden dini eleştirmek ne kadar doğrudur?
İslam dünyasında gördüğünüz her şeyin, İslami olduğu, daha doğrusu, Kur ana dayandığı ve onun prensiplerine uygun olduğunu araştırmadan İslam’a saldıranların tek nedeni bu din istismarcıları değil mi?
Dini tekeline alarak beşeri görüşleri ilahi görüşlere katarak buda ilahi görüş diyen buda din diyen bu zavallılara artık dur deme zamanı gelmedi mi?
Din Baronları derken; kendilerini bu dinin MÜNTESİBİ değil de SAHİBİ olarak gören kimseleri kastediyoruz aslında. Öyle ya bu dinin müntesipleri sadece ve sadece dine tabi olurlar, fakat kendilerini bu dinin sahibi olarak görenler ise dine uymak yerine dini kendilerine uydururlar.
Din Baronları derken; Allah’ın Kur’an da belirttiği hükümleri değiştirerek yerine kendi hükümlerini koyan kimseleri kastediyoruz.
Din Baronları derken; milyar dolarlara hükmeden ve hiç kimsenin kendilerinden hesap sormadığı veya soramadığı binlerce müritleri bulunan bazı cemaatleri kastediyoruz.
Din Baronları derken; Allah’ın hükümleri ile, akıl ile, mantık ile çeliştiği apaçık ortada olan yüzbinlerce hurafeyi HADİS veya MENKIBE adı altında bu topluma sunan sözde öncüleri kastediyoruz. Her türlü HURAFE ile mücadele etmesi beklenen bu kurumların bizzat kendilerinin hurafe üreten bir kurumlar haline gelmiş olması ise en acı verici olanıdır.
Din Baronları derken; bazen Peygamber ile, bazen Cebrail ile görüştüğünü söyleyecek kadar ileri giden ve binlerce müridi bulunan kendilerini MEHDİ ilan eden din tüccarlarını kastediyoruz.
Rabbimizin bizden istediği kendi ayetlerini TEFSİR etmemiz değil, onlar hakkında kişisel kanaatlerimizi ortaya koymamız ise hiç değildir.
Bize emredilen sadece ve sadece onun ayetlerine tabi olmamızdır. Bu kadar açık ve nettir.
Rabbimiz dini kendisine HAS KILMAMIZI emretmektedir. Halis (katışıksız) dinin gereği sadece ve sadece vahye tabi olmakla gerçekleşebilir. Vahiy ile beraber başka kaynaklara da tabi olanların dini Allah’a HAS kılarak ona kulluk edebilmeleri ise OLANAKSIZDIR. Çünkü Tevhid denilen şey ancak ve ancak Dinin sadece Allah’a has kılınmasıyla gerçekleşebilir. Dinlerini sadece Kur’andan almayanların dinlerini Allaha has kılabilmeleri ve halis dinin müntesibi olabilmeleri ise imkânsızdır. Rabbimiz dinlerini Allah’a has kılanlara Cennetini vadetmektedir. Dinlerini Allah’a has kılmayanlara vaat edilen ise sadece ateştir.
Sadece Allah’ı dinleyenler kurtuluşa ereceklerdir…
Sadece Allah’ı Rabb (eğitici-öğretici) edinenler felah bulacaklardır…
Sadece Allah’a dinlerini has kılanlar gerçek anlamda iflah olacaklardır…
Sadece Allah’ı dinlemek, resullerinin yolunda olmak ise ancak ve ancak sadece Kur’an’a tabi olmakla gerçekleşebilecek olan bir durumdur.
Rabbimiz bizi kendisi dışında hiç kimseyi dinlemeyen ve kendisi dışında hiçbir yerden dini öğretisini almayan MUHLİS ve MUTTAKİ kullarından eylesin…