8 Mart dünya genelinde emekçi kadınlar günü olarak kutlanır. Ancak maalesef Türkiye'de daha çok kadın cinayetleri konuşulur. Her gün televizyon ekranlarında, gazete manşetlerinde kadın cinayetleri yer almaya devam etmektedir. Çoğu zaman bu haberlerde öldürülen kadının savcılıktan veya emniyetten koruma talebinde bulunduğundan ya da kolluk güçleri tarafından korunduğundan da bahsedilir.

Ancak her türlü önlemlere rağmen kadın cinayetlerinde azalma değil artış vardır. Peki, bu tür cinayetlerin nedenleri nelerdir? Kıskançlık, eşini aldatma, boşama talepleri... Gibi daha birçok sebep sıralanır.

Bence bu tür cinayetlerin birinci nedeni ahlaki çöküntüdür. Her kadının veya kocanın başına yirmi dört saat polis dikemezsiniz. Zaten bu tür cinayetler polisiye tedbirlerle önlenemez. Ahlaki değerlerden yoksun, imandan, hesaptan, sorumluluktan habersiz olarak yetişen ve birbirlerini çoğu zaman severek evlenen gerek koca gerekse kadın olsun belli bir süre sonra birbirlerinden soğumaya başlıyor ve tabiri caizse başka kapılar aramaya başlıyorlar. İşte bundan sonra da sıkıntılar baş göstermiş oluyor. 

Aile mahremiyetine, insanın yaşama hakkına değer vermeyen, evliliği sadece şehevi arzuları tatmin aracı olarak gören karı veya koca kendi hak ve sorumluluklarını da yerine getirmez duruma gelince, ailede çatışma ve şiddet meydana gelmektedir. Bu aşamada da fiziki olarak zayıf olan taraf kadın olunca genellikle daha çok zarar gören de kadın olmaktadır.

Bu cinayetlerin önüne geçmek için daha çocukluktan itibaren kadının da erkeğin de iyi bir şekilde eğitilmesi gerekmektedir. Yine evlenen kadın ve erkeğin kuracakları yuvanın selameti ve devamı için eş seçiminde eşlerin eğitim, kültür, sosyal statülerinin birbirlerine denk olmalarına özen göstermek gerekir.

İslam'da kadın anadır, bacıdır, baş tacıdır. İslam dini, kadın ve erkeği bir bütünün eşit iki parçası olarak mütalaa eder. Kadın erkeksiz, erkek de kadınsız varlığını sürdüremez. Kadın da erkek gibi Allah'ın saygın kulu, emir ve yasaklarının muhatabıdır.

Güzel dinimiz İslam, ırk ve cinsiyete dayalı bir üstünlüğü kabul etmemiş, üstünlüğün takvada, yani sorumluluklarını yerine getirme ölçüsüne bağlı olduğunu açıklamıştır.    Kadınlara iyilikle muamele edilmesini isteyen İslam, kadın ve erkeğe karşılıklı olarak bazı temel hak ve sorumluluklar yüklemiştir. Bu konuda sevgili Peygamberimiz (sav), hadisi şerifte sorumluluğumuzu şöyle hatırlatmaktadır: "Hepiniz çoban yani muhafızsınız ve hepiniz de maiyetinizde bulunanların hukukundan mesulsünüz.     

Amirler maiyetindekilerin muhafızıdır. Aile reisi aile efradının çobanıdır. Kadın da evi ve çocukları üzerinde muhafızdır. Hülasa: hepiniz muhafızsınız ve hepiniz de idarenizde bulunanların hukukundan mesulsünüz".  İnsan hakları evrensel beyannamesinin ilk örneği olarak kabul edilen Veda hutbesinde de sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: "… Şunu biliniz ki, kadınlar üzerinde haklarınız olduğu gibi, kadınların da sizin üzerinizde hakları vardır. Onların üzerindeki haklarınız yatağınızı yabancılardan korumaları, müsaadeniz olmadıkça hoşlanmadığınız bir kimsenin evinize girip oturmasına müsaade etmemeleridir. Onların sizin üzerinizdeki hakları da giyimlerinde ve yemelerinde onlara (sosyal ihtiyaçlarına) iyi bakmanızdır" Peygamberimiz (sav)'in şu hadisini de hiç unutmayalım: "Müminlerin imanca en mükemmel olanı, ahlaken en iyi olanlarıdır ve hayırlı olanlarınız da kadınlarına karşı hayırlı olandır.

Eşler arasında bir problem, bir geçimsizlik meydana geldiğinde, Kur'an'ı Kerimin tavsiyesi olarak aile mahremiyetine zarar vermeden, kadının ailesinden adil, bilgili bir kişi, erkeğin ailesinden de yine adil, bilgili bir kişi hakkaniyete göre aralarında hakemlik yapmalı, bu hakemler onları uzlaştırmaya, barıştırmaya gayret etmelidir. Bütün çabalara rağmen bu eşlerin bir arada hayatlarını sürdürme imkanları yoksa usulüne uygun olarak eşler birbirlerini kırmadan, incitmeden, aile içi mahremiyetlerini ifşa etmeden, şiddete baş vurmadan birbirlerinden ayrılmalıdırlar.