Van'da çocuk dünyaya geldiği zaman hemen doğar doğmaz isimsiz kalmasın diye hemen o anda asıl ismi bırakılıncaya kadar bir isim bırakılırdı. Buna çoğu yöremizde olduğu gibi bizim yöremizde de  'Göbek Adı' denirdi. 
Bu göbek adını en çok da doğum esnasında orada bunan aile büyüklerinden birisi veya yakınları bırakırdı. Hatta o yıllarda şimdiki gibi hastanede doğum olayı gerçekleşmediği için doğumlar bazen zor ve zahmetli olabiliyordu.
Bu yüzden ebelik işinde yetişmiş daha tecrübeli ebeler evvel emirde eve çağrılırdı. Olmazsa bir başka ebeye yönlendirilirdi. Mesela o yıllarda usta ebeler doğuma gittiklerinde doğumun olmasında risk gördükleri zaman doğum yapacak hastayı hastaneye götürürlerdi hem de başında durarak beklerler ve doğum olduktan sonra gönül rahatlığıyla giderlerdi..
Onun için o yıllarda ebelere saygı ziyadesiyle fazla olduğundan birçok zaman göbek adını ebeler de bırakırdı ve bundan da hiç kimse rahatsızlık duymazdı. O çocuk büyüdüğü zamanda işte derlerdi senen ebende falan ebeydi diye bildikten sonra o kişi yaşadığı sürece ebesine saygıda kusur etmez ve bir akraba gibi telakki edilirdi.
  Eski yıllarda doğum ameliyesinin şimdiki gibi hastanelerde olamaması ve bu işi hastane ebelerinin dışında tecrübeli hanımların ebe olarak bilinen bu kişilerce yapılırdı. 
Bazı doğumlarda sıkıntı yaşandığında ancak doğum hastanede yapılırdı. Bu nedenle o zamanki ebe dediğimiz hanımlar da âdeta dünyaya getirdikleri çocukların bir annesi gibi yaşadığı sürece o aile nezdinde saygı görürlerdi.
Bezende bu işin ceremesini çeken 'Ebeler' olduğu için bu ev ebesi dediğimiz kişilere yaptıkları iş ve çektikleri sıkıntı dolayısıyla çocuğun göbek adını sen koy diye teklifte de bulunulurdu.
   Yani çocuğu ben doğurdum isim koyma hakkı benimdir diye annenin öne çıkması söz konusu bile olmazdı.
Hatta bazen bu isim koyma işi değil aile içerisinden birisine yöredeki bir âlime, bir ulu kişiye bile tevdi edilirdi. 
Çocuğa isim koyma işi fazla sürüncemeye bırakılmaz, azami üç gün içerisinde çocuğa mutlaka bir isim bırakılırdı. Şimdiki gibi günlerce bekleyeyim hiç kimsenin bırakmadığı bir isim olsun kimsenin aklından bile geçmezdi. 
Bu itibarla isim seçilirken azami dikkat ve önem sarf edilirdi.
İnsanlar isim bırakırken evvel emirde oğlan olduğu takdirde Allahın sıfatlarından olan bir isim (Abdurrahman, Abdurrahim, Abdulkadir, Ebdulcebbar, Abdussamet gibi) Peygamber Efendimizin isimlerinden birisinin olması Ahmed, Mehmed, Mustafa gibi. 
Veyahut Peygamberimizin dedesinin, amcalarının, dört halifenin, daha sonra peygamber isimleri, evliya isimleri bırakılması ehemmiyet arz ederdi.
    Bazen de Çocuğun anne veya babasının adları veyahut dedelerinin isimlerinin bırakılarak o ölen büyüklerin hatıralarının ve isimlerinin yaşatılması düşünülürdü. En çok da o kıymetli aile büyüklerinin aziz hatıralarının yaşatılması için nine, dede, baba ve annelerinin isimlerinin bırakılmasına özen gösterilirdi. Bazen de herkesin gönlü hoş olsun diye çocuğa bulunan ismin yanı sıra bir aile büyüğünün ismi de ikinci isim olarak yazdırılırdı. Dikkat ederseniz sizden evvel dünyaya gelen dedelerinizin ve babalarınızın hep iki isimli olduğu görülür. Kadınlarda çifte isme pek rastlanmazdı. Hatta göbek adı, iki isim yetmez gibi birde başka isimde takılırdı çocuğa.
Veya tarihe meraklı bir kişi ise geçmişte yaşamış Türk kahramanlarının isimleri öne çıkardı. Çocuğun güçlü olmasını arzu ettiğiniz zaman aslan, sağlam olmasını istedikleri zaman kaya, Yumuşak huylu olmasını istedikleri zaman da Nayif ismi çocuğa verilirdi. Tarihe meraklı olanlar geçmişte hep çocuklarına, Yavuz, Fatih, Murat, Süleyman gibi isimler bırakmışlardır.
Netice olarak Müslüman bir toplumun mensubu olmak hasebiyle isim sahibi ile özleşeceği kanaatiyle isim bırakma çok önemliydi.
Doğan çocuk oğlan değil de kız olduğu takdirde de isim verme önceliği yine hiç değişmezdi. Yine yukarıda saydığımız sıralama ile verilirdi. Bu Kez Peygamberimizin, annesinin, eşlerinin, kızlarının, torunlarının, tahtta yer almış ünlü hanımların isimleri çocuğa ad verilirdi. Kız çocukları nazik ve nazenin olmaları hasebiyle güzel çiçeklerin isimleri de çocuğa verilirdi. Lale, Sümbül, gül, Çiğdem, Gonca gibi) Bazen de eğer ard arda kız çocuğu olmuşsa Nadide, Cahide, Güzide, Bedide, Sacide gibi anne ve babaların kafiyeli isimleri olan çocuklarda olurdu.
   İsim vermeye gelince; bu isim vermek de yine dini esas ve kaidelere göre yapılırdı. İsim tespit edildikten sonra ismi çocuğa verecek kişi bir güzelce abdestini alır ve hatta orada bulunanlar da abdestli olurlardı.
 Ve Besmele ile beşikten aldığı çocuğu kundağıyla beraber alır ve çocukla birlikte yüzünü kıbleye dönerdi.
Seccadenin üzerine Kıbleye döndükten sonra yüzü örtülü çocuğun başını sağa çevirerek (Kıbleye doğru) Önce sağ kulağına ezan-ı    Muhammediyi okurdu. Sonra sol kulağına da kamet getirir ve çocuğa senin 'adı bundan sonra bir ömür boyu Ahmet olsun veyahut Ayşe olsun isminle yaşa hayırlı yaşa der ve böylece çocuğun ismi bırakılmış olurdu.
Bu isim bırakma merasimi yukarıda da da belirttiğim gibi aile büyüklerinden birisi veya bir mübarek zatta yapabilirdi. Bunlar bir cami hocası, müezzin, âlim veyahut güzel sesli birisi de olabilirdi.
Ve bu merasimi, çok az da olsa sabah ezanı okunup Sabah namazı eda edildikten sonra güneş doğmadan evvel yapıldığını söyleyenlerde vardır.
   Köylerde de göbek ismi bırakma ve ad takma işlemi de hemen hemen şehirdeki usuller gibiydi. Yalnız köylerde çocuk dünyaya geldiği zaman bırakılan isimler daha çok küçük bir muhit olması dolayısıyla köy imamı veyahut köyde yaşayan bir şeyh varsa ona tevdi edilirdi nezaketen.
   O olmasa aile büyükleri ad koyarlardı. Köyde doğan çocukların çok büyük bölümü Allahın sıfatlarını, Peygamberimizin ismini, anasının, babasının, dedelerinin amcalarının, torunlarının, dört halifenin, peygamberlerin, evliyaların, dini şahsiyetlerin ve hatta o yörede bulunan yatırlardaki dini şahsiyetlerin isimler verilirdi
Köylerde çocuğa ad verme işi daha sade bir şekilde olurdu. Doğumdan sonra köyün hocası veya imamı davet edilir ve çocuğun kulağına ezan okuyup ad konulması sağlanırdı. Adı koyacak kişinin köyde bulunmaması halinde komşu köylerden çağrılan bir hoca veya imam bu işi yapardı. Tabii bu kişiye hediye verilmesi de unutulmazdı.