Yaz mevsimi geldiği zaman Van’da bazı ailelerde sünnet heyecanı, sünnet telaşı başlardı. Neden olmasın ki, sünnet, ana baba için ilk mürüvvet. Her şeyden önemlisi, dini bir vecibeyi yerine getirmek. Erkekliğe ilk adım. Yavrumuz adam olacak, Müslüman olacak diye düşünürdü herkes..

Bazı kesimlerde dini yönü düşünülmese de, sünnet olmak gelenek olarak devam edip gitmektedir.

Bazıları da var ki, dinden de vazgeçemiyorlar, kötü geleneklerden de... Bunlar da hem alkolden, hem dansözden, hem de mevlüd okutmaktan geri kalmıyor. Bu da bazı yöredeki insanların kendilerine has anlayışları tabi..

Bazıları da var, dini yönünü umursamıyorlar, işin sağlık yönünü ele alıyorlar.

Ne olursa olsun, sünnet, asırlardan beri inancımız ve geleneklerimiz açısından devam edip gitmektedir.

Toplumumuzda sünnetin gerçek manasını bilen aileler, bu işe biraz daha önem vermekte, inancı çerçevesi içinde güzel geleneklerle, güzel merasimler, hem de hayra vesile olan merasimlerle güzel manzaralar oluşturmaktadır. Öyle ya, Müslüman bir şeyin iyisini yapacak, faydalı ve hayırlı olanını yapacak.

Sünnetin ne demek olduğunu yani gerçek manasını bilmeyenler de hem sünnetin hem de geleneklerimizin yozlaşmasına sebep olmaktadır.

Bu işi yaparken sünnetin anlamına uygun düşmeyen harcamalardan, davranışlardan ve eğlencelerden kaçınılmalıdır. Çünkü kötü örnek olmak, kötülüğe sebep olmak ve kötü çığır açmak, vebal altına girmek demektir.

Her anne babanın, çocuğuna karşı vazgeçilmez sorumlulukları vardır. Bunlardan biri de erkek çocuğunun sünnet ettirilmesidir. Bu görevin adı “sünnet”tir. Sünnet olmak, çocuklar açısından da çok önem taşır. Erkekliğe ilk adım, Müslüman olmanın da gereği sayılır. Sünnet olmayanı adamdan saymazlar.

Eskiden sünnet olmayan çocukları oyuna bile almazlardı. “Sen sünnet olda gel” derlerdi. Geçmiş yıllarda Van’da çocuklar daha kundakta iken bebecikken sünnet edilmesi yaygındı. Bu âdeti Van’da en iyi uygulayanlarda Siirtli olup ta Van’da yaşayanlardı.

Özellikle Van’da sünnet yapan bu işle uğraşanların çoğunluğu Siirtli sünnetçiler olduğu için onlar çocuklarını çok erken sünnet ettirmeleri Van halkına da bir örnek teşkil ettirmekteydi.

Kundakta iken çocuğunu sünnet ettirmeyenler çocuklar daha ilkokulu bitirmeden yani 12 yaşına gelmeden sünnet olmaları sağlanırdı. Çünkü çocuk büyüdükçe sünnet işlemi daha da zorlaştığı için çocuk kabalaşmadan sünnet ettirilmesi düşünülürdü.

Sünnet merasimleri eski yıllarda şimdiki gibi salonlarda veya lüks mekânlarda yapılmıyordu. Sünnet merasimleri evde oluyordu ve aile efradı ile birlikte sade bir törenle gerçekleşiyordu.

Sünnet olacak çocuk o gün veya bir gün evvel mutlaka ya hamama götürülürdü veya evdeki hamamda yıkanırdı. Tertemiz giysiler giydirilirdi. Eğer önceden yapılmış bir hazırlık varsa o gün için hazırlanan özel giysilerde giydirilirdi.

Durumu iyi hali vakti yerinde olanlar eğer taksileri varsa arabayı bir güzelce süsler ve arkaya da bir faytona davulcu ve zurnacıyı bindirerek davul zurna çala çala bir güzelce şehirde tur atılır ve ondan sonra sünnet olacak eve gelinirdi.

Yok, eğer özel arabanız yoksa bir veya birkaç fayton kiralar yine bir davulcu zurnacıyı faytona bindirerek önce bir cumhuriyet Caddesinde ve ondan sonra birkaç mahalle gezilerek sünnet evine dönülürdü.

Burada gerek araba ile gerekse fayton ile gezmekteki amaç çocuktaki o psikolojik korkuyu ve heyecanı üzerinden atmaktı. Ve böylece bir nebze de olsa çocuk rahatlamış oluyor ve sünnete daha rahat bir ortamda girerek sünnetçinin de işini kolaylaştırmış olabiliyordu.

 Esasen çoğu ailenin de bunu yapma imkânı yoktu. Rahatlamayan çocuklar daha sünnet odasına girmeden sesleri yeri göğü inletiyordu. Sünnet odasına gelmek istemiyorlardı veya sürükleye sürükleye getiriliyorlardı.

Ne olursa olsun çocuklar başlarına geleceği bildikleri için heyecan ve korkudan aşırı tepki gösteriyorlardı.

Netice de canlı canlı ustura yemek var.

Sünnetten evvel bir mevlit falan düşünülmüş ise önce mevlit okunur orada hazır bulunan komşu, akraba misafirler tarafından dua edilirdi.

Mevlitten sonra ev sahibi tarafından yapılan yemekte yendikten sonra sünnet merasimine geçilirdi.

Sünnet yapılacak odada kadın ve kızların girmediği yerde baba, erkek misafirler ve kirve orada hazır olurdu.

İçeriye çocuk ve kadın alınmaz ve kapıda kapandıktan sonra Bu kirve dediğimiz kişi çocuk sünnet olacakken her iki bacağını arkadan sıkıca kavrayabilecek ve kıpırdamasına imkân vermeyecek kişinin biraz güçlü kuvvetli olmasına özen gösterilirdi.

Cılız, zayıf, güçsüz kimseler kolay kolay zaruret hâsıl olmasa kirve yapılmazdı. Çocuk zayıfsa işin kolay ama yaşı biraz ilerlemişse çocukta biraz gelişmiş ise o zaman haliyle kirve zorlanacağı için böyle genelde iri kıyım insanlar kirveliye aday olurlardı.

Ve herkes de kirve olmazdı. Çünkü kirve olan kişi bir yerde sünnet olan çocuğun bir ömür boyu babası mesabesinde olacağı için kirvenin kızın alma imkânı da olmazdı.

Van’da erkek çocuğu sünnette tutan kirve sünnet olan çocuğun manevi babası sayılır. Hatta kirvelik, için  ‘Peygamber dostluğudur’ derler. Kirve olanlar birbirleriyle akraba sayılırlar.

Çocuklar da birbirleriyle kardeş sayılır. Bu âdetin temelinde ise çocuğun sünnet kanının kirvenin kucağına düşmesi sayılmıştır.

Ve kirve artık o andan itibaren yakın akraba oluyordu. Onun için Van’da her sünnet olan kişi ve ailesi kirve ile ömür boyu gidiş-geliş halinde olunurdu.

Bu bakımdan kirveler hem sevilen, sayılan birazda güçlü kişilerden seçilirdi. Sünnet olacak çocuğa sünnetten sonra bir müddet pantolon giyme imkânı olamayacağı için ya annesinin veya ablalarından birinin geniş eteklerinden birisi giydirilir ve ondan sonra sünnet işlemi başlardı.

O yokluk zorluk yıllarında herkesin özel sünnet başlığı ve sünnet elbisesi alma imkânı olmadığı için iş etekle halledilirdi. Tabi ki durumu iyi olanlar sünnet taç, elbisesi asa ve her şeyini alır ve geniş bir davetli topluluğu ile sünnet yaparlardı.

Hatta arabası olanlar sünnetten evvel sünnet çocuğunu dolandırırılar ve sünnet merasiminin hayırlı olması için Ya Sofu Baba veya Abdurrahman baba ziyaret edilirdi. Özel arabası olmayanlarda kiralık fayton tutarak sünnet çocuğun gezdirir ve o sünnet heyecanını kısmende olsa atmasını sağlarlardı.

Sünnet olacak çocuğu kirve arkadan iki bacağını kelepçeleyecek bir şekilde tutar ki sünnet esnasında kıpırdamasın ve sünnetçi işini rahatça yapabilsin.

Bu şekilde tuttuktan sonra orada bulanan cemaat Peygamber Efendimize salâvat getirirler.

Sünnetçi Bismillah der ve çocuğa usturayı göstermeden birden atardı. Usturayı yiyen pipisi kesilen çocuk haliyle bağırdığından orada bulunan birisi elinde hazır tuttuğu lokumları sünnet çocuğunun ağzına bastırırdı.

Ve böylece fazla bağırma imkânı verilmezdi. Sünnetçi sünnet mahallini sarıp sarmaladıktan sonra o acıyla ağlayan çocuğu hemen karyolasına yatırırlardı.

Sünnetçinin hizmet bedelini kirve verir ve çocuğun sahipleri de kirve için aldıkları bir hediyeyi ona takdim ederlerdi.

Çocuğun ilk hediyesini mutlaka kirve verirdi. Kirve eğer altın almışsa bunu çocuğun yastığının üzerine filkete ile takardı. Ondan sonra babası, amcaları, Dayıları ve gelen kim varsa hediyelerini çocuğun başucuna bırakıp giderlerdi.

 Düzenlenmiş karyolada bir kaç gün yatar ve gelen misafirler hediyesini azdan çoktan bırakıp giderlerdi. Bu arada Sünnet çocuğuna arada bir sünnetçi uğrar ve herhangi bir olumsuzluk var mı yok mu diye kontrol ederdi.

Burada şunu da belirtmeden geçmeyeyim. Yukarda da belirttiğim üzere O zaman ki sünnetçiler de hep Siirtten gelen ve Van’da yaşayan sünnetçiler idi.

 



başıma giydim fes 
aniden oldum prens
işte karşındayım sünnetçi baba
istediğin kadar kes.

sünnetçi beğendi tipimi 
pazara kesecek pipimi
fazla olan kesilirmiş 
başa gelen çekilirmiş
 

evimizin tek oğluyum
babamın sağ koluyum
annemin göz bebeği 
bu yuvanın gülüyüm 

ben kararımı verdim
sünnet olmak tek derdim
bütün dostlar buyursun
sünnetçiye söz verdim