Şimdiden isimler dolaşmaya başladı. Bir de hiç üzerine vazife olmayan kişiler; bu olabilir, bu olmaz diye belediye başkan adaylarını tartışmaya hatta şimdiden isimleri yıpratmaya başladılar.

Oysa erkenden kenti seçim havasına sokup boğmamak lazım..

Öncelikler üzerinden şehrin sorunlarını dillendiren ve tartışan olgun toplumlar oluşturmak gerek…

Yerel seçimler kentin geleceğini ya yok eder yâda yeniden inşa eder…

Karar vericiler vicdanen sorumluluk almalıdırlar..

Siyasi partiler ve bu kentin bütün dinamikleri partilerinden ve siyasi düşüncelerinden kurtulup kentin sorunlarını ve nasıl gelişmesi gerektiğini en büyük gündem maddesi ve kendi sorunumuz etmez isek kaybeden hepimiz olacağız…

Yapılan bir hata kentin geleceğini, gençliğimizi insanımızı yok ediyor dün olduğu gibi…

Yaşadığımız şehir Van için iyi düşünün, doğru düşünün ve bütün hesaplarınızdan arınarak şeffaf düşünün ve öyle karar verin!

Acele etmeyin!

Siyaset yine gündemimizdeki en önemli ve öncelikli madde. Ve bugünlerde bizleri meraklandıran ve zihnimizi meşgul eden en önemli soru özellikle başta iktidar partisi olmak üzere Büyükşehir ve ilçe Belediye Başkan Aday Adayı olarak kimlerin başvuracağı oldu.

Zihnimizi meşgul eden bu önemli soru tatmin edici olsa da olmasa da bir cevap bulamadı maalesef.

Ama inanılmaz kulis çalışmaları olduğu kesin…

Şöyle bir takip ettiğimizde Van Büyükşehir Belediye Başkan Adaylığı olmak üzere seçimin kaderini belirleme özelliğine sahip üç merkez ilçemiz İpekyolu, Edremit ve Tuşba ilçelerine adaylık için kimlerin başvuracağı…

İktidar partisi Ak Parti kuruluşundan bugüne kadar yerel seçimler ve genel seçimler düşünüldüğünde aday enflasyonunun yaşandığı birçok güçlü, donanımlı, önemli ismin yarıştığı bir seçim sürecinin yaşanmasını sağlamıştı.

Tabi ki Ak Parti, yıllar içinde nice isimlere makam, mevki, ün, servet ve toplumsal saygınlık kazandırdı.

Birçok kişi için hayallerine bile sığmayan imkânlar sunan Ak Parti, şimdi bunun meyvelerini almanın hesaplarını yapıyor olmalı…

Şehrin geleceği ve kaderi neden siyasetçilerinin vicdanlarını rahatsız etmiyor?

Neden sahada olan bitenden yaşananlardan bihaber yaşarlar anlamış değilim.

Bu kadim ve geleceğe umutla bakmak isteyen şehir sizce bu tavrı hak ediyor mu?

Şimdi sormazlar mı dünden bugüne yerelde ve genel iktidarın nimetleriyle kendilerine eşsiz imkânlar sağlayan siyasetçilere;

- Ne bekliyorsunuz?

- Neredesiniz?

- Neden bu halkın size ihtiyacı varken ortada görünmemeyi, suya sabuna dokunmamayı tercih ediyorsunuz?

Halk sıkıntılı ve ekonomik sorunlar milletin belini bükmüş durumda kimse geleceğini göremiyor…

Bir şeyler söylemeyecek misiniz?

Emekliler kan ağlıyor ve isyanlarda yok mu dertlerini dinleyen?

Yoksa seçime bir ay kala maaşlarını arttırıp her şeyin biteceğini mi sanıyorsunuz?

En düşük emekli maaşını 7500 yaptıktan sonra şimdi zamlarla bu paranın hiçbir değeri kalmadığı gibi mi olacak…

Beyler, KENDİNİZE GELİN lütfen!

Toplumun derdini iyi bilin ve kararlarınızı ona göre veriniz…!

Bütün partiler için söylüyorum sessizliğiniz yok oluşunuzun ayak sesleri gibi…

Bu şehir sizden çok şey bekliyor. Daha doğrusu sizlere sunmuş olduğu imkân ve nimetlerin hakkını vermenizi bekliyor.

Van ilinde hedeflemediğiniz olumsuz sonuçları almış olabilirsiniz. Başarmak için mücadele edip, kötü sonuçlarla da karşılaşmış olabilirsiniz. Ama bu her mücadelede aynı sonuçları alacağınız anlamına gelmez.

Geçmiş hatalarınızdan dersler çıkarıp, liyakat, ehliyet, samimiyet, tevazu, cesaret ve gayretle milletimizle kucaklaşacak, halkla arasında gönül köprüleri kuracak kişilere yerel seçimlerde emaneti teslim edecek ve büyükşehir olmak üzere ilçe belediyelerinde adaylıklar vermelisiniz.

Özellikle partiler bu konuda çok hassas davranmalı ve bu cevherleri toprağın bağrından sakladığı mücevher misali aramalı ve gün yüzüne çıkarmalı. Bu konuda halk sizlerden çok şey bekliyor.

“Öğrenilmiş çaresizlik hali” yaşamaktan vazgeçin.

Hani o müthiş örnek vardır ya;

-Bir fil yavrusu daha bebekken esir edilir ve kalın bir iple büyük bir ağaca ayağından bağlanır. Fil küçüktür ve gücü azdır. Başta olanca gayreti ile bu ipten kurtulmak için mücadele eder, didinir durur. Gece gündüz demeden çaba ortaya koyar. Ama nafile ayağının bağlı olduğu kalın ipten kurtulmak mümkün değildir.

Günler günleri kovalar ve fil yavrusunda artık mücadele etse bile başarılı olamayacağı, ayağındaki kalın ipi koparamayacağı inancı gelişmeye başlar. Bunun gören fil terbiyecisi günler geçtikçe filin ayağındaki ipi inceltmeye ve daha küçük bir ağaca bağlamaya başlar. En nihayetinde ise filde artık;

-Ne yaparsam yapayım artık ayağındaki bu ipten, esaretten kurtulamam inancı hâkim olur.

İşte ne olursa o an olur file.

Artık filin ayağında en ufak harekette kopacak bir ip ve o incecik ipin bağlı olduğu bir çalı dalı vardır.

Büyümüş ve devasa cüssesiyle karanın en güçlü varlığı olan fil ömrü boyunca kendisini esir edecek bir inancın yani “öğrenilmiş çaresizlik halinin” içinde buluverir kendisini ve kurtulmaz.

Söylemem o ki bu şehrin yükü ağır, sorunları çok ama her şey yeniden başlayabilir. Bu şehir yeniden küllerinden doğabilir.

Üstat Necip Fazıl Kısakürek Zindandan Mehmet’e Mektup adlı şiirinden ne de güzel ifade etmiş;

-Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!

Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Meçhul olan akıbetimizin hayırlı olması duasıyla.