Günümüz geldiğinde biz de öleceğiz.
Hesap günü gelmeden kendimi sıkça hesaba çekenlerdenim..
Tabii işlediğim hata ve günahlardan dolayı….
İnsanım hatalar ve yanlışlar yapıyorum mutlaka.
Ama şunun bilinmesini isterim ki hata ve yanlışları asla bilerek ve kasıtlı yapmıyorum…
Hatta bazen birileri çok güzel şeyler yapıyor da ben görüp haber yapamıyor muyum diye düşünüyor ve sorguluyorum kendimi..
Bir yerlerde güzel şeyler varsa, dürüst liyakatli çalışan insanları haber yapmak haklarında yazı yazmak lazım kamuoyu bu insanları görsün tanısın bilsin diye.


      Çünkü bakıyorsun kesinlikle birçok liyakatsiz insanlar önemli yerleri meşgul etmiş.
Yeteneksiz olduklarını bildiklerine rağmen pişkinlikleri her şeyin üstesinden geliyor günümüz koşullarında.
Bu nedenle kabiliyetli insanları anlatmak lazım, bu her insanın, hatta vicdanlı insanların sorumluluğunun gereği olması gerek.
Asıl yazmak istediğim meseleye gelelim.
Üniversiteler ve Van Yüzüncü Yıl üniversitesi.
Eskiden üniversiteler kışla gibiydi.
Cuntacıların, darbecilerin arka bahçeleri olmuşlardı..
Ne eğitim yuvaları canım?
Eğitimle öğretimle hiç alakaları yoktu.
Üniversite demeye bin şahit lazımdı, zaten kimsede demiyordu.
Ele dümdük denmiyordu tabii ki herkes korkudan içinden diyordu.
Üniversiteler tam bir korku merkezlerine dönüşmüştü.


       Hükümetleri indiriyor, koalisyonlar kuruyor devlet yönetiyorlardı.
Tabii hukuk falan dinleyen yoktu kendi koydukları kanunları sıkıştıklarında kendileri bozuyorlardı.
Yani astığım astık kestiğim kestik misali davranıyorlardı.
Onlar sırça köşklerden bir türlü inmiyorlardı.
Kendilerini halktan görmüyorlardı bırakın halktan görmeyi, halkı küçük görüyorlardı.
Kendilerini özel seçilmiş kimseler sanıyorlardı.
Hatta dönemin yargısı da askeri de üniversitelerden geri değildi. Hep birlikte kendilerine özel imtiyazlı alanlar belirlemişlerdi.
Kendilerince bu ülkenin tek sahipleri onlardı geri kalanlar onların marabalarıydı.
Geçmişin cuntacıları hala yer yer ortalar da eski kalıntılarını anlatmaya devam ediyorlar fırsat buldukça.
Yeni Türkiye’nin sadece onların değil, bu ülkede yaşayan herkesin olduğunu anlamak işlerine gelmiyor.
Birileri onlara bakınız görüyor musunuz bu ülke herkesin sadece halkı hor gören sizin gibilerinin değil.
Evet, eski yürürlükten kaldırılmış zihniyetin ülkenin her yerinde değişimi gördükçe sancıları artıyor.
Örneğin eski üniversiteler kışlaya, kışlalar zülüm yuvalarına dönüşmüştü.
Van YYÜ’yü hatırlayanlar çok iyi bilir.


       Hiçbir önemli çalışması ile gündeme gelmedi.
Aksine Türkiye’de ne tür olumsuzluk varsa Van YYÜ o olumsuzluğun içinde yer alıyordu.
Derin devletlerin, çetelerin, kaçakçılığın cuntanın, darbelerin merkezine dönüşen bir üniversiteydi.
Halktan kopuk, Van’da hiçbir STK’yı ciddiye almayan, aslında hiç kimseyi önemsemeyen bir yönetim ve zihniyet vardı Van üniversitesinde.
Dönemin YÖK yetkilileri yoğun kalabalıklar eşliğinde Van’a çıkarmalar yaparak tehditler savurarak darbe niteliğinde girişimlerde bulunmuşlardı.


     Ne acıdır ki o günler hala tam anlamıyla aydınlığa kavuşmadı.
İntihar olayları, tarihi eser kaçakçılığı gibi birçok sorun vardı.
Ama gelin görün ki şimdi üniversiteler halkın eğitim evlerine dönüştürülüyor.
Üniversite rektörleri, senatolar ülkenin değişimine gelişimine katkı sunuyor.
Van iline çok zarar veren o üniversiteden bugün eser kalmadı gibi.
Öyle ki Van YYÜ özelinden değerlendirme yapacak olursak.
Nankör olmamak için, dünü unutmamak için, dünü bilmeyenler bugünün değerini bilsinler diye.
Van YYÜ rektör Peyami Bey ve ekibi ile çok farklı bir görüntü çiziyor.
Tam bir halk üniversitesi Van ile bütünleşen bir durum söz konusu.
Nerede Van ile ilgili bir olumlu çalışma varsa YYÜ orada bitiyor.
Koşuşturan, çalışan, ekip ruhuyla davranan bir üniversite var.
Çok yetenekli insanlardan oluşan bir senato heyeti oluşmuş.
Bu ekip bütün kesimlerle çok iyi iletişim içinde.
Sınıfsal bir ayrım yapmadan herkes sabırla güler yüzle dinleniyor.
Kimseye tepeden bakılmıyor.


       Ben Vanlıyım diyenlerden daha çok Van için çabalıyorlar.
Rektör bey üniversiteyi ve Van’ı iyi tanıyor.
Birçok manada önemli bir birikime sahip, halktan göründüğü için veya tevazuluğundan fazla yansıtmıyor.
Birebir önemli konuları konuştuğunuzda bunu çok iyi anlıyorsunuz.
Kendisini iyi tanıdığım Edebiyat Fakültesi Dekanı Zeki Taştan Bey de senato heyetinde yer alan isimlerden biri.
Çok yönlü, yetenekli bir insan, bir o kadarda alçak gönüllü.
Müzik, şiir, edebiyat, tarih ve pek çok güzel birikimlere sahip.
Bugün yapılan şiir ve müzik programında bunu daha iyi anladım.
Bence ülkemizin önemli yerlerinde çok daha faydalı olabilecek bir isim.
Geri planlarda kalarak hata yaptığını kendisine hatırlatmak isterim.
Yani değerli dostlar, demem odur ki halk ile bütünleşen bir üniversite var karşımızda Van için değerlendirelim bu fırsatı.
Şuan vali Sayın Taşyapan ve üniversite senatosu iyi ekiplerden oluşuyor.
Ben kendilerini sevdiğimi açıkça belirtmek istiyorum.


    En çokta sevmemin nedeni kimseyi ayırt etmeden önemsemeleridir.
Makamlarından çok insanlıkları ile ön plan da olmalarıdır
Eleştirilecek yönleri, hataları yok mu? Var kuşkusuz!
Eksiklerini hem yazılarımda hem de bir araya geldiğimizde fırsat bulduğumda kendilerine de anlatıyorum.
Onlarda birçok kez eksiklerini görerek eleştiriye açık olduklarını göstermişlerdir.
Günlerce randevu talep ederek kabul edilmeyen, konuşmaya bile tenezzül edilmeyen halk bugün kıymet görüyor beyler.
Geçmişten günümüze baktığımızda ulaşılması zor olan insanlar bugün halkın STK’ların ayağına gidiyor, bu yetmez mi?