Önceki yazımızda toplumsal barış ve huzuru tesis eden unsurları yazmıştım. Bu yazımızda ise toplumsal barış ve huzuru tehdit eden unsurları sıralamaya gayret edeceğiz.
a-IRKÇILIK:
Kendi ulusunun çıkarlarını herkesin çıkarından daha üstün tutan anlayışın genel adı ırkçılıktır. Günümüzde dünyada renkleri farklı, dilleri farklı, kültürleri farklı binlerce değişik insan toplulukları vardır. Allah’u Tealanın yarattığı bu farklılık, insanların birbirlerini tanıyıp anlamaları içindir. Kendi ırkının üstünlüğünü savunmak, her şeyi kendi ulusunun menfaatine göre şekillendirmeye çalışmak, diğer milletlerin menfaatine ters düşer. İşte bu durumda menfaatler çatışır. Böylece toplum barışı ve huzuru sarsılır, bir noktadan sonra da barışın yerini savaşlar alır. Dünya tarihi ırkçı düşüncelerden dolayı çok acılar, savaşlar kaydetmiştir. I. ve II. Dünya savaşları yakın tarihin bu konudaki acı örnekleridir. Güzel dinimiz İslam, her türlü asabiyeti (ırkçılığı) kaldırmış, bunların cahiliyyet döneminin unsurları olduğunu açıklamıştır. Bu gerçeği Sevgili Peygamberimiz (sav), insan hakları evrensel beyanamesinin ilk örneği olarak kabul edilen ve bundan bin dört yüz küsur sene önce Veda Haccında Arafat dağında yüz yirmi binden fazla Müslüman’a okuduğu hutbede şöyle haykırıyor: “Arab’ın Acem’e, Acem’in Araba üstünlüğü yoktur. Üstünlük Allah’ın rızasındadır” Milliyetçilik, Irkçılık insanlar için ortak payda değildir. İnsanlar sevgiyi, iyiliği, yardımlaşmayı, güzelliği ortak payda yapıp onun etrafında birleşmeyi bilmelidirler. Aksi taktirde toplumsal barış ve huzur, çatışma, kan ve göz yaşına dönüşür.
b) CEHALET:
Bilgisizlik, iş bilmezlik demek olan cehalet, bilginin zıddıdır. İlimden, irfandan uzak cahil kimsenin topluma verebileceği olumlu katkısı olamaz. Cahil kendini büyük görür, her şeyi bildiğini sanır, hakikati kabul etmez. Cahilin ölüden daha kötü olduğunu İsa (as), şöyle açıklıyor: “Ben ölüleri dirilttim, fakat cahilleri diriltemedim”(Ş. İslam ans. c.1,s.349) Cehalet barış ve huzurun kurulup, pekişmesinin önünde büyük bir engeldir. Tabi ki, her okuyan, diploma alan bilen kişi, arif kişi olamaz...
c) YOKSULLUK:
Yoksulluk kişinin asli ihtiyaçlarını karşılayamaması demektir. Dünya kaynakları insanlar arasında eşit olarak dağıtılmamıştır. Kimi toplumlar bu kaynaklardan çok fazla yararlanarak müreffeh bir hayat sürerken, öte yandan toplumun büyük kesimleri de en zaruri ihtiyaçlarını dahi karşılayamamaktadırlar. Bu durum toplum dengesinin bozulmasına, dolayısıyla huzurun ve mutluluğun oluşmasına engel olmaktadır. Gelir dengesizliği, kıskançlığa, çekememezliğe ve nefrete sebep olur. Bu durum, barış ve huzuru yok eder. Dinimiz İslam, dünyadaki varlıkların geçici olduğunu, bu malın bir deneme için kısa süreliğine insana verildiğini, zenginin malında fakirin de hakkının olduğunu açıklayarak dengeyi sağlamaya çalışmıştır. Zekat ve sadaklar bunun güzel örnekleridir. Veren elin alan elden üstün olduğunu bildirerek, zenginlerin severek yoksullara yardımcı olmalarını teşvik etmiştir. Böylece zengin ile fakir arasındaki dengesizlik azaltılarak, barış ve huzur yolu tesis edilmeye çalışılmıştır.
d) ZULÜM:
Adaletin zıddıdır. Hak sahiplerine haklarını vermemektir. Zulüm, toplum barışı ve huzuru için büyük bir tehdittir. Bu yüzden zulme dayalı yönetimler uzun ömürlü olamazlar.
e) AYRIMCILIK:
İnsanlar arasında eşit davranmamaktır. Kişilere farklı muamelede bulunmak huzursuzluklara sebep olur. Toplum barışı için herkesin hakkını layıkıyla verip, aynı ölçüde ilgi alakayı göstermek gerekir. Aksi takdirde huzuru tesis edilemez.