Dünyayı kendi hesaplarına göre parselleme hayallerini 1. Dünya savaşı ile gerçekleştiremeyenler, 2. Dünya savaşını çıkardılar. Hesaplarını bununla da tamamlayamayanlar, zaman zaman dünyanın her hangi bir yerinde sudan sebepler ile karışıklık çıkarıp, sonra da kurtarıcı olarak giderek ya haritaları ya da yönetimleri kendi çıkarlarına göre şekillendirdiler.
  En son Arap Baharı olarak isimlendirilen hareket İslam ülkelerini teker teker etkisi altına aldı ve yönetimler değişmeye başladı. Dünyaya halk hareketi olarak yansıtılan bu değişim, emperyalistlerin kontrolünden çıkınca Mısır’da olduğu gibi Cumhurbaşkanı Mursi’yiGenel Kurmay Başkanı Sisi’ye bir darbe yaptırarak müdahale ettiler. Devamında Libya talan edildi ve sonu gelmeyecek iç savaşa sürüklendi.
  Son olarak da emperyalistler tarafından 1. Dünya savaşında istedikleri gibi çizemedikleri Ortadoğu haritasını şekillendirmek üzere, Suriye içerisinde başlayan iç savaşın içerisinden, adı sanı daha önce bilinmeyen DEAŞ diye bir terör örgütü ortaya çıkardılar.
İslam ve Sünni kimliğini öne çıkaran DEAŞ Irak ve Suriye topraklarını hızla işgal etmeye ve kendisine alan oluşturmaya başladı. Hemen kurulup, bu kadar gücü hızlı bir şekilde toparlayıp gelişen ve genişleyen bir örgüt, terör örgütleri tarihinde bir ilkti.
DEAŞ petrol kuyuları ve rafineriler başta olmak üzere büyük kentleri bir bir işgal edip hâkimiyet kurarken, emperyalistler içinde Türkiye’nin de bulunduğu operasyon planları içindeki ülkeleri DEAŞ’a yardım etmekle suçlamaya başladı.
  Bir yandan DEAŞ’a vahşet yaptırdılar, diğer yandan da DEAŞ’ı vahşi bir örgüt olarak tanıtıp tüm dünyada korku salmak için, yayın araçlarını kullanarak cazgırlık yaptılar. Adeta dünyanın dev güçleri DEAŞ karşısında aciz kalmış ve durdurulamıyor gibiydi. Amaç DEAŞ korkusu ile insanların gözlerini kör etmek ve ardından istedikleri emperyalist planlarını rahat bir şekilde gerçekleştirmekti.
“DEAŞ kuruluşun üzerinden kısa bir süre geçmesine rağmen nasıl bu kadar güçlenip gelişti, süper güçler dahi buna karşı koyamıyor” sorusunun cevabı zaman içinde ortaya çıkmaya başladı.
  Herkesin vahşetini konuşmasına rağmen, bir devlet kurabilecek kadar toprakları ele geçiren terör örgütü DEAŞ’akimsenin neden müdahale etmediğini, örgütün yapısında ayak izi olan ülkelerin birer birer ortaya çıkması ile tüm dünya gördü. Çünkü örgütü İngiltere, Amerika, Fransa, Almanya, Rusya ve İran’ın da süreç içerisinde dâhil olduğu bir konsorsiyum kurduğu ortaya çıktı.
   DEAŞ terör örgütünü kuran devletlerin bölgedeki planlarını derin analiz yapmadan, bir çırpıda sayacak olursak;
1-      İslam kimliği elbisesi giydirdikleri DEAŞ üzerinden dünya halkları nezdinde İslam’ı karalamak,
2-      Aynı zamanda Sünni kimliği elbisesi giydirdikleri DEAŞ üzerinden Sünnileri karalayıp İran’ın Şia hedeflerine yardımcı olmak ve sonu gelmeyecek bir mezhep çatışmasını körüklemek,
3-      Irak, Suriye ve Türkiye’nin mevcut sınırlarını DEAŞ aracılığı ile bozmak ve fiili bir durum oluşturmak,
4-      DEAŞ aracılığı ile üzerinde operasyon yapmak istedikleri toprakları işgal ettirip,devamında desteklemek istedikleri yereldeki terör örgütlerini DEAŞ’a karşı mücadele ediyor gerekçesi ile meşrulaştırmak,
5-      DEAŞ’ın sözde işgal ettiği toprakları, sözde meşrulaştırdıkları terör örgütlerinin hâkimiyetine devretmek ve oralarda kendisi için kullanışlı özerk yapılar veya bağımsız devletler oluşturmak,
6-      Yahudiler tarafından vaat edilmiş topraklar olarak tanımlanan, Dicle ve Fırat nehirleri arasında bulunan alanda oluşturulacak küçük devletçiklerin, zaman içinde teker teker yutularak İsrail’in “Arz-ı Mevud” hedefinin gerçekleşmesine hizmet etmek,
7-      DEAŞ üzerinden mağdur edilen farklı etnik kökene sahip halklar üzerinden, başta Türkiye olmak üzere, çevreülkelerin halkları ve seçim süreçleri üzerinde manipülasyon yapmak.
Bunun gibi daha birçok plan söylenebilir. Ancak Türkiye’nin iç güvenliğini ve seçimlerde halkın politik tercihini etkileyen gelişmelere de değinmek istiyorum.
   TÜRKİYE’YE DİZ ÇÖKTÜRME GİRİŞİMLERİ
Türkiye’ye diz çöktürmek isteyen emperyalistlerin Türkiye’ye düzenledikleri 17-25 Aralık yargı darbe girişimi, 15 Temmuz işgal girişimi dışında, DEŞA’ın resmiyette ismi Aynel Arap olan ancak Kobani diye bilinen bölgeye yönelik saldırı girişimi ile Türkiye içerisinde neler oldu bir göz atalım.
PKK/KCK ve FETÖ/PDY Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı Kürt düşmanı ilan etti. Oysa Cumhuriyet döneminde dindarlara ve Kürtlere yapılan sistematik zulüm Erdoğan döneminde sona ermişti. İnsani temel hak ve hürriyetler sağlanmış, ana dildeki eğitim dâhil olmak üzere birçok alandaki yasaklar kalkmış, hatta ana dillerin gelişmesi üniversitelerde kurulan enstitüler ve televizyon kanalları aracılığı ile dedesteklenmişti.
    ERDOĞAN’A KÜRT DÜŞMANI DİYENLER KÜRTLERİ ÖLDÜRDÜ
Kobani bahanesi ile 6-7-8 Ekim olayları ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri başta olmak üzere Türkiye’nin tüm şehirlerinde bir talan yaşandı. Meydana gelen olaylar ülkeyi iç çatışmaya sürüklemek için kirli bir plandı.
Erdoğan’a Kürt düşmanı diyenler 50’den fazla masum insanı öldürdü.  Almanya dönüşü halkı sokağa çağıran ve 50 masum insanın hayatını kaybetmesine neden olan Selahattin Demirtaş kameralar önünde ter dökerek özür dilemek zorunda kaldı.
Buradaki amaç 07 Haziran 2015 seçimlerinde AK Parti’yi ve dolayısıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ülkenin yönetiminden uzaklaştırmaktı. Demokratik yollarla iktidardan uzaklaştıramadıkları bir partiyi ve bir iradeyi, ülkemizin zenginliği durumundaki farklılıkları kışkırtarak, karışıklık çıkarıp iktidarı değiştirmek için insanların ölmesini göze alan bir vahşetti yapılanlar.
Bunun için 7 Haziran seçimlerinde CHP’nin de içinde bulunduğu konsorsiyumun desteği ile HDP 80 milletvekili çıkardı. Mecliste siyaset yapması beklenen ve ümid edilen HDP, kendisine en çok oy çıkan yerlerde hendeklerin kazılmasına destek vererek adeta seçmeni cezalandırdı. Kürt halkının gençleri hayatını kaybetti, evleri, sokakları, mahalleleri ve şehirleri yaşanmaz hale geldi.
   BARZANİ’Yİ TÜRKİYE’DEN UZAKLAŞTIRIP YOK ETMEK İSTİYORLAR
   Barzani Türkiye yakınlaşmasından rahatsız olanlar, Irak Kürt Bölgesi’nin ayakta kalması için çok önemli olan petrol satışına destek veren ve parasal işlemleri yürüten Halk Bankası’na yolsuzluk algısı ile operasyon yapmamışlar mıydı?
Barzani’ye gıdadan, inşaata kadar, güvenlikten savunmaya kadar her türlü desteği vermesi nedeniyle,Türkiye’yi Irak Merkezi Yönetimi ile karşı karşıya getirip ipleri germemişler miydi? Emperyalistler rahatsız olsalar da Türkiye her süreçte Barzani’ye destek vermeye devam etti. Destek kararının arkasında dik durdu ve Barzani’yi hiç satmadı. Yani emperyalistlerin oyunlarını bozdu.
Oyunları tutmayanlar, bölge üzerinde yeni bir senaryo sahnelenmeye çalışılıyor. 2019’da yapılacak belediye başkanlığı ile milletvekilliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçmen tercihlerini olumsuz etkilemek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmesini engellemek üzere Barzani ve Referandum üzerinden yeni bir oyun tezgâhlanıyor.
Mesut Barzani’nin referandum kararının arkasındaki İsrail ve Amerika’yı gördüğümüzde sağduyulu birçok kimse benim gibi eyvah dedi. Burada Kürt halkının hak ve hayalleri değil, onun ismini kullanarak birileri bugüne kadar olduğu gibi, yeniden farklı oyunlar tezgâhlanıp, etnik köken ayırımı yapmadan Müslümanlara yeni acılar yaşatacaklar diye kaygı duymaya başladık.
Irkçılık yapmayan Osmanlı’yı, Irkçılığı körükleyerek dağıtan emperyalistler,yine ırkçılık ve mezhepçilik araçları ile Müslüman coğrafyada kan ve gözyaşı akıtmaya devam ediyor.
   Bu süreçler emperyalistlerin yararına bizlerin zararına sonuçlar ortaya çıkarmadan aklıselim ile oturup konuşulmalı. Peki, “bu durumda üzerimize düşen nedir, ne yapmalıyız” diye düşündüğümde. Barzani ve halkı bizim asla düşmanımız değil, tam tersine, kardeşlerimiz ve akrabalarımız. O halde içimizden akrabalarımız ile konuşacak hatırlı kişiler olmalı.
   Van Merkezli olarak kurulan Kadim Aşiretler Federasyonu bu konuda gerek devletimizin yetkilileri ile gerekse Barzani nezdinde bir çalışma ve girişimde bulundu mu, ya da bulunacak mı diye merak ettim.
   Bu konuda çalışma yapmaları için Kadim Aşiretler Federasyonu’na çağrı yapmak istiyorum.Böyle önemli konularda ve zamanlarda atılacak adımların emperyalistlerin oyunlarını bozma noktasında insani, vicdani ve tarihi bir görev olduğunu düşünüyorum.
   Duam, bu süreçler emperyalistleri sevindirmeden bizleri de üzmeden, aklıselim ve sulhu salah ile sonuçlansın.