Dünya dengeleri SSCB’nin dağılmasından sonra değişmeye başlamıştı. NATO başta olmak üzere müstevli batı ülkeleri düşman konseptini İslam ve Müslümanlar üzerine odaklamış çeşitli bahanelerle modern dönemin haçlı seferlerini başlatmıştı.

     Türkiye bu değişime ayak uydurmak, kendi özgün politikalarını uygulamak için 2006 tarihinden itibaren harekete geçmiş ve kendi yağımızda kavrulmanın devletin altını oyacağını, böleceğini ve hatta sömürge devletten BATININ müstemlekesi bir devlete doğru gideceğini sezinlemiş ve bu değişimi devlet aygıtında meydana getirdiği düzenlemelerle karşılamıştı.

     Türkiye batılı değerler üzerine kurulu Kemalist sistemin hegemonik yapısını kırıp millete ve değerlere dayalı bir sisteme geçişi başarmak için içeriden ve dışarıdan gelen baskıları göğüslemiş iç muhalefete ve terörizme rağmen bunu başarmıştır.

    Aradan uzun süre geçti yazmayalı. Çok köprüler kuruldu bu arada, altından çok sular aktı. Türkiye’deki değişimi içselleştirip mevzisini buna göre alanlar, kuranlar olduğu gibi, eskiyi -1923 sonrasını-kutsayıp ideolojik takıntılarla değişimin zararlarından dem vurarak irticai duruş sergileyenlerde oldu. Son referandumda bu daha da belirgin hale geldi.S

    Aynı inanç örgüsü etrafında ilmek ilmek toplum tabanını dokuyan kesimler  belli konularda ayrıştı. Sabiteleri dahi değişenler oldu.

   Konjonktür denen illet en sağduyulu kesimleri bile sabitelerinden ayırıp mevzi değişikliğine sürükledi. Milletimizin tarihi düşmanlarının argümanları millet evlatlarının vurulmasında adeta nişangah yapıldı.

    Ak ile kara belliyken modernizmin sabitelerimizde meydana getirdiği tahribat, düşman silahını dostumuza çevirmemize sebep oldu.

    Asıl tahribat kalbimizde ve beynimizde meydana geldi. Kendisine Müslüman diyen birçok kesim, bir anda İslam’a ve Müslüman’a düşman kesimlerle beraber olmakta beis görmeyerek, düne kadar dost ve kardeş olduğu kesimi vurmaya başladı. Kardeşini dünyevi sembollerle, bölgesel endişelerle, kavmi sebeplerle ve edindiği bilgilerin sonucu oluşan endişelerle vurmak hiç rahatsız etmedi bu kesimleri.

    Rahatsız etmediği gibi haklılıklarını ortaya koymak, makul ve meşru görülmelerini sağlamak için, judeo- grek kültürünün insanlığa acı ve ıstıraptan başka bir şey vermeyen kavramlarını kalkan olarak kullandılar. Hâlbuki bu kesimler veya insanlar, ülkenin tanzimattan beri bu kültürle sömürgeleştirildiğini ve kurumlarının işgal edildiğini sosyal, siyasi, hukuki ve kültürel hayatının batılı değerler yüzünden tahrip olduğunu bilenlerdendir.

       Türkiye’nin paylaşım asrına girdiğimiz zaman diliminde etrafının çevrildiğini balkanlardan Kafkaslara, komşularımızdan en uzaklara kadar bir kuşatmaya tabi tutulduğunu gören bu insanların, sistem değişikliğinin zaruretini bilmemeleri mümkün müydü?

    Elbette hayır! 

    Bir kısmı bu zarureti bilenlerden, diğer bir kısmı da başladıkları tarihte nasıl bir yerde durmuşlarsa öylece durup, varoluş sebeplerinin ortadan kaldırılmasından endişeliydiler. Sistemi ayakta tutan unsurlar arasında herkesimden insan ve grup vardı, vardır

   Susanlar, konuşanlar, kelam etmeyip yazanlar eski dönemin son günlerinde, sisteme dair değişimi tek kişi üzerinden Sayın Erdoğan’ı vurmak suretiyle önlemeye çalıştılarsa da başaramadılar.

    Bu millet bir asır sonra paylaşım savaşında devletinin yanında durarak herkese ve herkesime olduğu gibi yedi düvelede “orada durun, dün milyonlarca masumun kanı üzerinde haritalar oluşturdunuz. İçimize soktuğunuz süngülerle evlatlarımızı bize düşman edip on binlercesini katlettiniz.

    Savaş ahlakını bir kenara bırakıp bizi bize düşürdünüz. Evlatlarımızı terörist, hain yaptınız. Anlaşılan yeniden paylaşmak istiyorsunuz Anadolu topraklarını.  Lakin artık bizde sizleri ve oyuncaklarınızı,  oyunlarınızı öğrendik. Bu defa bu coğrafya değişecekse devletimizle birlikte bizde varız” dedi.

Oyun bozuldu.

    Teröriste, haine ve yedi düvele karşı verilen mücadelede millet ve devlet kazandı.