Ölümün bir son olmadığını, aksine başlangıç olduğunu biliyoruz.
Dünyada hangi kapıya gidersek gidelim, sonunun ölüm olduğunu kabullenmeliyiz. O yüzden ahiretteki kapıyı düşünmemiz lazım.
Necip Fazıl Kısakürek ne güzel söylemiş: “Kapı, kapı bu yolun son kapısı ölümse, her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse.”
Ne olursa olsun bizlerin ölümü her yerde beklemesi gerekiyor.
Alman yazar ve düşünür Michel de Montaigne’nın bu sözü de beni çok etkilemiştir: “Ölümün bizi nerede beklediği belli değil, iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim”
Son zamanlarda Van’da tanınan birçok simanın hayatını kaybettiğine şahit oluyoruz. Öyleyse insanoğlu olarak ölümü unutmamamız gerekiyor. Ölüm her zaman için hatırımızda kalmalı. Yukarıda da yazdığım gibi ölüm bir yok oluş değildir; tam tersine bizim gerçek yurdumuza, ahiret hayatına geçişimiz için bir vesiledir.
Bu dünyada işlediğimiz iyilik ve kötülüklerin karşılığını göreceğimiz, hesap gününe yaklaştığımız bir olaydır.
Toplumda bazı kişiler ahiret inançları olduğunu söylemelerine rağmen yine de ölen kişinin arkasından abartılı şekilde ağlayıp, feryat figan yakıyor. Oysa hayatını kaybeden kişi Yüce Allah’a hesabını verecek ve dünyada yaptığı her şeyin karşılığını alacaktır. Allah'a ve ahiret gününe inanan, dünya hayatında ödevlerini yerine getiren her insan için ölüm, sonsuz güzellikteki bir yaşamın kapısıdır. İman edenler için ölüm ebedi kurtuluşun başlangıcıdır. Dolayısıyla insanların, ölümü bir hayır olarak değerlendirmeleri gerekir.
Değerli okurlar şöyle bir çevremize baktığımızda göreceğiz ki insanların çoğu sanki hiç gözlerini dünyaya kapamayacakmış gibi yaşıyor. Hep dünyalık işlerle uğraşıyoruz. Fakat bir yakınımız veya çevremizdeki bir kişi öldüğünde, az da olsa ölümü hatırlayabiliyoruz. Ölüm sürekli yanı başımızda ve göz açıp kapayacak kadar bir mesafededir.
Yazımızı ölümün aslında kötü bir olay olmadığını anlatan, Necip Fazıl’ın beytiyle sonlandıralım:
“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber/hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?”